Satır satır…

İnsan güzel ahlâkıyla, Cennete bir dahli olmayacağı gibi, Cennete ait güzellikleri de amelleriyle elde edemiyor… İllâ ki Rabbimizin ikram ve ihsanı gerçek güzellik adına tecelli etmesi gerekiyor…

Vedud ve Rahim olan Cenâb-ı Müşfik-i Kerim’in merhametine mazhar olmak; yine O’nun bildirmesiyle ahsen-i takvim üzerine yarattığı insana merhamet etmekten geçiyor. İnsanlara merhamet edene Cenâb-ı Hak’ta merhamet eder…

Bazen insan mağdur olur; bir adaletsizliğe, haksızlığa ve belâya muhatap olabilir… Bu muhatabiyet insanı üzse, incitse, kırsa da insanın haksızlık yapmasından, kendisinin başkalarını mağdur etmesinden ve saldırmasından daha kötü ve fena değildir…

Kendini beğenmişlik, Uludağ’ın ulu zirvelerinde başkalarına yüksekten bakarak hayatı yaşamaya çalışmak, ancak kibir gemisinde kendisini kaptan ve reis olanlara yakışır… Beğendirme seni, beğensinler seni…

En çok borçlu ve verecekli, insandır. Hiçbir şeyin maliki olmayan ve her şeyi israf derecesinde harcayan insan, borçlarını düşünerek yeniden ısrarla borca girmemeli ve en çok insanlara borç yapmaktan kaçınmalıdır…

Gözler, nazarlar daima başkalarının bizi kandırdığı, bizi aldattığı noktalardan afaka ve insanlara bakıyor… Halbuki ancak ve ancak her türlü noksanlığa daima muhatap olan insan kendisini kandırır ve aldatır…

Faydasız ve neticesiz bir işle uğraşmak istiyorsak anlamayan, anlamak istemeyen ve daima yanlışın tarafında olmayı marifet sayan ahmak adamlara söz anlatmaya çalışmalıyız… Bu dahi biraz ahmaklık alâmeti olabilir…

Huzur-u İlâhide başkalarını affetmeyen, hasret ve hırsta ileri giden insanlar, af ve merhamet dilemekten, af olunmaktan elbette ki ber’idirler, af olunmazlar…

Kendi açısından, güç ve kuvvetine güvenerek, dayanarak kararlar verip adına hukuk diyenler hem kendileri, hem başkaları için en büyük hukuksuzluğu yapmış olacaklardır…

Eğer mü’min ve muvahhid olan ehl-i iman hal ve harekâtıyla, tavırlarıyla hayatını istikamet dairesinde âleme göstermezse, yaşamaya çalışmazsa ancak kendisini küçük düşürür veya bunun vuku bulmasına kendi eliyle ve fikriyle bir fütur verir… Başkaları insanları küçültmüyor, insan yeter ki buna fırsat vermesin…

Edebimiz, ahlâk ve siretimiz, hayamız, herkesin sahip olabileceği güzelliklerimiz daima bizim tevazuumuz ve alçak gönüllüğümüzle süslenmeli ve taçlanmalıdır.

Hakikaten Hakka ve hakikate taraftar olabilmek, insanın kibirden ve kendini beğenmişlikten korunduğunun ve kurtulduğunun alâmeti ve habercisi olabilir. Yeter ki bu durumdan da insanoğlu böbürlenerek vartalara, hatalara düşerek kendisini küçültmesin…

İnsan olduğumuzu bilmemiz ve insanlık adına küçük ve ehemmiyetsiz olduğu kadar, bütün herkes içinde önemlidir.

Gelin kendimize önem vererek, toplumumuza inanç ve iman noktalarından önem kazandıralım…

Allah’ı bilmek ve bu bilinci hayatımızda gösterebilmekten daha önemli bir önem olabilir mi acaba?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*