Son Şahit’ler Üstadı anlattılar

BURSA Yeni Asya Derneği salonunda düzenlenen panelde, Bediüzzaman Said Nursî’yi gören ‘son şahit’lerden Ali Çakmak, İsmail Doyuk, Veli Işık Kalyoncu ve Erdoğan Utangaç hatıralarını anlattılar.

HÜSEYİN HİÇDURMAZ – BURSA

Panelde ilk sözü Erdoğan Utangaç aldı. Utangaç şöyle konuştu:  “Muhterem Fırıncı Ağabey, köyümüz İnegöl yolunda olması dolayısı ile bize sık sık uğrardı. Köyde Yaşar Şahin Ağabey ile görüşürlerdi. Bir gün bana Fırıncı Ağabey Küçük Sözler’i verdi. Daha sonraları Gençlik Rehberi, Konferans ve Said Nursî isimli eserleri getirdi. Okudukça ruhum genişliyor, gönlüm bambaşka derunî hislerle doluyordu. Üstadımızla tanışmayı ve mübarek ellerini öpmeyi çok arzu ediyordum. “Bursa’dan Emirdağ’a gittim. Sabah ezanı ile birlikte, hemen camiye koştum. Daha ben birşey demeden o mübarek imam, ‘Üstad Hazretlerini görmeye mi geldin?’ diyerek beni kucakladı. O muhterem ağabeyimiz Üstadımızın hizmetinde bulunan merhum Hacı Hattat Mustafa Acet imiş. Tam Üstadı ziyarete gidecekken Ceylan Çalışkan çıkageldi. Üstadımızın acele Isparta’ya gideceğini söylüyordu. Tarih 1958 senesinin Kasım ayının bir Salı günüydü. Üstadıma kavuşmanın heyecan ve ulvî lezzetini unutmam hiç mümkün değildir. Rahmetli Ceylan Çalışkan Ağabey bana dönerek, ‘Kardeşim sen şimdi git, Ahmed Urfalı Ağabeyin evinin önünde bekle, biz oradan arabayla geçeceğiz, seni o zaman Üstadımızla görüştürebilirim’ demişti.
“Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin arabası karşıda gözükmüştü. Araba yavaş yavaş gelerek Ahmed Urfalı Ağabeyin evinin önünde durdu. Üstadımızın yanında Zübeyir Ağabey vardı. Arabayı Ceylan Çalışkan Ağabey kullanıyordu. Önde Bayram Yüksel Ağabey oturuyordu. Ceylan Çalışkan, kapıdan inerek Üstadımızın kapısını açtı. Nur Üstadımız yavaş yavaş arabadan indi. Hemen ellerine sarıldım. Sevgili Üstadımızın mübarek ellerini öptüm, öptüm, öptüm… ‘Seni de buradaki ağabeylerin gibi, talebeliğime kabul ettim. Senin ismini Rıdvan olarak değiştiriyorum’ dedi.”

HACI OSMAN’IN DÜKKÂNINDA BEKLE

İkinci konuşmacı olarak söz alan Ali Çakmak, daha evvel Üstad’la tanışmadan evvel Risâleleri okumaya çalıştığını söyledi. Çakmak, şöyle devam etti: “Bir gece Üstad Hazretlerini rüyamda gördüm. Sohbet ettiğimiz evimde imiş. Beni kucakladı ve çıktı. O sırada kalbimde tatlı bir acı hissediyordum. Bırakmasını istemiyordum. Heyecanla uyanmıştım. İşte bu rüyadan sonra Üstad Hazretlerini ziyaret etmek iştiyakı doğdu. 1958 senesi Haziran ayında Ankara’dan gelirken otobüs Eskişehir’e uğradığında ani bir kararla yolumu değiştirerek Emirdağ’a gittim. Birisinin önüne dikildim. ‘Mehmet Çalışkan’ın dükkânı nerede?’ dedim. Eli ile bir çarşıyı göstererek, ‘Şurada’ dedi ve uzaklaştı. Gittim, baktım. Mehmet Çalışkan’ın dükkânı kapalı. Sonra İhsan Çalışkan’la karşılaştım. Bursa’dan geldiğimi, Üstad Hazretlerini ziyaret etmek istediğimi söyledim. Mustafa Acet’i bularak iştiyak ve arzumu arz ettim. Belki ömrümün en heyecanlı dakikalarını yaşıyordum. Nihayet sonradan isminin Ahmet Urfalı olduğunu öğrendiğim birisi içeri girdi. Yüzüme baktı. Ve ‘Bursa’dan gelen sen misin?’ dedi. ‘Evet’ dedim. ‘Üstad Hazretleri sizi bekliyor’ dedi.
“Heyecanla onu takip ettim. Eski ahşap bir eve girdik. Somya üzerinde, yatağında hafif doğruldular. Hemen elini öptüm. Oturmamı söyledi. Sesi gayet hafif çıkıyordu. ‘Kardaşım, seni 25 sene hizmet etmiş gibi kabul ediyorum’ diye iltifat ettiler.”

