Sünnet-i Seniyye penceresinden hayatı okumak

Çağın fotoğrafına bakıldığında dünya adeta kaynayan bir kazan gibi görünmektedir. Bir tarafta savaş, terör; bir tarafta zulüm, fitne; diğer bir tarafta ise ahlâksızlık, sefalet ve sefahet vs… Bütün bunlara tam bir kıyamet asrı manzaraları demek mümkün.

Böyle bir asrı, mânevî bir kazanıma çevirmek, her şeyden müteessir olan ruhu korumaya almak için hikmetli bakışlara ihtiyaç vardır. Şüphesiz kâinata, hadiselere, musîbetlere hikmet nazarıyla bakabilmeyi öğrenebileceğimiz yegâne kaynak ise Kur’ân ve sünnettir.

Niyet ve nazar, mânâ-i harfî programına göre ayarlanırsa, bakılan her hadise hem manevî terakkiye vesile olacak, hem de çabuk müteessir olan ruhu hastalanmaktan koruyacaktır.

İnsan, kendisine verilmiş olan cihazatı hakikî vazifesinde kullandığı zaman etrafındaki olup biten hadiselere daha pozitif, iyimser ve ümitvâr bakabilecek ve sağlıklı değerlendirmeler yapabilecektir.

İşte hayata daha pozitif bakabilmenin en öncelikli şartı hiç şüphesiz imandır. Zira Allah’a iman sayesinde insan muazzam bir itminan ve güvene ulaşır. Ahirete iman istikbali nurlandırır, kadere iman hadiseleri nurlandırır, peygamberlere ve kitaplara iman rehbersizlik zulmetinden kurtarır, meleklere iman ise, insanı yalnızlık zindanından halâs eder.

Hayata daha ümitvar ve iyimser bakabilmenin ikinci esası ise, ibadettir. Zira iman ve amel birlikteliğini yakalayanlar eşyanın mülk ve melekût cihetini okuyabilirler. Çünkü iman bir ilâç ise, bu ilâcın tesirini arttıran şey ibadettir. İbadet, insanın hayatını nizam altına aldığı gibi, duygularını, meyillerini ve hislerini ifrat ve tefritlerden korur. İman, ibadet birlikteliğinin bu istenen neticeleri kazandırabilmesi için de, hiç şüphesiz ihlâs çok önemlidir.

Hayata pozitif bakabilmenin üçüncü bir şartı ise, duâ etmektir. Çünkü duâ eden adam acz ve zafiyetini görüp, her şeye gücü yeten Allah’a yönelip, hâlini O’na arz eder. Duâ, şu dünya hayatında olayların dağlar gibi dalgaları arasında boğulma derecesine gelen insan için, en büyük kurtarıcı ve teselli kaynağıdır. Çünkü duâ eden adam bilir ki, hadsiz ihtiyacatını giderecek, hadsiz düşmanlarından emin edecek ve en gizli hatıra-ı kalbini bilecek O’ndan başkası yoktur.

Hayata daha bir iyimser ve ümitvar bakabilmenin bir başka şartı da sağlam bir kader inancıdır. Zira insanı en çok huzursuz ve mutsuz eden şeylerden birisi de, belirsizlikler ve her şeyin rastgele, tesadüfen olabileceğini düşünmektir. Oysa kader İlâhî bir programdır. Bu programda hiçbir şey hikmetsiz ve gelişi güzel değildir. Üstelik kader programında kişinin ne kadar yaşaması takdir edilmişse, bu kişinin kaldırabileceğinden fazlası değildir.

Yine kanaat, şükür, sabır duyguları da insanın hayata bakışını doğrudan etkilemektedir. Dünya hayatını ücret ve lezzet alma yeri olarak görmeyen, ücretin ahirette alınacağını bilen bir insanda sabır, kanaat duyguları hâkim olur. Şükretmeyen insan elindeki nimetlerin farkına varamayacak ve kanaat edemeyecektir. Kanaatsizlik ise, hırsı ve sabırsızlığı netice verecektir.

Bu asır insanı için pozitif bakışın olmazsa olmaz esaslarından birisi de tevekküldür. Zira tevekkül en tesirli bir antidepresandır. Ümitvar olmak da yine sağlam bir imanın neticesinde insanın kazandığı bir duygudur. İnsan hem Allah’a inanacak, hem Allah’ın her şeye gücü yettiğini ve rahmet sahibi olduğunu bilecek, hem de ümitsiz olacak, bu mümkün değildir. Zira bir insan ümidi kesik bir vaziyette kalıyorsa, bu kişinin iman zafiyetinden bahsedilebilir.

İnsan elinden geleni yapmakla mükelleftir. Netice Cenâb-ı Hakk’a aittir. Fakat neticeye karışmaya kalkan, yani Cenâb-ı Hakk’ın işine müdahale eden insan, beklediği netice hasıl olmayınca, ümitsizliğe düşmektedir. Ümitsizlik ise, başka manevî zaafların bir kapısı olabilmektedir.

Hâsılı, olayların bizde bıraktığı izler, bakış açımızla alâkalıdır. Hikmeti okunmayan bir hadise, insanı derinden yaralamaktadır. Bu yüzden insanın hayatını zindana veya cennete çevirmesi, hadiselere yüklediği anlam ile doğrudan alâkalıdır.

Kâinata Resûlullah’ın (asm) gözüyle, Resûlullah’a (asm) Kur’ân’ın gözüyle bakabildiğimiz ölçüde her şey nurlanacak ve bir mürşid-i kâmil hükmüne geçecektir. Bu pencereden hastalık da, sağlık da, fakirlik de, zenginlik de, ölüm de, doğum da, netice olarak her şey anlamlı olacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*