Gizli aşk bu…

Hiç âşık olmadım, ya da, olmadığımı sandım durdum ömrümce. Duygusal bir an yaşasam, hemen hüzne düşerim. O an, ya dünyama küserim, ya gözyaşı dökerim.

Bazı zaman, gülerim bu hâlime.

Anlaşılmaz bir hâlet!

Anlayamadığım, algılayamadığım bir haslet.

Gün gelir, bir musikî namesi; gün gelir, bir şiirin dizesi ya da bir ezan inlemesi alır, götürür, başka başka âleme; hislerimi kabartır, harman olur duygular. Dalgalanır önce gönlüm, ardından çırpıntı başlar. Durulur, durgunlaşır, yakamozlar parıldar.

Bir menkıbe tesir eder, o günlere giderim. “O gün” olurum, “o gündeki” olurum; orada dururum, birden. Yine fırtına başlar; hemen çatılır kaşlar! Sızlanırım içten içe, içten içe…

Bir gün oldu, Medine’de, bir kasîde, beni benden çıkardı. Düğümlendi boğazım, o an kurudu ağzım; hıçkırıklar dizildi art arda, art arda… “Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resûlallah / Nasıl bilmem bu nîrana dayandım yâ Resûlallah” mısralarıyla gönül meş’alem, alevlenmiş bir âlem…

Sevgi, kalbe konan kelebek; güldeki şebnem gibi.

Zâten, dinimiz de, sevgi üzre müesses.

Sevmek, aklı olan insanda, etle tırnak gibi şey. Ne onun, onsuz; ne de bunun, bunsuz olduğunu düşünmek, hayattan sukût demek. Başka mahlûklar bile kendine has severler, sevenleri bilirler. Âdemoğlu, sevgisini arttırıp âşık olsa, çok mudur?

Birçok şeyi sever insan, birçoğunu siler nisyan. Bilinmeyen, silinmeyen bir hissediş, ruhumdaki feveran. Lâhutî bir ezginin, ondan sızan sezginin arkasında bir şey var. Bir şey var!..

Cazibedar sevgiler âşık olmaya yetmez. Dört beş günlük şu dünya, meşgul olmaya değmez. Peki, benden ne istiyor, susmak bilmez gönül kuşum? Hangisine el uzatsam, bilmiyorum; bir hoşum.

Kimileri, boynu bükük: “Aşkın aldı benden beni / Bana Seni gerek, Seni” 1 diyor. Bir diğeri:

“Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem.

Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem.

İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim” 2 diyerek, var gücüyle haykırıyor gönlündeki “Yâr”ine.

Aşk değilse bunlar, nedir?

Kimi cehrî, kimi hâfî, göz göz olmuş yürekler. Kimileri, bedenine hicranını gömerler. Şair: “Gizli aşk bu, söyleyemem / Derdimi hiç kimseye” demiş. Demiş ama, âdemin âşık, Ahsen’in ma’şûk olduğunu bilmemiş!

Şu garîbin fîzârı bir gün olsun dinmemiş, ömrünce hep inlemiş. Demek, ahvâlini fâş etmenin gelmiş bugün zamanı.

Anladım!

O’ndan gayri her şey, fânîdir bu yerde; O’ndan gayri bir şey, merhem olamıyor derde.

Yâ Rabbi!

Aşkta, acıda, kederde; hayatta, mematta, kabirde ve haşirde; bize, “Seni gerek, Seni”…

DİPNOTLAR:

1- Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yunus Emre Güldeste, s. 44.

2- Said Nursî, Sözler (yeni tanzim), s. 436.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*