Yeni Asya’nın Şahs-ı Manevîsi ve muhalifler

Yeni Asya Camiasının, gücünü Kur’an, Sünnet ve Risale-i Nur’dan alan, Şirket-i Maneviye düsturu ile takarrur eden, şahıslara değil istişareye dayanan, bir Şahs-ı Manevîsi vardır.

Camiaya mensup her Nur Talebesi bu şahs-ı manevinin tabiî bir azasıdır. Daire içinde iken bazı azalardan iman ve Kur’an hizmetinde kerametvarî bazı muvaffakiyetler sudur edebilir. Bir buz parçası hükmündeki enaniyetini Şahs-ı Manevinin havuzunda eritmeyenler, bu işleri kendi şahsına hamlederler. Kendilerinde üstün bir kabiliyet, ilim ve kuvvet bulunduğunu vehmederler. Akıllarına sıkışmayan meselelerde Camiayı ve onun istişare neticesinde aldığı kararları tenkit etmeye başlarlar. Meşverete göre yayınlanan gazetenin manşet, haber ve makalelerini istişare meclisleri yerine, uluorta yerlerde eleştirirler. İstekleri yerine getirilmeyince kıymetlerinin bilinmediği, orada kalmanın bir faydasının olmadığını düşünerek daireyi terk ederler ve muhalefet saffına geçerler.

ŞAHS-I MANEVÎDEN KOPANLAR

Geçmişte bu şekilde muhalefete savrulmuş, çok sayıda temayüz etmiş kişiler vardır. Bunlar daire içindeyken şahs-ı manevinin etkisiyle başarılı ve parlak hizmetlere imza atmışlardı. Bunlardan bir kısmı yazar çizerdi. Camianın çok iyi bildiği, burada ismini vermek istemediğimiz yazar ve çizeler daire içindeyken ve gazetede yazı yazarken çok popüler idiler. Yazdıkları makaleler ve yaptıkları ilmî araştırmalar, Camianın sıcak ve samimi teveccühüne, dış dairede geniş bir çevrenin takdirine mazhar oluyordu. Yazıları ve kitapları yüz binler tarafından okunurdu. Yurt içinde ve dışında verdikleri seminer ve konferanslarda sevinç, coşku ve takdirle alkışlanırlardı.

Sonra zındıka komitesi devreye girdi. Şahs-ı Manevînin havuzunda erimesi gereken ve bir buz parçası olan enaniyetler, müşterek havuzda erimeyerek kabardı. Bunlar, Şahs-ı Manevînin emrinde ihlasla çalışacakları yerde, baş olma iddiasıyla ortaya atıldılar. İstekleri yerine gelmeyince, etkileyebildikleri kişileri yanlarına alarak daireden ayrılıp gittiler. Kendileri olmadan hizmetin devam edemeyeceğini, gazetenin ayakta kalamayacağını zannediyorlardı. Sonra Allah’ın yardımı, Üstad Hazrelerinin himmeti ve Şahs-ı Manevînin kerametiyle onların boşluğu dolduruldu. Hizmet kervanı tökezlemeden yoluna devam etti.

MUHALİFLERİN MUHALEFETİ

Dairenin dışına savrulan muhalifler, orada gördükleri kabul ve teveccühü başka yerlerde görmek istediler, ama başarılı olmadılar. Bir kısmı Nur Mesleğinin zıddında hareket eden dinî gruplara intisap etti. Bir kısmı kendi ismiyle müsemma, Risale-i Nur ölçüleriyle kabil-i telif olmayan, Üstattan başka mehdi arayışına girerek nevî şahsına münhasır bir grup oluşturdu. Diğer bir kısmı yıldızı sönerek kendi kabuğuna çekildi. Onların, bilerek veya bilmeyerek bu hareketleri zındıka hesabına geçtiği kesindir.

Onlar kendilerini Nur Talebesi olarak kabul ediyorlar. Biz de onları kardeşlerimiz olarak biliyoruz. Ancak onlar, hizmette bize destek vermeleri gerekirken, bindiği dalı kesen akıl almaz bir tavırla, Üstad ve Risale-i Nur’u medya dünyasında gündemde tutan, onları geniş çevrelere tanıtan camiaya ve gazetesine kardeşlik hukuku ile kabili telif olmayan bir tarzda taarruz ediyorlar. Böyle yapmakla gıybet ve günahtan başka ellerine ne geçiyor? Ahirette bunun hesabını nasıl verecekler?

İbrahim Ersoylu

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*