Alaeddin Başar’a rahmetler

Prof. Alâeddin Başar veya Erzurumluların Alâeddin Ağabeyisi…

Bu zamanda insanlar genellikle meslekleriyle ve varsa kariyerleriyle anılırlar.

O henüz üniversitede talebe iken, öncelikli olarak Nur Talebeliğini meslek seçmiş olmalıydı ki, Erzurum’a gittiğimizde onu; Nurların okunduğu kürsünün sağında veya solunda görüyorduk. 1976’da şahit olduğunuz bu manzarayı, fani dünyadan terhis edildiği 7 şubat 2023’e kadar, hep aynı minval üzere devam ettirdi. Yurt içinde, yurt dışında ve hatta üniversitede hep Alâeddin Ağabey olarak yaşadı. Hayatının son senelerinde, Risale-i Nur hizmetinin düsturlarını bir araya getiren Zübeyir Ağabey’in derlediği “Hizmet Rehberini”, son sınıf nur talebeleriyle okumakta olması, onun talebedeki güzel sebatını gösterdi.

Kur’an davasına ömürlerini adayanların listesi çıkarılsaydı, mutlaka önemli bir yerinde olurdu. Sakin, halim-selim ve mütebessim bir insan… Memleketi Horasan’ın celaliyle makusen mütenasip bir duruş… Belki bu haliyle “zamanın Horsan Erenlerini” temsil ediyordu. Etrafındakilerin kendisinden göremedikleri ve duyamadıkları yüksek sesle başkasına bağırmama veya kırmama cihetiyle hakikaten zamanın ermişleri arasında görünüyordu.

Yukarda arz ettiğimiz üzere, üniversitedeki mesleği iktisatçı olmasına rağmen, o daha çok Nurlarla meşgul oldu. Nurların şerhi çerçevesinde devamlı yazdı-çizdi. Yeni Asya gazetesinde, Köprü ve Zafer dergilerinde, milletler arası kongre ve konferanslarda birinci meşguliyeti Risale-i Nurlar idi. Bilişimin terakkisiyle birlikte, birçok internet sitesinin oluşumunu ve oralardan Risale-i Nurların insanlara ulaşması için de öncü olmuştu.

Alâeddin Bey her ne kadar mektebi temsil etmişse de, onun mektep-medrese birlikteliğinin fiili başarısını vurgulamamız lâzım. Şarkın büyük medrese âlimlerinden Merhum Mehmet Kırkıncı Hocamızla bir hayat boyu takip ettikleri dersler, Bediüzzaman’ın Risale-i Nurlarla başardığı mektep-medrese barışının müşahhas örneğini teşkil ediyordu. Büyük hakikatlerin bazen medresenin kalıplarından, bazen üniversitenin terminolojisinden süzülerek dinleyicilere veya okuyuculara ulaşması, devletimizin halâ anlayamadığı bir problemin çözümüne yol gösteriyor, kanaatindeyiz. Medrese geleneğinden vazgeçmeyen Şarka, mektep veya üniversitenin fiilen götürülebileceğine güzel bir misal teşkil ediyor. Doğudaki mektep-medrese kucaklaşmasının hem Türkiye’mizi ve hem de İslâm Âlemini yükselteceği noktayı düşünebiliyor muyuz?

Zeki, çalışkan ve düzenli bir âlimdi. Üniversiteye intisap eden asistanların çoğu yabancı dil bilemediklerinden çalışmalarında sıkıntıya düşüyorlardı. Hatta bazıları, bir senelik izinlerle dil için Avrupa gitmeye mecbur kalıyorlardı. Avrupa’daki şartlar her zaman uygun olmadığından zaman ve enerji kaybı yaşanıyordu. Fakat başta Alâeddin Bey olmak üzere etrafındaki arkadaşlarıyla İngilizceyi en basit ve kolay bir metotla genç asistanlara üç-beş ay içinde ders vererek, onları zaman ve daha başka kayıplardan kurtarıyorlardı.

Söz buraya gelmişken; gerek Alâeddin Bey gibi üniversiteli hocaların gayreti ve hem de hamiyetli Erzurumluların çalışmaları neticesinde, Bediüzzaman’ın Medresetü’z-Zehra’nın bir şubesi kabul ettikleri bu üniversitede ilk olarak iki minareli ve yüksek kubbeli bir caminin vücuda geldiğini de bu vesile ile belirtmiş olalım.

Bu kıymetli ilim adamının takdire değer bir başka fedakârlığını da belirtelim. Erzurum’un şartlarıyla; İstanbul, İzmir, Bursa ve diğer Batı’daki üniversitelerin şartlarını karşılaştıran ekseri akademisyenlerimiz belli bir dereceden sonra Erzurum’u terk ederlerken, Alâeddin Hocamız ile çevresindeki fedakârlar, Erzurum’da kalarak bu üniversitemizin akademik kadrolarının güçlenmesini sağladılar. Bu güzel düşünce biraz daha yaygın hale getirilseydi, Erzurum Üniversitesi Ortadoğu’da ilim arayan Müslüman gençlere ve araştırmacılara fevkalade güzel bir yuva olacaktı. Buraya gelecek Müslüman ilim adamları ve talebeler üzerinden, Erzurum’un coğrafyasında kazanacağı değer de ona göre artacaktı, diye düşünüyoruz. Ümit ederiz ki Hocamızın yetiştirdiği akademisyen talebeleri bu güzel ideali devam ettirirler.

Bu vesile ile merhum hocamızı rahmet ile anarken, hem üniversitedeki akademik camiaya ve hem de sevdiklerine taziyelerimizi sunuyor ve kendilerinin de garîk-i rahmet olmalarını niyaz ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*