Müslüman oluşunun 1124. yılını kutlayan tataristan’ın başkenti kazan’da camiler namazlaRda gençlerle dolup taşıyor ve hemen her camide kalabalık iftar davetleri veriliyor.
Tataristan’ı tanıyalım
Eski SSCB’nin Avrupa bölümünde Kama ve Volga nehirlerinin birleştiği bölgede kurulan Tataristan Özerk Cumhuriyetinin yüzölçümü 68.000 kilometrekare. Yaklaşık 4 milyon olan nüfusun yarısı Tatar. Sonra Ruslar ve Başkurt, Çuvaş, Mari, Mordvin, Udmurt gibi diğer etnik gruplar. Dünya Tatarlarının yüzde 30 kadarı kendi cumhuriyetlerinde yaşıyor. Tataristan dışındaki Kazan Tatarlarının sayısı yaklaşık 9 milyon. Tataristan’ın başkenti Kazan.
Bugünkü Kazan Tatarları, İdil-Kama Bulgarları ile 13. yy’da Orta Asya’dan bu bölgeye gelen Kıpçak (Kuman) Türklerinin torunları. 922’den beri Müslümanlar. 921’de Abbasi Halifesi Muktedir tarafından bölgedeki Tatar Bulgar Devletine gönderilen heyette İbn Fadlan da yer almış ve Tatarların İslamı seçişi bu heyetin gelişiyle olmuş. Ancak mihmandarlarımızdan Âdil Beyin bahsettiği bir başka rivayete göre, bu heyetten çok önce iki Sahabe oralara gidip bölge halkını İslamla tanıştıran ilk tebliğleri yapmışlar. Sonraki dönemlerde kurulan Altın Ordu ve Kazan Hanlığı, bölgede İslama altın çağını yaşatmış. Hatta bir dönem Moskova Prensliği, Kazan Hanlığına bağlı küçük bir beylikmiş. Ancak 1552’de Rus Çarı Korkunç İvan’ın Kazan’ı işgal edip, şehri yerle bir etmesiyle bu dönem sona ermiş. Bununla beraber, Tatarlar Müslüman kimliklerini o dönemde de, komünist rejimde de korumayı başarmışlar. Tatarların, bu sene, İslamı kabul edişlerinin 1124. yılını kutlamış olmaları bunun çarpıcı bir ifadesi. Ekonomik duruma gelince: Tatar ekonomisinde tarım ve hayvancılık ağırlıklı yer tutmakla birlikte, deri, kumaş, metal işleme ve petrol üretimi, doğalgaz, uçak fabrikası, bilgisayar ve optik aletler fabrikaları ile, gelişmiş bir sanayi de mevcut. Ortalama yılda 100 milyon ton petrol üretiliyor. Gıda, dokuma, orman ürünleri, kâğıt, lastik, plastik, kimya, gübre, cam, elektrik, gemi inşaat, demir-çelik, çimento, elektronik, imalat sanayii de ileri düzeyde.
Bundan iki sene önce Celaleddin Çelebi, İsmail Kartal ve Selâmet Arslan’dan oluşan üç kişilik bir Yeni Asya heyeti, Tataristan’ın başkenti Kazan’ı ziyaret etmiş ve heyetten Kartal’ın kaleme aldığı gezi notları, 2-3 Temmuz 2011 günleri Yeni Asya’da yayınlanmıştı. Ziyaretin en önemli vesilelerinden biri, son birkaç yılda bu ülkeden gelen çocuk ve gençlerin Tekirdağ Sosyal Tesislerindeki okuma programlarına katılmalarıydı. Ki, bu çocuklardan ilkokul düzeyindeki kalabalık bir grup geçen yaz Yeni Asya’yı ziyaret etmişti ve bu ziyaretin haberini gazeteye koymuştuk. Bu programların çocuklar üzerindeki son derece müsbet etkileri, ailelerinin hizmetlerimize yönelik ilgi ve muhabbetinin artmasına vesile olmuş ve beraberinde karşılıklı gidiş gelişlerin sıklaştığı bir süreç başlamıştı.
2011 yazında Yeni Asya Vakfı adına yapılan ziyaretin ikincisi geçen yıl da düşünülmüş; ne var ki, o dönemde Tataristan’da yaşanan bazı sıkıntılar, bu seyahatin gerçekleşmesine imkân vermemişti. O zaman ertelenen ziyaret geçtiğimiz günlerde tahakkuk etti. Önceki ekipten Çelebi ve Arslan’a ilâveten, Prof. Dr. Ruhi Yavuz ve biz de seyahat programına katıldık. Bizim davet edilmemizin özel sebeplerinden biri, dedeleri 93 harbinden sonra Türkiye’ye göçmüş bir Kazan Tatarı olmamızdı.
Seyahat çerçevesindeki programlarımız, 25 Temmuz Perşembe günü 11:40’ta İstanbul’dan havalanan Tataristan Havayolları uçağının üç saati aşan bir uçuşun ardından Kazan Havaalanına inmesiyle başladı. Uçaktan indiğimizde, İstanbul’un yakıcı ve bunaltıcı sıcağından gelen bizleri, serin ve yağışlı bir hava karşıladı.
Kendimizi adeta yaylaya gelmiş gibi hissettik.
Vizesiz giriş kolaylığıyla geçilen pasaport kontrolünün ardından, beraberimizde götürdüğümüz Kur’ân ve risalelerle ilgili olarak gümrük görevlilerinin yaşadığı tereddüt, karşılamak üzere bizi bekleyen ve gezi boyunca mihmandarlığımızı yapacak olan Haydar Kemaletdinov’un devreye girmesiyle aşıldı ve havaalanından çıkıp, dört gece kalacağımız Gulf Stream Oteline ulaştık.
İsmail Kartal’ın yazdığı gibi, Rusya’nın ilk ve tek helal oteli niteliğine sahip otelin daire şeklinde tanzim edilmiş odalarına yerleştik ve kısa bir istirahat molasından sonra ikindi namazını, otelin bitişiğindeki sitenin zemin katında hizmet veren küçük mescitte eda ettik. Ardından, Haydar Beyle birlikte gelen ikinci mihmandarımız Adel (Âdil) Fathullin’in de katılımıyla, programlarımıza başladık. (Haydar ve Âdil Beylerin ortak özelliklerinden birkaçı, ikisinin de Türkiye’de Nur dershanelerinde kalmış, Risale-i Nur’u okumuş, Türkçeyi iyi bilen ve konuşan, çok samimî, gayretli ve ehl-i hizmet gençler olmaları.)
CAMİDE GÖRME ENGELLİLER MERKEZİ
İlk durağımız, Tataristan’taki ilk iftarımızı, avlusundaki iftar çadırında yapacağımız Yardem (Yardım) Camii idi. Bu caminin çok farklı ve özel bir vasfı, aynı zamanda Görme Engelliler Eğitim Merkezi olarak hizmet vermesiydi. Müftü Yardımcısı İldar Hocanın rehberliğinde odaları tek tek gezerek, çalışmalar hakkında bilgi aldık. Brail alfabesiyle basılan kabartma harfli Kur’an’ları, bilgisayar odalarını ve görme engelliler için en küçük detayların dahi düşünüldüğü özel düzenlemeleri gördük. Tatarca risaleleri de Brail alfabesiyle basma çalışmalarının devam ettiğini öğrendik. Dağıstan, Çeçenistan, Orta Asya gibi farklı yerlerden gelen görme engellilerle ayak üstü görüşüp tanıştık. Erkekler ve hanımlar için ayrı mekânlar şeklinde düzenlenen merkezin Türkiye’de bir benzerinin bulunduğunu sanmıyor, organizatör ve çalışanlarını kutluyoruz.
