Şahıslarda değil, düsturlarda birleşmeli

Tamamen haberimiz ve irademiz dışında misafireten gelmiş olduğumuz şu fânî dünya, hepimiz için bir imtihan ve tecrübe meydanıdır.

Herkes, derecesine ve içinde bulunduğu duruma, konuma, şartlara, imkânlara göre çetin bir imtihana tâbidir. Hem, öylesine çetin bir imtihan ki, sapıtmak da serbest, dalâlete sürüklenmek de. Herkes için Cennettin yolu da, Cehennemin kapıları da ardına kadar açıktır. Üstelik, tercih de serbesttir.

*

Evet, bizler öyle dehşetli bir zamanda, öyle bir helâket ve felâket asrında yaşıyoruz ki, yıkıcı hâkim cereyanlara ve fırtınalara karşı kendini muhafaza edebilmek, cidden alabildiğine zorlaşmış durumda.

Bu çetin vaziyet ve ağır şartlar karşısında, kimi din kardeşimiz fani şahıslara bel bağlarken, kimi de hakiki ve bakî düstûrlara itimad ediyor.

Acaba, bunlardan hangisi bizi bu zamanda selâmet sâhiline götürebilir? Tercih, bu noktada da serbest bırakılmış. Zira, şiddetli imtihan durumu, her daire, her saha için geçerli.

*

Risâle-i Nur Külliyatının muhtelif bahislerine serpilmiş olan hizmet düsûrlarına bakıldığında, hayatın ve hizmetin hiçbir safhasında şahsiyetçiliğin ve ferdiyetçiliğin yetersizliğinden, kifayetsizliğinden söz ediliyor. Bir başka ifade ile, bu zamanda her tarafı saran ve sarsan dehşetli tehlikelerine karşı ferdî ölçekte kalan yardımın, himmetin, hatta duânın dahi kâfi gelmediği açıkça ifade ediliyor.

Bu meyandaki ifadelerin yanı sıra, bu zamandaki şiddetli fırtınalar, tehlikeler karşısında, fâni bir şahsın himmetine sığınmak da, ulvî düsturlara göre doğru ve sağlıklı görülmüyor. Zira, o himmet de kifayetsiz kalır.

Bu hâl ve şartlara göre, egâne çare ve necat olarak, uhuvvet dairesi içindeki binlerce kardeşin yaptığı duâ, niyâz, tevbe ve istiğfarın aynı havz-ı kebire akması ile ancak mümkün olabildiği nazara veriliyor.

İşte, böylesine itimad edilir bir neticenin hasıl olması ve ilânihâye devam edip gitmesi, yine fani olan şahıslarla değil, belki daimî olan düstûrlar manzumesi ile mümkün olabiliyor.

*

Bu meselede dikkat nazarlarından kaçırılmaması gereken bir husus da şudur: Bu zamanda bir şahs-ı manevî sûretinde hükmeden küfür ve dalâlet ehli de istiyor ki, iman ve hidayet cenahında olanlar fani şahıslara bağlansın. İradelerini onların eline, akıllarını onların ceplerine koysun. Tâ ki, o faninin kırılması, çürümesi, yahut ölüp gitmesiyle, ona bağlanan şevkler, ümitler, heyecanlar da toptan kılırıp dağılıversin.

Evet, bu zamandaki dalâlet cereyanlarının en büyük bir silâhı ve desisesi, mü’minleri toptan şevksizliğe, toptan ümitsizliğe uğratmaya çalışmaktır.

Bunda bir derece muvaffak olabilmeleri, ehl-i imandan olan kimselerin, topluca ümit ve iradelerini fâni ve geçici olan şahsiyete, siyasete, yahut ticarete bağlamaları ile mümkün olabiliyor. O hâlde, bu tehlikeli durumdan şiddetle içtinap ve imtina etmek icap ediyor.

Netice itibariyle, ümitleri fani, geçici, kırılabilir, çürütülebilir şahsiyet ve siyasetlere bağlamak yerine, dayanma noktası olarak ulvî, daimî, hakiki ölçü ve prensipleri tercih etmek, şüphesiz çok daha emin ve selâmetlidir. Söz konusu olan o düstûr ve prensipler manzumesinin derli-toplu şeklini görmek-okumak isteyenler için, gayet derecede istifadeye medar bir tanzimle derlenip hazırlanmış olan Hizmet Rehberi’ni tavsiye ederiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*