İsevilerle Bayram

Hakikat bazen hayalin ötesinde kanat çırpar. Yıllar öncesinde hayâl etmede zorlandığınız şeyleri realiteler halinde yaşamanın lezzetini bilenler bilir… Bu hafta, bazı okuyucularımızın arzuladıkları tarzda müşahhas bir müjdeyi tasvire çalışacağım. Yirmiyıl öncesinde tek tük biraraya geldiğimizde sevindiğimiz İsevilerle geçirdiğimiz bir Ramazan Bayramı…Gerçi bu bayramın benzerlerini Amerika´ dan ve Avrupa´dan zaman zaman okuyordunuz.

Herhangi siyasi bir şahsiyetin inisiyatifiyle oluşan bazı güzel tabloları Washington´ dan, Paris ve Melbourn´ den işitmiş, gazetelere yansıdığı kadarıyla görmüştük… Sivil toplum örgütlerinin fıtri  bir şekilde Avrupa´ da ilk olarak bir araya gelişleriyle oluşan bu tablonun arkasında zorlama yoktu. Yalnızca Almanya İslam Konseyinin üzerinde “Seyyidil Kavmi madisi muhum” hadisinin yazılı olduğu hatt ile süslü bayram davetiyesi vardı. Bu davete siyaset, bilim, diplomasi, kiliseler, sair sivil toplum örgütleri temsilcilerinden tam dörtyüz kişi katılmıştı. Siyaset aleminde iktidar partisinin Genel sekreteri olduğu gibi, Anna—Maria Schimmel gibi dünya çapında meşhur âlimler de katılmıştı. Anayasayı koruma Dairesi başkanlığından yeni emekli olmuş Peter Frisch´ in yanında, meşhur hukukçu profesörler, siyaset enstitülerinin idarecileri ile bazı konsoloslukların temsilcileride katılmışlardı…Rus konsolosluğu davet edilmesinden fevkalade memnundu. Müslümanlarla barışmanın yollarını Bonn´ da arıyordu.

Tabiatları soğuk alman hıristiyanların yavaş ve samimi yaklaşımlarının resimlerini çekerken, Avrupa´da Müslümanlarla ilgili ya çarpıtan veya mübalağa ile zaman zaman aleyhinde neşriyat yapan bazı basının da ortalarda görünmemesi dikkatimi çekti. Ayak üstü sohbetlerde bir çok almanın medyadan kaynaklanan bu menfi tesiri seslendirmeleri, artık hakikatin `zındıkaca` ketmedilemeyeceğinin bir göstergesiydi, zannediyorum. Almanya aydını bir çok yönden müslümanlarla `işbirliğinin` zaruretine inanıyor. Dünya barışı, çevre, ahlaksızlık, temel insan hakları gibi tüm insanlığı ilgilendiren konuların yanısıra, Almanya´ nın ancak Türkiye üzerinden İsalm alemine ulaşabileceği tezi de yavaş yavaş seslendiriliyor. İngiltere ile Fransa Müslümanlara bunca zulümden sonra ` barışcı geçinerek içindeki müslümanları köprü yapması karşısında Almanya´nın çok geri kaldığını artık herkes biliyor. Belli bir zümrenin tarihinden dolayı almanya´ya koyduğu çok yönlü ambargonun ` İsevi Müslümanların` yardımıyla yavaş yavaş kalktığını müşahede eden bazı mahut çevreler mutlaka karşı harekete geçeceklerdir. Fakat, tabana yayılan Nasara—Müslüman dialoğu suni karalamaları ve bazı şantajları artık aşıyor.

Medeni ve müdakkik olan bu davetlerin hasbelkader bizimle bayramlaşmaya gelmediklerine dair bu gecede bir çok müşahhas misaller gördük. Hür demokratların eyalet temsilcisi Peygamberimizin “ Kavmin efendisi ona hizmet edendir” sözüyle konuşmasına başlarken, bu sözün siyasetin özünü tarif ettiğini belirtiyordu. Bir başka profesör okunan Kur´anın tüm müzikleri bastırdığını, Kuzey—Ren eyalet eski meclis sekretei ise artık ulusarası alanda müslümanlarla işbirliğinin yapılmasının gerekliliğini vurguluyordu. Sigaranın dahi içilmediği gecenin nezahetinde tutulan bir politika enstitüsü temsilcisi, ´ ömrümün sigarasız ve alkolsüz en güzel gecesi` olarak ifade ediyordu.

Çoğu İslamiyette alakalı ikili sohbetlerde Türkiye´nin de zaman zaman gündeme gelmesi bizde burukluğa vesile oluyordu. Berlin´den Bonn´ a, bu sade toplantıya koşup—gelen Sosyal demokratların sekreteri ile bizdeki Kur´an Kursu, İmam—Hatip ve tesettür düğşmanı sosyal demokratları düşündüm. Halâ jakoben çizginin temsilciliğini devam ettiren bu katmerli ittihatçı bozmanı halkpartililerin hiçbir zaman ` sosyal demokrat ` olamayacakları kaygısı uzaktada olsa rahatsız etti. Belki buradaki sosyal demokratlar da dine inanmıyorlardı, fakat milletin, halkının ve kendilerini seçenlerin fikri ve hayatına hürmeten de olsaydı, yanımızdaydılar… Türkiye´den de dil bilen birkaç siyasetçinin aramızda olmasını ne kadar da arzulamıştık…` Kemalizm` dayatması ile laikliğin farkını mutlaka buradaki konuşmalardan çıkarabilirlerdi, polikatıcalarımız.

Almanya müslümanları, hıristiyan—müslüman dialoğunda biraz geç kalmış. Bilhassa Türkiyede´ki Kemalistlerin “demokrasi” korkusuyla 12 Eylül´den sonra bu ülkede yaptıkları çalışmalar, Türkiye kökenli müslümanları tedirgin etti. 1984—85´e kadar kurulmuş dialog köprülerinin bir—iki sen içinde havaya uçurulmasını arkasından Kemalizmin ömrünün uzatılmasının sözkonusu olduğunu, buradaki müslümanlar şimdi daha iyi anlıyorlar. Batı ile  ile entegre sloganıyla Avrupa´ya yönelenlerin maksadı bizi Asya´dan ve Avrupa´dan koparmakmış. Fakat Avrupa´daki hürriyetler içinde filizlenmiş  “ İslam´la”  burdaki türkler münasebete girince Kemalistlerde panik başladı. Artık bugün ` Batıdan gelen  tehlikeye karşı` garp kapısını da kapatıyorlar. Türk Devleti ile çok içli dışlı olan buradaki türkiye kökenli kuruluşların müslüman—hıristiyan dialoğundan kaçmalarının sırrı da burada yatıyor, kanaatindeyim.

Otuz seneyi aşkın bir geçmişi olan bu tür çalışmaların mahallden merkeze doğru bu şekilde gelenekselleşeğini hayal edemeyen bizler,yarının bu istikamette neler doğuracağını da bilemiyoruz. Avrupa´nın İslamla tanışmaya verdiği bu değeri, Türkiye artık görmemezlikten gelemeyeceğine göre —inşeallah— bayramların  en güzellerini İstanbul´da da kutlarız. Zira bu bayramlara İstanbul´un Bonn´dan daha çok ihtiyacı yok mu?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*