Derken, akşam ezanı okundu. Camide ikram edilen hurmayla orucumuzu açıp önce namazı kıldık, sonra iftar çadırına geçtik. Kadınlı-erkekli 300 civarında kişinin katıldığı iftar, yemek duası ve Dağıstanlı görme engellilerin okuduğu coşkulu bir Arapça ilâhi ile son buldu. Aynı mekânda her akşam farklı bir kişinin sponsorluğu ile iftar veriliyormuş ve Kazan’daki camilerin çoğunda da bu uygulama varmış. Bizim katıldığımız iftarın ev sahibi, aynı zamanda kaldığımız otelin de sahibi olan Aflatunov Rafael Raşitoviç imiş. Bu vesileyle orada bulunan Rafael Beyle de karşılaşıp tanışma imkânı buluyoruz.
İftarın ardından yatsı ve teravih namazları için, Tataristan’ın büyük âlimlerinden Şehabeddin Mercanî’nin adını taşıyan camiye intikal ettik. Ve içinde çok sayıda gencin de bulunduğu kalabalık cemaatle birlikte namazımızı kıldık. (Ki sonra gittiğimiz camilerde de gençlerin çokluğunu sevinçle müşahede ettik.)
Sonra otele dönüş ve sahur. Tatar mutfağının leziz örneklerinden oluşan sahur nevaleleri, havaalanında bizi hem karşılamaya, hem de uğurlamaya gelen lokantacı Murat Beyden. Türkçeyi çok iyi konuşan oğlu Ferhat, Tekirdağ programlarının katılımcılarından. Kendisi de hizmetin şevk dolu emektarlarından; ayrıca diğer ev sahiplerimiz gibi o da son derece ilgili, sıcak ve yakın.
FARKLI VE ÖZGÜN BİR OKUL SİSTEMİ
İkinci gün ilk olarak, otelimizin sahibi Rafael Raşitoviç Beyi ziyaret ettik. İnançlı, idealist ve başarılı bir girişimci ve iş adamı olan Rafael Bey, inşaat ve otelciliğin yanı sıra, eğitime de el atıp, çok farklı ve orijinal bir modeli hayata geçirmeye başlamış. İlk olarak, kaldığımız otelin bitişiğinde, yine kendisinin inşa ettiği sitenin 800 metrekarelik zemin katını okul olarak tanzim etmiş. Bir odası, dışarıdan gelenlerin de vakit namazlarını cemaatle kılabildiği mescit şeklinde tasarlanan okulun diğer odaları sınıflar ve oyun odası olarak düzenlenmiş. Özel anaokulu ve ilkokul olarak hizmet veren 60 öğrencili okulda site sakinlerinin çocukları sabahtan ikindiye kadar eğitim görüyor. Dersler bitince ödevler yine sınıflarda yapılıyor ve eve ödev bırakılmıyor. Ayrı bir bina külfetine gerek bırakmayan bu model, çocuklar ve aileleri açısından da güvenli ve tercih edilir niteliğe sahip. Müfredatta hem Kur’an ve din öğretiliyor, hem de diğer dersler. Özel okul olduğu için paralı, ama imkânı olan veriyor, olmayandan alınmıyor veya verebileceği kadarı alınıyor. Alınan para da öğretmenlerin maaşına ancak yetiyor. Yemek v.s. diğer masrafları Rafael Bey karşılıyor.
Benzer konuda makaleler:
- Hayat-ı beşeriyenin ruhu âhde vefadır
- Güzel haberler de olsun
- Rusya’da Risale-i Nur’un hukuk zaferi
- Bediüzzaman Kostroma’da Kur’an hakikatlerini anlattı
- Bediüzzaman ve Kostroma Camii
- Bursa’da, bizim Ramazan hâllerimiz…
- İftardan sonra nereye?
- Gençlerin çalışmaları
- Son iftar
- Nurs Köyü’ne ziyaretçi akını
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun