2023 Başkanlık seçimleri yaklaştıkça, geçmişte olduğu gibi, Yeni Asya aleyhindeki propagandanın kuvvet bulduğunu okuyucularımız da izliyorlardır.
Medyadaki patırtı-gürültülerin, Bediüzzaman’ın demokrasimizin ilk günlerinden bu yana demokrasiye verdiği desteğe itiraz eden istibdat taraftarlarına ait olduğunu biliyoruz. Maksadı; Kur’an-ı Kerim’in zamanımızdaki tefsiri olan Risale-i Nur’daki hayatî prensipleri; vatan, millet ve İslâmiyet için Müslümanlara duyurmak olan gazetemizin manşetlerini, köşe yazarlarını ve haber yorumlarını doğru anlayabilmek için önce demokrasiyi doğruca öğrenmek gerekiyor. Yani, günümüz Türkiye’sinde demokrasinin olmadığını, global istibdatçıların ülkemize müdahale ile kırk küsur senedir demokrasimizi sivil diktanın mengenesinde kıvrandırdıklarını ve günümüzdeki palyatif yaklaşımların milletimize demokrasiye geçme imkânı tanımadığını peşinen kabullenmemiz gerekiyor. Bu bir iddia değil. Üniversitelerde veya resmî kurumlarda vazifeli olmayan hukuk, mülkiye, iktisad, idare ve edebiyat âlimlerinden bir bilirkişi oluşturarak, demokrasinin 12 Eylül ihtilali ve bu ihtilal ile millete dikte edilen anayasa ile birlikte vatanımızı terk ettiğini birlikte öğrenebiliriz.
Milletimizi kırk yıla yakındır dış güçlerin yardımıyla cehalete mahkûm edenlerin bilemediği bir hakikat daha var. Hipnotizma, manipülasyona ve ana medya ile zihinleri felç edilen milyonların kalp ve basiretleri hâlâ çalışıyor. Yanlışların ömrü, beklediklerinden de az. Yeni Asya’yı Cumhuriyet Halk Partisini destekliyor, diye fitne çıkaranlar; dini, milliyeti, global desteği ve tüm kutsalları kullanarak istibdatlarını devam ettirmek istiyorlar. AKP’nin bunca devlet imkânları, korkutmaları ve rüşvetlerine rağmen milletin yüzde altmış küsuru demokrasi derken, bu kitlenin arasında kemiyeten az olan Nurcuları Halk Partililikle suçlamak ile, Türk milletinin Risale-i Nur’dan kuvvet alarak demokrasiye ulaşma korkularından başka bir şey değil. Günümüz Türkiye’sinde Siyasal İslamcı AKP ile ırkçı MHP’ yi demokrasi karşıtlıklarında kullanan global müstebitler; Bediüzzaman Said Nursî’nin hem İkinci Meşrutiyet hem yeni Cumhuriyet ve hem de 1950’deki demokrasimizin yeniden uyandırılmasındaki rolünü çok iyi biliyorlar. 12 Eylül ihtilâliyle, içimizdeki Kemalistlerin yardımıyla Uluslararası Marksist ihtilalcilere yakalanan demokrasimize, darağacında kırk küsur senedir ölüm-kalım mücadelesi yaşatanlar, Yeni Asya’nın milletimize Kur’an ve hadisten verdiği demokrasi mesajlarından ürküyorlar. Bu korku-endişe dolu karşı ataklarıyla, demokrasi cephesini dağıtabilmek üzere her türlü fitneyi, yalanı ve desiseyi de kullanıyorlar.
