“Bir mesleği takip edenler tekrara mecbur olurlar”

İşte size bir tekrar daha. Size derken, siz değerli okurların müsaadesiyle; bunca tekrara rağmen anlamayanlara yahut anlamak istemeyenleredir sözümüz..

Sözümüz derken, tekraren ezberlemeyi dahi az görüp, hayata geçirmeye mecbur olduğumuz sözlerdir, içtimaî elmas tesbitlerdir.

Bazı mevzuları tekraren nazara verdiğimizi yadırgayanlara diyoruz: Hadiseler bizi buna mecbur ettiği için. Yani ihtiyaç şedit olduğu için. Hem de Nur Külliyatı’nda var olan siyasî- içtimaî derslere olan ihtiyaç kat kat arttığı için. Hem de Nurcular içinde bu içtimaî hakikatlere kulak asmayanlar, bu hakikatleri tam anlamayanlar veya anlamak istemeyenler, hatta bile bile yanlış tevil yapanlar; İttihad-ı İslâm inkişafına zarar verdikleri için..

Hem de yapılagelen içtimaî hatalardan ibret alınmadığı için..

Hem de bu kadar tekrara rağmen, bazı hakikatların hâlâ tam anlaşılmadığının anlaşıldığı için. Ve hem de bu dersleri Üstad Said Nursî’nin de tekraren nazara verdiğini bildiğimiz için.

İşte buyurun Eski Said Dönemi Eserlerindeki şu beyanı tekraren hatırlayalım:

“Vehim: ‘Sen bu hakaikı çok tekrar ediyorsun, hem de aynı ibare ile.’

İrşad: Evvelâ, hakikat olduğu için tekrar ediyorum. Hakikat de ziya gibi usandırmaz. Hem de üç-dört makalede yazdım. Muterizler tecahül ettiler. Gözlerine sokmak istiyorum. Çocuklara tekrar lâzımdır. Hem de bir meslek takip ettiğimi gösteriyorum. Bir mesleği takip edenler tekrara mecbur olurlar. Hem de, bir şeyin esası atılsa, mükerreren irca-ı nazar (geri dönüp bakmak) lâzımdır. Mesleksiz olanlardır ki, her yola sapıyorlar. Bizim tarîkımız birdir.(…)” 1

Bilirsiniz ki Risale-i Nur Külliyatı bütünüyle iman, hayat ve şeriat dersleridir. Bu üçü de iç içe daireler halinde ayrılmaz bir bütündür. Yani bir safha bitecek sonra diğer safha başlayacak diye bir şey yok. İman dersi verilirken aynı anda hayat dersi, aynı anda şeriat ve hakikat dersi de veriliyor.

Ama gelin görün ki, zaman içinde meselelerin anlaşılmaz hale gelmesine, hakikatlerin içtimaî ve siyasî hayata mal olmasının gecikmesine ve ertelenmesine daha çok da içimizden zuhur edenler sebep olmuştur.

İçimizden “zuhur” edenler ve hiç alâkası olmayan içtimaî fikirleri Nur camiasının içine “buyur” edenler, varsınlar beyhude yorulup dursunlar! Ama bizim artık yanlış yapma ve yanlış anlama lüksümüz asla kalmamıştır.

Ama gelin görün ki; Külliyatı bu kadar çok okumamıza ve mütalâalı derslere katılmamıza ve gazetemizde yazılanları takip etmemize rağmen, birimiz kalkıp dese ki: Şu İslâmî (!) siyasalcılar acele edip başa geçme sevdasına kapıldılar. Halbuki Üstadımız öyle dememişti.

Sizce böyle ifadede bulunan da meseleyi anlamayan sınıfına girmez mi? Girer, çünkü Hazreti Üstad’ın verdiği o ölçüye siyasalcılar zaten kapalıydı. Bediüzzaman’ın zuhurundan önce hem Türkiye’de hem de İslâm âleminde onlar nasıl bir yol takip ettilerse, zuhurundan sonra da aynı yolu takip ettiler ve ediyorlar..

Önce gelin, sizin de yüzlerce defa okuduğunuz şu paragrafı bir defa daha beraber okuyalım:

“İttihad-ı İslâm Partisi, yüzde altmış, yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini siyasete âlet etmemeye, belki siyaseti dine âlet etmeye çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.”

Şimdi burada İttihad-ı İslâm için va’z edilen bu ölçüler, siyasalcı zihniyetten beklenirse, bundan şu mana çıkmaz mı? Yani Hazreti Üstad’ın aslında siyasalcılara -hâşa- bir itirazı yok da, ancak “yüzde altmış, yetmişi tam mütedeyyin” olduktan sonra ne yaparlarsa yapsınlar..

Hayır kardeşim, Üstad en baştan kapıyı onlara kapatmıştır. Dinin siyasete alet edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır. Yukarıdaki paragrafın açılımında; İttihad-ı Muhammedîden İttihad-ı İslâma kadar ve o kudsî cemiyetin müntesiplerinden Nurcular’a kadar, Ahrarlardan Demokratlara kadar uzanan ve aynı minval üzere ilânihaye devam edecek olan bir çizgi vardır ki, Yeni Asya da bu çizginin hizmetkârıdır.

Dipnot:

1-VOLKAN Sayı: 101 29 Mart 1325/11 Nisan 1909.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*