Bu takiyyecilikle AB olur mu?

Avrupa Birliği meselesi yalnızca Türkiye’nin meselesi değil, tüm dünyayı ilgilendiren “hayatî” bir meseledir. Doğu Blokunun dağılmasından sonra dinsiz ve sefih Batının kılavuzlarından Huntington, tek kutba dönüşen Batı dünyası için karşı kutbu zoraki olarak oluşturmak istedi: İslâm dünyası…

 

Fakat 11 Eylül felâketi bunun doğru da, mümkün de olmadığını ortaya koydu. Çatışmanın semavî dinlere, insaniyete ve İslâmiyete inananlarla inanmayanlar arasında olacağını zaman gösterdi. Daha doğrusu New York ile Londra’yı üs edinen “tahripçiler”le onların karşısındakilerin mücadelesi henüz yeni başlıyor. Bu mücadelede AB’nin çok büyük fonksiyonlar icra edeceğini ise herkes biliyor.

İttihad-Terakki’den bu yana siyaseti “hile, ikiyüzlülük ve takiyye” olarak anlayan zihniyetin geleneksel icraatı milenyuma da aksedince, AB ülkelerinin canı iyice sıkılmaya başladı. Avrupa Birliğine mesafeli ve uzak duran Türkiye idarecilerinin bahaneleri ilginç: (1) Müslümanız. (2) Bu kadar kalabalık genç nüfusla bizi almazlar. (3) Hakimiyetimizi ve toprak bütünlüğümüzü kaybederiz.

AB sözcüleri bu gibi hususların yalnızca birer vehimden ibaret olduğunu, asıl engelin Kemalizm perdesi arkasında icra edilen gayri insanî ve gayrî ahlâkî icraatlar olduğunu müteaddit defalar dile getirdiler. Klaus Kinkel’den Verheugen’e kadar tüm sözcülerin beyanatları bir noktada odaklaştı; Kemalizm olmayacak ve demokratik idarenin üzerine asker gölgesi düşmeyecek.

Kâğıt üzerindeki birkaç düzenlemeden sonra aynı hile, iğfal ve takiyye dolaplarını çevirmeye kalkışanlara AB sözcüleri elbette sert çıkacaklar. Zira karşılarındaki, mazlum, mağdur ve hilelerle iğfal edilmiş Türk halkı değil. AB’nin doğudan batıya, köyden şehre, müstahdemden genel müdüre içimizi dışımızı bildiğinden elbette kimsenin şüphesi yok. Ayrıca, ikinci Avrupa ürünü üfürükçü dessaslara inanıp AB’yi sefih, ahlâksız, din karşıtı, keyfîci ve tenbel zanneden bizimkilerin daha öğrenecekleri çok şey var. AB’ye entegre istikametinde yürürken; fikir, din ve vicdan hürriyetini kırarak, uluslararası dinozorlara rüşvet dağıtarak, kendi vatandaşına “hayvan” muamelesi yaparak ve tüm ülkeyi “derd-i maişet” belâsına sokarak icraat yapanlar, AB ile bugünkü ABD’yi karıştırıyorlar. Dolayısıyla bir daha maskara oluyorlar.

ABD’den Türkiye’ye gönderilen Derviş’in Meclise dayatma usulü ile çıkarttırdığı hiçbir kanunun ne AB ile ve ne de Türk milletinin menfaatiyle alâkalı olmadığını elbette biliyorsunuz. Ülkeyi uluslararası açık pazar haline getiren ticarî düzenlemeleri yaparken ses  çıkarmayan Türkçülerin AB söz konusu olduğu zaman Kıbrıs, Güneydoğu ve diğer millî meselelere yapışmaları tarihî ikiyüzlülüğün zamanımıza aksinden başka birşey değil.

AB bizden millî kimliğimizi ibraz etmemizi istiyor. Oradaki her devletin millî olduğu, İspanya’nın etnik problemindeki düzelmeyle de izah edilebilir. Kaostan düzene, yağmadan paylaşıma, çatışmadan barışa geçiş olan AB prensiplerini nazara almadan eski alışkanlıklarını devam ettirmek isteyen dayatmacıların elbette bildikleri bir hususu tekrar etmekte fayda var. Koç’un da itiraf ettiği gibi Türkiye’nin arkası artık duvara dayandı… Ya inisiyatifsiz ve açık pazar olmuş bir Afrika ülkesi veya AB… Başka tercihimiz yok. Hakikaten AB’nin yabancılarına verdiği hakları bu milletten esirgeyen zihniyeti Avrupa Birliği yetkilileri Türkiye düşmanı ilân etseler ne yapacaksınız… Zaten Derviş’le işe başladılar… Bir taraftan dini öcü göstereceksiniz, diğer taraftan dini siyasete âlet edenleri parlatıp birinciliğe yükseltmeye çalışacaksınız… Bu iğrenç ikiyüzlülükle biz AB’nin siyaset normlarını nasıl yakalayacağız?

Türkiye artık kişiliksiz, kimliksiz, inisiyatifsiz, takiyyeci ve ikiyüzlü politikalara son vermelidir. Okuldan kışlaya, camiden Meclise kadar…

AB’nin dindar olduğunu da bizimkiler bilmez. Zavallı mütekait paşa, ülkenin camilerine takmış kafayı. Efendim 60 bin iken 80 bin olmuş. 28 Şubat devam etseymiş böyle olmazmış. Almanya’daki 200 bin kiliseye ve AB genelinde tam teşkilatlanan Hıristiyanlığa karşın, İslâmiyetin doğru biçimde büyümesini istemesi lâzım gelen paşanın tavrı AB’de fıkra konusu olur. Almanya harp akademilerinde teoloji tahsili yapmış, orduyu ahlâken ve moralman yetiştiren birçok profesör hoca varken, bizimkisi çok başka dünyalarda… Heyhat….

Türkiye dışarıda AB taraftarı görünürken dinozorlarla aynı masayı paylaşan, özel hayatında muhafazakâr, kamuda laik geçinen ikiyüzlülerle AB’ye giremez. Zira AB bu takiyyeciliği ne bilir, ne de kabul eder. Bir taraftan AB ülkelerini PKK’yı desteklemekle suçlayıp, diğer taraftan Mehmetçiği vuran Telaviv’deki silâh fabrikalarını ihya edecek anlaşmalara imza atan Türkçü zihniyetle AB olmaz. Zira AB nasyonalist değil.

AB bizden, şeffaf, dürüst, inisiyatifli ve sağlam iradeli bir duruş bekliyor ve evvelâ icraatlarımıza bakıyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*