Rüşvet ile sahneye çıkarılan gençler, rüşvetçilerini affetmeyeceklerdir

Bir önceki yazımızda, ihtilâlci Marksizm’in inkâr-ı ulûhiyeti ve fıtrat ile savaşı çerçevesinde gençleri sahneye çıkarış biçimlerinden ve zamanlamasından kısaca bahsetmiştik.

Bazen cehaletlerinden, bazen kendi şahsi emellerine alet etme niyetinden ve bazen de yine fitne için gençliğimizi adeta sahneye iten bazı kesimler var ki, bütün niyetlere rağmen netice hüsrandır.

Ham meyveyi daldan nasıl koparırsın ki… Mesleğinin sırrına vâkıf olamamışlara ocak icazet mi verir… Şoförlüğü pişmemiş çok sevgili oğluna lüks arabasını veren kaç baba var… Veya çok sevdiğin, hasta olan yakınını, ihtisasını tamamlamamış hekime teslim eder misin? Bunları yapmayanlar canları kadar sevdiklerine ne zulmediyorlar ve ne de göz ardı ediyorlar. Yetişerek gelecek olanlara, henüz mevsimi gelmemiş veya tam olgunlaşamamış diyorlar.

Gençlerimizin terbiyelerindeki bazı uygulamalara baktığımızda; ebeveynlerin bazen çok yanlış kararlarda bulunduklarına şahit oluyorsunuz. Yalnız anne-babalar değil… Sosyal bir hedefe giderken gençleri basamak edenler de dâhillerdir buna. Bu yanlış metoda sapanları ikaz ettiğinizde de; “Siz gençlere karşısınız… Siz gençlere önem vermiyorsunuz veya gençlerin önünü kapatıyorsunuz.” derler. İnsanlığı oluşturan on sosyal sınıfın bireyleri yaşayarak tekâmüllerini, tamamlayacaklar… Çocuklar, gençler, orta yaşlılar, kadınlar, musibetzedeler, yaşlılar ve diğerleri gibi… Bu yolda kimse kimsenin yolunu tıkayamaz. Eğer fıtrat esas alınıp muhabbet ile çalışılan bir sosyal yapıda, herkes birilerinin tekâmülüne öyle veya böyle yardımcı olacaktır.

Hayatta gençlerine önem vermeyen veya onlara imkân tanımayan bir sosyal yapı bulamazsınız. Elbette sağlıklı ve ihtilalci parmakların karıştırmadığı topluluklardan bahsediyoruz. Milletlerin tarihleri buna en güzel şahittir. Her türlü eğitim ve öğretim için hazırlanmış mekânlar, cihazatlar, silâhlar ve mahfiller buna örnek teşkil ediyor. Günümüzde; fitnenin kol gezdiği STK’lardaki veya siyasi partilerdeki genç- yaşlı çekişmesini, farkına varmadan dinî cemaatlerin bünyesine taşıyanların “fitneyi uyandıranlar” olduklarını söylememiz yanlış mı olur? Enaniyetin, hasetin, kıskançlığın, rekabetin, suizannın ve vehmin kötü ahlâk unsurları olarak telâkki edildiği bir Müslüman toplulukta; baba ile evlâdı, ağabey ile kardeşi, tecrübeli ile tecrübesizi, bilen ile bilmeyeni, öğretmen ile öğrenciyi, işveren ile işçiyi ve nihayet anne ile kız evlâdını karşı karşıya getirme projesinin de “ihtilâlci Marksistlere” ait olduğunu önceden söylemiştik. Dinsiz felsefenin “kişisel gelişim” prensipleriyle, Marksistlerin isyankâr öğretileriyle, Wilhelm Reich’in nefisleri zincirden koparan telkinleriyle Müslüman gençlere terbiye verdiğini zanneden anne-babalara ve mürebbîlere eyvahlar olsun, diyelim mi?

İnşaallah gençler alınmazlar. Zira her anne-baba bir zamanlar genç idiler… Hem benzetmelerde hata olmaz derler. Bilhassa köylüler iyi bilirler: İşlerinde çalıştıracakları hayvanların eğitime tabi tutulma zamanını ve usulünü belirleyemediklerinde, o mübareklerden hiç verim alamazlar. Yük, çift, koşu ve diğer işler için… Cehaletleriyle hizmetçilerini kaybetmiş köylüler, sonradan ah u vah çekerler. Bir yönüyle gençlik de böyledir. Sabırla, teennîyle, sebatla, marifet ve ilimle pişmiş gençlerin eseri değil mi, devletlerimiz ve medeniyetlerimiz… Bilhassa teknolojinin yol açtığı yanlış alışkanlıklar; teknolojinin yönlendirmeleri, sanal dolduruşları ve magazin bilgileriyle çıkarılan gürültüyü ilim, teknoloji ve medeniyet zanneden bazı eğitimcilerin, bu meselelerin derununa vâkıf olmaları gerekiyor.

Teknolojinin hazmedilerek üretildiği demokratik bir toplumun gencini, yalnızca bazı kullanım biçimlerini önceleyen gençlerle mukayese mümkün değildir. Aralarında bedevilerle medeniler kadar mesafe vardır. Eğitimci bu mesafelerin, kültür unsurlarının eksilerinin ve artılarının farkına varmaksızın “yeni teknolojiyi” telkine kalkışsa ve hatta gençlerinin bu teknolojiyi ne kadar maharetle kullandıklarıyla övünse, gençlerin fıtrî eğitim ve terbiyelerine zarar verdiğini ve ahlâkı tahrip için yolu açtığını belki de sonradan görecektir. Türkiye’mizde bunun örnekleri çoktur.

Her insan nefsinden pay biçebilir. Bir genç olarak, henüz ham ve yetersiz olduğum halde; kolumdan tutarak beni sahneye çıkarıp kamuoyuna alkışlatırsanız, artık ben eski yerime dönemem. Hayatımın sonuna kadar beni; hamlığımla, yetersizliğimle, çiğliğimle, tevazusuz duruşumla son deminize dek, sırtınızda taşımaya mecbursunuz. İndirdiğiniz andan itibaren size düşman kesilirim, bilesiniz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*