Kur´ânî değerlerin yükselişi

Amerikalı yazar, 11 Eylül’den sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyordu. İki ay öncesinde bu sözlerin yüklendiği mânâyı keşfetmek zordu. Müslümanlar için daha ziyade “tedirginlik” kokan bu ifadeyi geçen zaman tasdik etti.

Fakat Samuel Huntington ve Kissinger’in beklediği gibi değil. Dünyamızı çepe çevre sarmış ve bilhassa Garp âlemini medenî fantazilerle derin uykulara dûçar etmiş gafletin kalın duvarları parçalanınca hakikat bütün çıplaklığıyla göründü. Ölüm realitesi ikiz kulelerin üzerinde yükselen siyah dumandan daha korkunç bir şekilde görününce, perdeler teker teker çekildi aradan. Manzaranın karşısında mebhut bir şekilde bakışan Garp insanı birbirine sormaya başladı: Nereye gidiyoruz?

Semavî dinlerin getirdiği inanç ve değerler yerine ikame edilmiş felsefî ilimler, ileri teknoloji ve eğlendirici fantaziyeler çürümüş mantarlarca “hakikat rüzgârının” önünde yuvarlanmaya başladı. Artık insan ne evde, ne işyerinde, ne otobüste ve ne de uçakta rahat değildi. Düne kadar kendisini eğlendiren sinema, tiyatro ve futbol maçları artık zevk vermemeye başladı. Soluduğu havanın, içtiği suların ve alışveriş mağazalarının raflarından indirdiği yiyeceklerin zehirlendiğini hissetti.

11 Eylül dünyadan ötelere korkunç bir kapı açmıştı. Bu kapıyı açmaya sebep olanların niyeti başkaydı. İki semavî dinin mensuplarını birbirine takarak, arada malı götüreceklerdi, fakat olmadı. İnsanlığın yaşama iştahı kesildi. Tüketimi hayasızca körükleyen reklâm şirketleri de birşey yapamıyor. Dünyanın artık eski dermanı yok. Amerika ve Avrupa’daki krizin sebebi terörle izah edilemez. Hem zındıkanın “hücum” için gösterdiği adreslere yönelenler yeni dünyaların keşfine çıktılar: Müslüman kimdi, terörist olabilir miydi? Müslümanların kitaplarında neler yazılıydı? Bunların İsa (as) ve İncil ile alâkaları var mıydı? Kur’ân’ı ellerine alanlar bırakamıyorlar. Orada en büyük insanlığın prensiplerini keşfettiklerini söylüyorlar. İnsaniyet inkişaf ediyor.

Deccaliyete mağlup Bush Hindukuş’a bomba yağdırmaya devam etsin. Masum insanların, çocuk ve kadınların Kabil’de, Kandahar’da ölümleri Amerika ve İngiltere’ye yalnızca lânet getiriyor. Müslümanlar değil, insanlıklarından ve Hıristiyanlıklarından utanan milyonlarca insan nümayiş için sokaklarda. Süfyaniyetin son dakikalarını sayan kartel medyası bu görüntüleri Türkiye’ye yansıtmayabilir. Yahudi sermayesiyle dönen medya da göstermeyebilir. Fakat bu, realiteyi değiştiremiyor.

Bush ve Blair ile ilgili ironik ifadeler en yüksek düzeyde. Taliban’ın elindeki tutsak kadınları, peçelerini kaldırıp milletvekili yapmak için kurtarma operasyonları devam ediyormuş! O masumları kucaklarındaki çocuklarıyla birlikte salkım bombalarıyla kurtarıyorlarmış! Pilotlar bombalama teneffüslerinde şekerli Amerikan fıstık ezmesi de atıyorlarmış yanmış yıkılmış ocakların üstüne!

Felsefenin ilâhları 11 Eylül’le birlikte Kâbe’deki putlar gibi devrildi Batıda. Garp âlemi, yalana yakalanmış Amerika’yı yalnızca tel’in ediyor. Üslûbunu, zulmünü, istibdadını ve korkunç yalanlarını lânetliyor. Onlar Üsame’yi ve Taliban’ı çoktan aştılar. Ortadaki “dessas çarkı” döndürenleri keşfe giriştiler. Samuel’in işi bu defa hiç de iç açıcı değil. Nifak bu defa tutmadı. Milyonlarca merkezde yüz milyonların araştırmaları, hakikati öğrenme şevki uyandırıyor. Düne kadar yalnızca ilim adamı ve düşünürlerin elinde bulunan Kur’ân, bugün Avrupa’da sokağa, okula ve tüm enstitülere indi. Bilgisayar firmaları, uçak şirketleri ve büyük kimyasal madde üreten fabrikalar işçi çıkarırken, kitapçılar piyasaya Kur’ân meâli ve İslâmla ilgili kitapları yetiştirmede zorluk çekiyorlar.

Avrupa, değerlerini yine süzgece tâbi tuttu. Ahlâkî değerlerle Avrupa değerleri yeniden ayrışıyor. Dinsizlik, ırkçılık, tüketim, kontrolsüz laboratuar çalışmaları, savaş, istibdat ve sansür bu ayrışmada “dinsiz Avrupa”nın payına düştü. Hıristiyan Avrupa, Kur’ân ile yeni köprüler inşa ediyor. Hurafeleri Nasraniyetten, gelenekleri de “doğru İslâmiyetten” ayırmaya çalışıyor. Amerika’nın savaş haberlerini sansürle yıktığı hürriyet kulelerini artık Washington da inşa edemez. Kandahar’da kaybolan insan hakları ile New York ve Londra’daki laboratuar çalışmaları Amerika’nın en büyük problemleri sırasına geçti. İlâhlaştırılan fennî ilimler, yüksek teknoloji ve güvenilen servetin yıkılışıyla birlikte Batılının “ene”si de büyük darbe aldı.

Amerika’nın Afganistan zulmüne ortak olan iktidarlar ortaklarınca ahlâksız ilân edilince Schröder paçayı kılpayı kurtarabildi.
Avrupa’da yıllarca Humeyni, Rüşdi ve Saddam’la korkutulan insanlar bugün Kur’ân’ı edinme yarışına girdiler. İslâm veya Kur’ân hakkında az çok birşey bilenler, gece gündüz seminer seminer koşuşturuyorlar. Gazeteler, İslâmiyet ve Peygamberimiz hakkında “tarafsız” neşriyatta bulunuyorlar. Meselâ “Die Woche” gazetesi İslâmiyet ve Ramazan’la ilgili yayınını isminin hemen üzerinde anons ediyordu.

Hakîki Hıristiyanlar ilme hizmet ile inkişafına çalışırlarken, zındıka onu menfaat toplama, iktidar kapma ve bu yolda herşeyi tahrip istikametinde kullanmaya başladı. Yecüc ve Mecüc’e zemin hazırlarcasına “tahrip projelerinin” geliştirildiği Amerika’da halkın korkusu “Arap teröristler” değil. Asıl korku devletin damarlarında dolaşan ve hükümetleri esir alan “tek gözlü zındıkanın” tahribi… Bugün Amerika ve Avrupa’da Kur’ânî değerler dünyanın bâlâsında dalgalanıyorsa, mutlaka bunda 11 Eylül’ün payı vardır. Size ilginç gelecek: Bu Ramazan’da Hıristiyanlık âleminde Kur’ân’ı okuyanların sayısı İslâm âlemindekinden hiç az değil. İnanmıyorsanız Batılı gazetelere, satılan kitaplara ve internet sitelerine bakabilirsiniz. Kâinat mescid-i kebirinde artık herşey Kur’ân’ı okuyor…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*