Şeytan üçgeni ve Almanya

Kolonial deneyimi olmadığı halde içindeki yabancılarla en iyi geçinen Avrupa ülkesinin Almanya olduğunu elbette bilmiyordunuz. Yabancıların ülkelerine gelmesini istememek ayrı, ülkeye yerleşen vatandaşlarına ikinci sınıf muamelesi yapıp-yapmama noktası ayrı değerlendirildiğinde yukardaki hükümle karşılaşacağınızı umuyorum.

Uzun yıllar Almanya’da yaşayan birisi olarak, Fransa ve İngiltere’deki yabancıların ve bilhassa Müslümanların cemiyetteki yerine ve tarihi sürec içinde verilen haklarına dikkat ettiğinizde bu husus biraz daha belirginleşir. Fakat dışardan baktığınızda durum tam tersinden görünür.

Tüm İslâm ülkelerindeki devletçiklerin muhaliflerini bağrında tutan İngiltere ve Kuzey Afrika’dan gelen Müslümanlara, üçüncü sınıf muamelesi yapan Fransa’nın resimleri medyada pek neşredilmez. Hatta PKK meselesinde bizdeki kartel medyası her defasında Almanya’yı yerden yere vururken, Med TV’yi kuran Londra’ya ve teröristlere annelik yapan bayan Mitterand’a pek ses çıkarmamıştır. Yabancı düşmanlığıyla suçlanan Almanya’nın kendisini müdafaasındaki tutukluk, 11 Eylül’den sonraki konjonktürü aleyhine işletiyor gibi… New York katliâmının havale edildiği düzmece listedeki Arap asıllı teröristlerle, Almanya arasında bağlantı kurulması mutlaka düşünenlerin zihinlerine birşey düşürmüştür. Radikal İslâmî grupları adeta eğiten İngiltere’den ziyade bu son zamanlarda Almanya’nın ismi vurgulanıyor. Hatta Tunus’taki Havra olayına karışan Müslüman kökenli kişiyi de Almanya ile irtibatlandırmaya çalıştılar. Bu noktaya yığınak yapmak üzere de Paşazade Bassam Tibi’ye vazife vermişler: “Almanya, Müslümanlara çok toleranslı olduğundan Müslüman teröristler bu ülkede gelip organize oluyorlar.” Herkes gibi Tibi de, Almanya’nın kanun, nizam ve kontrol noktasında Fransa ve İngiltere’den çok ileri olduğunu bilir. Kaldı ki bu çocukların hepsi memleketlerinden sadece okumak niyetiyle bu ülkeye gelmişler. Varsa bazı gruplara karışan, belli bir müddet burda kaldıktan sonra olmuştur. Almanyada sanal olarak oluşturulan „müfrit islami grubların“ ne Avrupa içindeki müslümanlarla ve nede islam ülkelerindeki halklarla pek alakalarının olmadığını hepimiz biliriz. Avrupa içinde oluşturulmuş terör örgütleri ve fitne oluşumları tarzındaki bu çalışmaların Almanya´nın da dışından birileri tarafından idare edildiğini yakın geçmişteki hadiseler göstermiştir. Mesela Cemaleddin Kaplan olayını hukuki düzeyde zor bela bitirilmesinin akabinde işi Hollanda üzerinden idare edenler yine Avrupa müslümanlarıyla hakiki hıristiyanları karşı karşıya getirmek isteyenlerden başkaları değildir. Almanyada ki müslümanlar, gelişmiş teknoloji ile bastırılmış, gazete ve dergilerle yine aynı komiteler adına rahatsız edilmektedir. 11 Eylül´ün Almanya ile ilişkileri üzerinde çok titizce çalışan ve müslümanların aleyhinde iştahlıca ip ucu arayan içişleri bakanı bugüne kadar hiçbir ciddi bilgi ve belgeye ulaşamamışlardır…

11 Eylül’den sonra Almanya çok ciheti bilinmeyen bir denklemin içine çekilmek isteniyor. Evvelâ Almanlarla Müslümanların arasını açmak ve İslâmı öcü göstermek. Sonra da Almanya’ya yakın tarihin reflekslerini harekete getirerek “antisemitizm” korkusunu yayarak Avrupa içinde bir yerlere varmak… Ve nihayet Almanya’yı tarihî vazifelerini yapmaktan, dünya barışındaki rolünden alıkoymak… Denilir ki, 11 Eylül günü İkiz Kulelerde ve çevrede çalışan Musevîler o gün işe gitmemişler. Zira kayıp yok. El-Cebra’da—ki facia Havra’da vuku buluyor,—ölenlerin hepsi de Alman… Tıpkı İsrail’de yirmi kişiye karşın binlerce kişinin katledilmesi gibi. O yirmi kişinin kimler tarafından öldürüldüğü de henüz belli değil.

Almanya veya AB ile İslâm âleminin birbirinden uzaklaşması kime fayda sağlarsa, o kişi veya kuruluşların bugünlerde Almanya’da çok aktif çalıştıklarını söyleyebiliriz. Eski CIA ajanı Michael Rappert Alman istihbaratının Amerika ve İsrail istihbarat birimlerine 11 Eylül’ü haber verdiğini söylüyor. Eski federal bakan Bulow da aynı kanaatte… Chomsky de aynı mealde konuşuyor. Bütün bunlara rağmen faturanın Almanya’ya kesilmesinin istenmesi ilginçtir.

Almanya yakın tarihinden dolayı aslî vazifesinden bu şekilde kaçabilir mi? İkiz Kuleleri yıkanlar neden dünyayı yıkmasınlar ki… Almanya susarak ve bazı hakikatleri konuşmayarak yalnızca kendi geleceğini karartmıyor, belki tüm dünyanın istikbalini tahripçi deccal taraftarlarına bırakıyor… Bir Danimarka’nın, İspanya ve Belçika’nın, İsrail karşısındaki cesaretini gösteremeyen ve İngiltere ile birlikte AB’yi yaptırımlardan vazgeçiren Almanya, dünya barışına katkıda bulunan bir Almanya değildir. İsrail’in dünya çapında bir intihar girişiminde bulunduğunu yetkililer bizden daha iyi görüyorlardır.
Almanya burada yalnızca insanî değerleri savunsaydı, dünya barışına bir adım daha yaklaşırdı. İnsanî, dinî ve ahlâkî değerlerin kimler tarafından bombardımana tutulduğunu bilen Hıristiyan Avrupa’nın bu geniş çaplı tahrip karşısında sessiz kalmasını biz Almanya’daki Müslümanlar anlayamıyoruz. AB’nin paralarıyla inşa edilmiş Filistin şehirlerinin Şaron’un tanklarıyla nasıl yerle bir edildiğini üzülerek seyrettik. Aynı şekilde, Avrupalı yerel ve genel yönetimlerce milyarlarca euro harcanarak inşaa edilmeye çalışılan sosyal ve ahlâkî değerlerin, hangi sefih, ahlâksız ve tahripçilerle ateşe tutulduğunu yine yetkililere sormakta fayda var. Dünya kamuoyu Avrupa’dan medeniyetinin gereğini yapmasını istiyor. Bin Ladin’i bahane ederek bir ülkeyi tarumar edip yüzüstü bırakan bugünkü İngiltere ve Amerika’dan insanlık hayır beklemiyor. Amerika’daki sivil toplum örgütlerinin ümidi de Avrupa veya Almanya… Almanya; insan hakları, hürriyetler ve insanî değerlerin korunması noktasında üzerine düşeni yapmazsa, peşi sıra kendisini takib eden “yakın tarih” probleminden de kurtulamaz.

Son günlerde buradaki Müslümanlar birbirine Solingen faciasının arkasındaki güçleri sormaya başladılar. Maksatlı bir şekilde yirmi sene boyunca Müslümanları rahatsız eden “Cemaleddin Kaplan” hadisesinin senaristlerini de merak ediyorlar. On sekiz sene önce Doğu Almanya’dan Batı Berlin’e geçtiğimde, doğulu spiker: “Almanlar Yahudileri yaktıkları gibi, Türkleri de yakacaklar. Dünkü Yahudilerin yerini bugün Türk işçileri aldı” diyordu… Hakikaten Türklerle Almanları, Müslümanlarla Hıristiyanları kim birbirine düşürmek istiyor? Mesih’in ülkesini şeytan üçgenine katmak isteyen güçleri Beckstein ile Shlly mutlaka bizden daha iyi biliyorlardır….

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*