İnsan ruhu hadiselerden etkilenir.
Ferahlandığı hadiseler olduğu gibi, yükünü ağırlaştıran, yoran hadiseler de yaşanır. Onun için ruh, zaman zaman nefes almaya ihtiyaç duyar. Bu, kurallarına uygun yapılmazsa ruh hastalanır.
Her ruh özel bir donanımdadır; beslenmesi, korunması da özeldir.
Bediüzzaman Hazretleri, “Namazda ruhun, kalbin, aklın büyük bir rahatı vardır.” der. Hayat dinamikleri olan ruh, kalp, akıl ile namaz bağlantısı kurulur.
Her namaz vaktinde her ruh ayrı bir etkileşim yaşar. Ruhlar sayısınca özel bileşenler vardır denilebilir.
Dokuzuncu Söz’de namaz vakitleri ile insan ruhunun teneffüs saatlerine dikkat çekilir. Hatta daha ince bir dokunuşla, ruhun gün içindeki maddî ve manevî etkileşim olarak duygu hareketliliklerine, yaşanmışlıklardan işaret edilir. Buradan da günün her saatinin insan zihninde bir enerji karşılığı olduğuna ve buna uygun da namazların insan ruhunu çözümleyip, onu takviye ettiği ifade edilir.
Beşinci Nükte’nin hemen giriş paragrafında insanın psikolojik bir çözümlemesi yapılmış ve insanın duygu olarak yıpranma durumları ve buna karşı dayanması gereken dinamik ortaya konmuş.
“İnsan fıtraten gayet zayıf, halbuki herşey ona ilişir; hem gayet âciz, halbuki belâları ve düşmanları çok; hem gayet fakir, halbuki ihtiyacatı pek ziyade; hem tembel ve iktidarsız, halbuki hayat tekalifi pek ağır; hem insaniyeti onu kâinatla alâkadar etmiş, halbuki sevdiği ve ünsiyet ettiği şeylerin zevali ve firakı mütemadiyen incitiyor; hem akıl yüksek maksatlar baki meyveler gösteriyor, halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır.”
Burada insanın potansiyel duygu durumu ortaya konmuş. Bu duygu durumunun bir takım dayanak noktalarına ihtiyaç duyduğu anlaşılıyor. Ruhun bu önemli ihtiyacını da Yaratıcı günün belli zaman dilimlerine konulmuş olan namaz vakitlerine şifrelemiş. Yani her oluşan duygu yükü aslında her bir namaz arasında gideriliyor. Ama işte o namaz hakikatiyle kılınmadığında yük her seferinde ağırlaşıyor ve hayatı yaşanmaz hale getiriyor.
Burada da günde beş vakit namazın her birisinin bir büyük değişimlerin, dönüşümlerin zaman diliminin olduğuna ve Yaratıcının yardım ve inayetinin de yine bu büyük ve önemli zaman dilimlerinde devrede olduğuna işaret ediliyor.
Yani tâdil-i erkânına riayet edilerek kılınan bir namazın enerjisinin diğer namaza kadar insanı taşıyabileceği ifade ediliyor. Ama her kılınmayan namaz, iki namaz arasında çözümlenmemiş problemler demektir. Yani sabahın enerjisini almayan bir insan, öğleye ulaştığında ruh açısından negatif bir ağırlıkla karşılaşacaktır. Durum öğle vakti ruhu bir nefeslendirmeye ihtiyaç duyarken bu da yapılmadığından yine ağırlık söz konusu olacaktır. Her namaz vaktinin sembolik bir rakam karşılığı enerjisi düşünüldüğünde bu gerçekleşmediği için her gün beş vakit bu borçlanma gibi bir yığılma meydana gelecektir. İnsan da belli aralıklar arasında sağlıklı yaşayabildiği için bu aralık bir müddet sonra bozuluyor ve dengeler değişmeye başlıyor. İşte ruhun teneffüsü ve ihtiyacı giderilmediği için, ruh hastalanıyor ve insaniyetten uzaklaşma başlıyor.
İşte burada akıllı insana düşen şey; aklını, ruhunu, kalbini fıtrat programı çerçevesinde beslemek ve sağlıklı şekilde hayatını idame ettirmektir.
Namazdaki Suphanallah, Elhamdülillah, Allahüekber ifadeleri, birer teneffüs atmosferidir.
Benzer konuda makaleler:
- İbadet, insanın dayanak noktasıdır
- İnsanın kalbi karnından geniş olmalı
- Ruhun Elbisesi
- İ’tikâf
- Ruhun ve vicdanın gıdası: Namaz
- Ve ölüm vardır
- Zamanı namaza göre tanzim etmek
- Dağların fışkırmasıyla zemin teneffüs eder
- İbadetler ilâç gibidir
- İmandan sonra en büyük hakikat: Namaz
İlk yorum yapan olun