Bu köşe dahil olmak üzere, Yeni Asya’nın sayfalarında, Risale-i Nur’un sadeleştirilmesini reddeden ve bu işi yapanları vazgeçmeye çağıran çok sayıda yazı çıktı.
Bu yöndeki çağrımızı son olarak, 30 Ocak günü, Gülen cemaatiyle irtibatlı yayın organlarından Bugün TV’de, Erkan Akkuş’un “Güne Bakış” programında bir kez daha seslendirdik.
Ertesi günkü Yeni Asya’nın sürmanşetinde “Sadeleştirmeden vazgeçin” başlığıyla verilen bu çağrımızda, Gülen cemaatinin özellikle Risale-i Nur’dan beslenen kesimine hitap ettik.İtiraz gerekçelerinin detayı bir tarafa, hiç değilse Nur cemaatlerinin bu noktada ortaya koyduğu ortak ve özel duyarlılığa gösterilmesi icab ettiğini düşündüğümüz saygının gereği olarak, bu çalışmaların artık durdurulmasını istedik.
Bu talep ve çağrının cemaat tabanında mâkes bulduğunu, gelen sinyallerden görüyoruz.
O cenahtan pek çok insanın “Madem ki koca bir şahs-ı manevî bu işe razı değil, o zaman bunun mutlaka dikkate alınması ve gereğinin de yapılması icab eder” dediğini duyuyoruz.
Buna karşılık, sadeleştirme yanlışında ısrar eden tavrın da sürdürüldüğüne şahit oluyoruz.
Geçtiğimiz 15 Şubat’ta Zaman gazetesinde yayınlanan “Mektubat çıktı, sırada Asa-yı Musa var” haberi, bunun son örneği. Sadeleştirilmiş risaleleri çıkaran yayınevinden bir yetkilinin açıklamalarına yer verilen haberde, olumsuz tepkilerin oranı “beşte bir” olarak ifade ediliyor.
Ve tepkilerle ilgili olarak “Eserlerin orijinal hallerinin korunması noktasında aşırı hassaslar. Bu, bizim de hassasiyetimiz ve onların bu hassasiyeti bizi, eserlerin orijinal hallerinin her zaman muhafaza olunacağı ve okunacağı noktasında mutmain kılıyor” ifadesi kullanılıyor.
Peki, hem müellifin ve Nur cemaatinin rızası hilâfına, eserlerin orijinal şeklini sadeleştirme müdahalesi ile bozarak, üstelik Bediüzzaman Said Nursî imzası ile basacaksınız; hem de “Orijinal halinin muhafazasında biz de hassasız” iddiasında bulunacaksınız; bu nasıl bir çelişki!
Aynı yetkili, “Bir an önce çıkmasını çok arzu ediyoruz” dediği Asa-yı Musa ve Gençlik Rehberi için, “külliyatın sadeleştirilmesi çalışmasının ruhunu en fazla yansıtacak kitaplar” ifadesini kullanıyor. Yani sadeleştirme tahrifatı, bu eserlerde en tepe noktaya mı vardırılacak?
“Bu kitaplar sayesinde namaza başlayan, kafasındaki sorulara tatminkâr cevaplar bulduğunu söyleyen kimseler”i sadeleştirme çalışmasının en büyük motivasyon kaynağı olarak niteliyor yetkili. Eserlerin orijinali, bu neticeleri çok daha fazlasıyla vermedi mi ve vermiyor mu? Risalelerle imanını kurtarıp İslamî şuur kazanan muazzam kitle nasıl ortaya çıktı?
Cemaattekiler, siz ne diyorsunuz bu işe?
Benzer konuda makaleler:
- Sadeleştirme yanlışına tutarsız savunmalar
- Sadeleştirmeden vazgeçin
- Risale-i Nurlar’ın Dili ve Sadeleştirme
- Tercüme ile sadeleştirme mukayese edilemezler
- Sadeleştirme üzerine
- Risaleye lûgatçe de mi tahrifat sayılıyor?
- Tercüme ve sadeleştirme üzerine
- Sadeleştirmeyi durdurun
- Risale-i Nur basımı için yasal düzenleme mi?
- Sadeleştirme teşebbüsleri harf inkılabının hedefleriyle örtüşüyor
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun