Terhisat var!

alt

Bediüzzaman Hazretlerinin ölüm hakikati için kullandığı bu tâbir mü’min bakış açısını çok güzel ifade eder.

Gazetede Faruk Özhan Ağabeyin tevekkül ve rıza hâli ile duâ beklediğini ifade eden hastalık haberini okuduğumda onun için dua ettim. Akabinde gelen ölüm haberi ise her seferinde olduğu gibi yüreğimi burktu…

İki yıl önce gazetede “Şefkat Kahramanları” dizisi devam ederken onunla telefonda tanışmıştık. Kendisini tanıtıp, Pendik’te vakıf olarak vazife yaptığını söylemişti. Bu tür yayınlara çok ihtiyaç olduğunu ifade ederek tebrik etmiş, dizinin kitaplaşması gerektiğini anlatmıştı. Hatta dizide tanıttığımız simalardan birinin Kaynarca’da ikamet ettiğini öğrenince, adresini almıştı. Pendik’te ikamet eden Nurcu hanımlardan küçük bir grubun tanışma ziyaretini gerçekleştirmesini sağlamıştı. Kitabın çıkışını, hangi safhada olduğunu zaman zaman telefonla arayarak takip ediyor, dua bekliyor, dua ettiğini söylüyordu.

Saff-ı evvellerden bir talebe olarak zihnimde böyle yer etmişti Faruk Ağabey. Mekânı Cennet olsun…

İMTİHAN MEYDANI – ASKERÎ MİSAFİRHANE

Dünya imtihan meydanı, vazife yeridir. Her canlının bir gün mutlaka tadacağı ölüm ise artık vazifenin, imtihanın bittiğini, mü’min için ücret alma zamanının başladığını haber verir.

Evet, dünya bir misafirhanedir. Gelen gider, istese de kalamaz. Kısacık misafirlik müddetini misafirhane Sahibinin kurallarına uygun bir şekilde geçirmek gerekir. En büyük mertebe olan “mertebe-i rızâ” ancak böyle bir bakış açısıyla kazanılabilir. Risale-i Nur’un satırları arasında yapılan dünya hayatı için “misafirhane-i askeriye” benzetmesi bu açıdan ibretlidir:  

“Görüyorum ki, şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telâkki etsin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telâkki ile en büyük mertebe olan mertebe-i rızâyı çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına daimî bir elmasın fiyatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.

Evet, dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir.

Bâki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir.”
(Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, 9. Mektup)

HÜLÂSA

Misafirhanede kendini ev sahibi zanneden kişinin hâli ne kadar içler acısıysa, kırılmaya mahkûm şişelere elmas kıymeti veren bizlerin hâli de o kadar acıklı.

Rabbimiz, bizleri aldatan nefsimizle sağlam muhasebe etmeyi, ebedî elmaslar kıymetindeki uhrevî amellerle, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündeki fânî dünya işlerini birbirinden ayırtedebilmeyi nasip etsin.

Dünyada da ahirette de bahtiyar olmanın sırrı burada!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*