Kelebeği saran karıncalar

*Bir tefekkür çalışması

Takdim

Hayat, tefekkürle geçerse, istikbalin engin arşivine aday olur. Yaşanılan her ânın tekrarıyla, geriye dönüşü mümkün olmayan özel hatıralarla sıralanır durur. Her an, kendine özeldir, öncesi ve sonrasına benzese de.

Her an, var ediliş ve yok edilişlerin (Levh-i Mahv ve İsbat) sürekliliği, zamanı teşkil ederken, mekân ve hâdisenin de zuhuruna vesiledir. İşte bu esnada tecelli eden çok sayıda esma ve sıfatlar, Hak isminin şemsiyesi altında taallûkunu gösterir. Alâkalı olan esma ve sıfatın tecellisi, o an sahnesiyle mekân zemininde, zamanın akıcılığında tezahür eden bir hâdisedir.

Bu anların, anlık tefekkürü ve bunların bir öncesi ve bir sonrasıyla iltisakının ise kayyumiyet sıfatının tecellisine vesile olduğu hakikati, tefekküre enginlik katan ulvî hâllerdir.

Bu çalışma, zamanın anlık kesitinde tecelli edeni tefekkür etme namına bir gayrettir. İnsan isterse, hayatın her anlık karesinde sürekli devam eden esma ve sıfatın tecellileriyle devam eden kayyumiyet ve sürekliliği görebilir ve okuyabilir. Bununla kendindeki cüz’î esma ve sıfatla ilişkilendirerek, irtibat kurup, dâhil olduğu bir büyük tecelliyatı da görebilir, okuyabilir. Bir kademe daha enginleşerek aradaki sebep ve vasıtaları aşıp, doğrudan o esma ve sıfatın kaynağıyla muhatap olduğunu, kendi hususî kab-ı kavseyn cenahlarını hisseder. Ondaki bu hissi, istikrar ve istikametle işlettirmesiyle imkân âleminin son noktasından vücub âleminin şualarını seyreder, o şuaların kendinde nura dönüşünü anlayabilir.

Bunlar tasavvufun ötesinde hakikatin içinde her an imkânı mümkün olan hâdiseler olduğu için hayalî değil hakikattirler, el verir ki, kalb gözü açık ola, akıl gözü ona fener ola. Dolayısıyla bu nev’î tefekkürleri Mevlâ’mız bereketli kıla, hayırlara vesile eyleye.

Kelebeği saran karıncalar

Bahçedeyim, yerdeki kelebek, uzaktan dikkatimi çekti, yaklaştım, eğilince etrafını saran karıncaları gördüm. Ölmüştür, karıncalar da rızkını alıyorlar, diye düşünerek pek oralı olmadım ama tam ayrılacakken kelebeğin ayaklarıyla çırpınma hareketini gördüm. Daha dikkatli baktım, kanadının birisi hasar görmüş.

İşte bu noktada iki farklı düşünce beni tereddütte bıraktı:

Birincisi, can çekişen bir canlı var ortada, onun bu imdat isteyen hâline yardımcı olmalı ve onu o elîm vaziyetten kurtarmalıydım. Diğer nokta ise, yüzlerce karıncanın nasibine mâni olmamalıydım.

Bir üçüncüsünü de her iki hâlden hangisi olacak ise onunla beraber tecelli edecek olan İlâhî esma ve sıfatın tezahürünü tefekkür merakım.

Can derdi, galip geldi ve uzanarak, usulca kanadından tutup doğrulmasına yardımcı olunca o da heyecana kapılıp, hızlıca oradan sürünerek uzaklaşmaya başladı.

Aynı anda elleri boşa düşen karıncaların da şaşırarak sağa sola koşmaları. İşte zuhur eden hakikatlerin tefekkürü de bana kaldı.

Masum ve nazenin bir varlık olan kelebeğin başına gelen bu hâlin hikmeti ne ola ki, bu canhıraş vaziyeti netice verdi? Ve benim müdahil olduğum tabloda, başkaları da var mı? Onların rolü nedir acaba?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*