1952 YILINDA ÜSTADI GÖRDÜM

Daha sonra konuşan İsmail Doyuk ise, 1947 yıllarında Üstadı duyduğunu ve eserlerini aradığını belirterek, Balıkesir’e öğretmen olduğu zaman Nur’ları okunurken dinlediğini söyledi. Doyuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Üstadı Sebilürreşad’dan da görüp okuyordum. Kemal Ural’la beraber Ankara’da askerlik yapmıştım. Nur câmiası ile ilk temaslarım böyle başladı. 1952 yazında Eskişehir Yıldız Otelinde Üstadı ilk defa ziyaret edip elini öptüm. Üzerimde yedek subay elbisesi vardı. Sonra Bursa’ya yerleştim. 1952’de nöbetçi olmadığım günlerde Akşehir Palas ve Reşadiye otellerine gidiyordum. Gençlik Rehberi mahkemesinin ikinci celsesi Şubat 1952’de olmuştu. Ben de mahkemeyi takip ettim. Büyük kalabalık vardı. Ahmet Atak’la Üstadın koluna girdik. O zaman adliyeye bugünkü Sirkeci Postanesinin sol kapısından girilip çıkılıyordu.”

ÖNSÖZ NASIL YAZILDI?

En son konuşan Veli Işık Kalyoncu ise, Mektubât’ın tab edilmesi tamamlanmasından sonra Tarihçe-i Hayat’ın basılma safhasını anlatırken, “Tarihçe-i Hayat’ın başına ‘Önsöz’ün kime yazdırılma mes’elesi meşveret edildi. Neticede Medine-i Münevvere’de bulunan Ali Ulvi Kurucu Beye yazdırılmasına karar verildi. Atıf Ural Ağabey kendisine bir mektup yazdı. O da fazla gecikmeden Tarihçe-i Hayat’ın başındaki ‘Önsöz’ü gönderdi” dedi.
Kalyoncu, Tarihçe-i Hayat’ın tabedilme çalışmalarını Tahsin Tola Ağabeyin 14 Mayıs Mahallesindeki evinde başladığını kaydetti. “O tarihlerde Hz. Üstad Isparta’daydı. Bazen Emirdağ’a geliyordu. Formalar da oraya gidiyordu. Bizi Zübeyir Ağabey karşıladı. ‘Ben Hz. Üstada haber vereyim’ dedi. Biraz sonra Hz. Üstadın ‘Gelsin’ emrini getirince, benim heyecanım son haddini bulmuştu. Odada Hz. Üstad başında beyaz sarığı ve üzerinde beyaz pamuklu hırkasını giymiş, karyolada oturuyordu. Elini öptüm. Hz. Üstad üç defa şefkatle beni bağrına bastı. Kastamonu’dan birçok kişiyi sordu. Bunlardan bir kısmını tanıdım, bir kısmını tanıyamadım. Hepsiyle ayrı ayrı alâkadardı. Bize ‘Hz. Üstadın yüzüne sakın bakmayın kızar’ demişlerdi. Ben kaçamak olarak iki, üç defa baktım. Hz. Üstadın bilhassa gözleri, o kadar yaşlı olmasına rağmen çok keskin idi.”

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*