Altılı Masa ve onlara destek veren partilere demokrasi cephesi olarak bu millet müteşekkirdir. Çünkü kırk seneden beridir ihmal edilen demokrasi derslerini tekrarlıyorlar. Yani milletimize demokrasiyi anlatmaya çalışıyorlar. Burada “ Tek Adam Korosu” olmadığından, elbette farklı sesler çıkabilir. Güzel olan tarafı; demokrasi olmadan vatan ve milletine hizmet edemeyeceklerine inanmış olmaları değil mi? Murakabenin olmadığı bir ülkede, iyi niyetle büyük paralarla yapacağınız eserler, neticede sizi mahkûm edecektir, millet nezdinde… Çünkü doğru demokrasilerde idareciler, Allah’a hesap vermeden önce millete hesap verirler. Hukukun tek adamların iki dudakları arasına düştüğü bir ülkede demokrasiden bahsetmemiz mümkün olmadığı gibi, hükümetin icraatını takipten menedilmiş meclislerin oldukları yerde de demokrasiden bahsedilemez.
Demokrasinin temel manası, halkın kendi vekiliyle ülke idaresine dahil olması, onunla söz sahibi olması ve mebusu aracılığı ile istek ve ihtiyacını; milletin şahsı manevisini temsil eden ve kalbi hükmündeki meclise bildirmesi manasında ise, elbette günümüzdeki idaremizde demokrasiden bahsedemeyiz. Bediüzzaman’ın, Namık Kemal’in yaktığı meşale ile bu şeri yola girişini bilmeyenler, İttihat-Terakki Partisinin ricasıyla Said Nursi’nin İstanbul ve Selanik’te halka “ Demokrasi Manifestosunu” açıkladığından habersiz olanlar ve Kemalizm’in yirmi sekiz senelik “ Mutlak istibdadına” rağmen bu milletin, burnunu kanattırmadan 14 Mayıs sabahına gelişinde Bediüzzaman’ın hürriyet ve demokrasi yürüyüşünde rehberi olduğunu eserlerinden okuyamamış olanların; “Yeni Asya’nın” şu demokrasi meselesindeki ısrarlarını anlamamalarını normal karşılıyoruz.
Osmanlı Bakiyesi milletimizin, Ankara’da yeniden cumhuriyeti ikamesini ve İstanbul demokrasisini burada devam etmesini engelleyen Halk Partisinin zulümleriyle adeta tek başına mücadele etmiş Nur Talebelerine “ Halk Partili” demenin ne kadar yanlış olduğu ortada. Dünyamızın globalleştiği, demokrasi taraftarlarıyla istibdatçıların ayrıştığı, semavi dinlere ve insani değerlere taraf olanların demokrasiye ve kendi menfaatlerini insanın ve tabiatın zararında görenlerin global istibdatçılara koştukları bir zamanda, günümüzdeki CHP ve diğer beş-altı partinin demokrasi, milli birlik-beraberlik ve insan fıtratını koruma adına demokrasi cephesinde toplandıklarını inkâr etmenin, akıldan uzak olduğu da ortaya çıkmıştır. Kimliği demokrat olan Yeni Asya’yı Halk Particilik ile suçlayanların en büyük sıkıntısını sorarsanız, CHP’nin tarihteki “mutlak istibdat” kimliğinden dolayı milletimizden özür dilemesi ve demokrasiye sahip çıkmasıdır. Gönül arzu eder ki, dindarlıklarını ve milliyetperverliklerini referans olarak gösterenler de “DEMOKRASİ İTTİFAKINA” dâhil olup, ülkeyi şu maskaralıktan kurtarsınlar…
Benzer konuda makaleler:
- Millet İttifakı kuvvetlenerek devam etmeli
- Yeni Asya Millet İttifakı’nı destekliyor
- Milletin gönlü ekonomi ile değil, demokrasi ile kazanılır
- Said Nursi’ye sataşanların hedefi ne olabilir ki?
- Muhalefetin hedefi iktidardan öte, demokrasidir
- Demokrasi ve Kemalizm
- Millet İttifakı bitti mi?
- Sol, demokrasi ve Kemalizm
- Yeni Asya ve Millet İttifakı
- Münazarat, bir ‘demokrasi beyannamesi’dir
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun