Risâle-i Nur, Türkçe’yi katleden zihniyetle de mücadele ediyor! (2)

alt

M. Kemal, 1 Kasım 1938’de “Türk Dil Kurumu en güzel ve en verimli bir iş olarak türlü bilimlerle ilgili terimleri saptamış ve böylece dilimiz yabancı dilin etkisinden kurtulma yolunda köklü adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda öğrenim Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için önemli bir olay olarak belirtmek isterim” demişti.

Bu istikamette yürütülen çalışmalar ve şu ifadeler çok dikkat çekici ve ibretliktir:

“Devrimler bir bütündür. Tarih dil devrimi başa geçirilmeli, Osmanlıcılık önlenmelidir, çünkü Atatürk düşmanlığıdır. Avrupalılar nasıl Öz Grekçe İlyada’yı ve Eflatun’u okutuyorlarsa, biz de eski öz Türkçe ‘Kutadgu Bilig’i, Homeri ve Eflatun’u okullarımızda okutmalıyız. İlyada’yı da okutmalıyız. Onun da özü Eti Türklerindendir. Homer ve Eflatun Greko-Latin kültür hazineleri yaşantısının öz kaynağıdırlar. Bu kültür, Türkleşme ve çağdaşlama ülkülerimizin tükenmez esin kaynağı olacaktır. Türk demek Türkçe demektir.”1

“Dil devriminin amacı Osmanlıca yerine Türkçe’yi koymak ve böylece kültür dilimizi Arap köleleğinden kurtarıp kendi öz benliğine kavuşturmaktır. Atatürk’ün buyurdukları gibi bu bizim için ikinci ve daha önemli bir Dumlupınar Savaşını kazanma olacaktır.”2

Kültür emperyalistleri, bir milleti yok etmek ve hâkimiyeti altına alıp sömürmek için, evvelâ onu ayakta tutan dinine, inançlarına hücum eder. Dinin anlaşılması vasıtası da dildir. Dili yok etme ve yozlaştırma yolunu seçer. Böylece nesiller arasındaki kültür köprüsünün taşları olan kelimeleri, mefhumları yok ederler. Millet olarak şerefli bir ömrü; nefsimizi, neslimizi dinimizle, dinimizi dilimizle muhafaza ederek sürdürürebiliriz. Osmanlıca, böyle bir kudrete haiz, tükenmez bir hazinedir.

Türk dilinin ustalarından Nihad Sami Banarlı, “lisan katilleri”ne şöyle yükleniyor: “Milletin dili üzerinde söz sahibi alacakların; dili, milletten ve millî mazîden ayrı varlık gibi görmeleri büyük gaflettir.”

Atatürkçü akademisyenlerden İlke ve İnkılap Tarihi dersleri profesörü Toktamış Ateş, “Atatürk’ün 1930’larda ortaya attığı ‘tarih tezi ve güneş dil teorisi’ saçma sapan ve zırva idi.”3 diyor.

Tarihe not düşülmüş şu satırlar da aynı gaflet ve ihanetin tescilidir:
“1966 yılında Ankara’da, meşhur ediplerimizden ve Atatürk’ün çok yakınlarından Yakub Kadri Karaosmanoğlu ile evinde konuşmuş, Hisar dergisinin Atatürk sayısına bir belge hazırlamıştım. Bir ara sormuştum:

-Efendim demiştim. Atatürk’ün Güneş-Dil nazariyesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Güneş-Dil nazariyesi, tam bir skandaldır! Hiçbir ciddî tarafı yoktur. Bizi bütün dünya milletleri önünde gülünç duruma düşürmüştür! demişti.

Sonra birdenbire kendini toplamıştı. ‘Bunu yazarsanız tekzib ederim. Ben böyle bir şey söylemedim!, derim’ diyerek kızarmıştı. Yakub Kadri bir büyük gerçeği, Atatürk’ün ölümünden 28 yıl sonra bile söylemekten müthiş derecede korkmuştu. İyi mi?”4

Not: Trafik kazası geçiren, gazetemiz yazarlarından, muhterem kardeşim Osman Zengin’e geçmiş olsun der, Allah’tan acil şifalar dilerim.

Dipnotlar:
1- Dr. Arın Engin, Atatürkçülük Manifestosu, s. 2.;
2- Age, s. 6.;
3-Cumhuriyet/6 Nisan 2004.;
4-Yavuz Bülent Bâkiler/Türkiye, 6 Kasım 2011.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*