Doğruluk İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevî yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır.
ÜÇÜNCÜ KELİME
Bütün hayatımdaki tahkîkatımla ve hayat-ı içtimâiyenin çalkamasıyla, hülâsa ve zübdesi bana kat’î bildirmiş ki: Sıdk, İslâmiyet’in üssü’l-esâsıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır.
Evet sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevî yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir.
Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Halbuki, gaddar siyaset ve zâlim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemâlâtını da karıştırmış.
Bu sıdk ve kizb, küfür ve iman kadar birbirinden uzak. Asr-ı Saadette sıdk vasıtasıyla Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âlâ-yı illiyyîne çıkması ve o sıdk anahtarıyla hakâik-i imaniye ve hakâik-i kâinat hazinesi açılması sırrıyla, içtimâiyât-ı beşeriye çarşısında sıdk en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir metâ hükmüne geçmiş.
Ve kizb vasıtasıyla Müseylime-i Kezzâb’ın emsâli, esfel-i sâfiline sukut etmiş. Ve kizb o zamanda küfriyât ve hurâfâtın anahtarı olduğunu o inkılâb-ı azîm gösterdiğinden, kâinat çarşısında en fena, en pis bir mal olup, o malı satın almak değil, herkes nefret etmesi hükmüne geçen kizb ve yalana, elbette o inkılâb-ı azîmin saff-ı evveli olan ve fıtratlarında en revaçlı ve medâr-ı iftihar şeyleri almak ve en kıymetli ve revaçlı mallara müşteri olmak fıtratında bulunan Sahabeler, elbette, şüphesiz bilerek ellerini yalana uzatmazlar. Kizb ile kendilerini mülevves etmezler. Müseylime-i Kezzab’a kendilerini benzetemezler.
Belki, bütün kuvvetleriyle ve meyl-i fıtrîleriyle en revaçlı mal ve en kıymettar metâ ve hakikatlerin anahtarı, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âlâ-yı illiyyîne çıkmasının basamağı olan sıdk ve doğruluğa müşteri olup, mümkün olduğu kadar sıdktan ayrılmamaya çalıştıklarından, ilm-i hadisçe ve ulema-i Şeriat içinde bir kaide-i mukarrere olan, “Sahabeler daima doğru söylerler. Onlardaki rivâyet, tezkiyeye muhtaç değil. Peygamberden (aleyhissalâtü vesselâm) rivayet ettikleri hadisler, bütün sahihtir” diye, ehl-i Şeriat ve ehl-i hadisin ittifakına kat’î hüccet, bu mezkûr hakikattir.
İşte, Asr-ı Saadetteki inkılâb-ı azîm, sıdk ile kizb, iman ile küfür kadar birbirinden uzak iken, zaman geçtikçe, gele gele birbirine yakınlaştı. Ve siyaset propagandası bazan yalana ziyade revaç verdi. Fenalık ve yalancılık bir derece meydan aldı. İşte bu hakikat içindir ki, Sahabelere kimse yetişemez. “Yirmi Yedinci Söz”ün zeyli olan Sahabeler hakkındaki risâleye havale edip kısa kesiyoruz.
Hutbe-i Şâmiye, s. 51-55
Benzer konuda makaleler:
- Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur
- Kurtuluş yalnız sıdkla, doğrulukladır
- Propaganda-i siyâset, yalana fazla revaç verdi
- Menfaati esas tutan siyaset canavardır
- Doğrulukla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz
- İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz
- Din, siyaset-i İslâmiyeye de âlet edilemez
- Kemâlât-ı insaniye yalanla mahvolur
- Din, siyaset-i İslâmiyeye de âlet edilemez
- İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
1 Geri Dönüşüm