Belki de yazımıza, “Türkiye; dostlarına meselesini onların anlayacağı bir üslûp içinde sabırla anlatmalı ve onları da doğru anlamalı” ifadesiyle başlamamız daha doğru olur.
Dünyanın siyasette ve yeni düşüncelerde her gün yeni bir boyut kazandığı şu zamanda, AKP sözcülerinin “Biz Avrupa’yı iyi tanıyoruz” yaklaşımı, bilenleri fevkalâde rahatsız eden bir durum. Hele Başbakanın, “Avrupa’nın üzerine biz de bir kırmızı çizgi çizeriz” ifadesi, Avrupa’yı tanıyamadığımızı işmam ediyor.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, biz hangi Avrupa’yı tanıyoruz… Veya kaç tane Avrupa var… Müslüman Türkiye ile ittifak içinde olacak Avrupa hangisidir… Görünürde her iki cenahtan gelen tenkitlere iktidar medyasının tepkisi aynı oluyor… Biz de klasik Avrupa düşüncesiyle hareket ediyorsak, kısa zamanda Avrupa’yı toptan aleyhimize geçirebiliriz. Düne kadar Rusya’yı, Arapları ve bir kısım Kürtleri yanlış üslûplarla karşımıza aldığımız gibi.
Avrupa içinde; faydasını başkasının zararında arayan, semavî ahlâk ve inançlarla mücadele eden, komünizmi doğuran kuzey Avrupa’nın global devrimciliğini güncelleyen ve hilelerle ele geçirdiği büyük sermayelerle dünya barışına hücum eden ikinci Avrupa’yı birinci Avrupa’dan ayırd etmeden hükümetin kullandığı bütün üslûplar, bugüne kadar başına belâ oldu.
İşin garibi siyaseten sığındığımız Rusya’nın da birinci Avrupa ile alttan alta ittifak kurduğunun farkında değiliz. Merkel’in ikinci Avrupa’yı temsilen Kiev’de çıkardığı kargaşaya Avrupa kamuoyu ateş püskürüyorsa, Amerikalı muhafazakârların iddia ettikleri gibi bir AB ve Rusya karşıtlığı aslında mevcut değil. Kaldı ki, Rusya’ya güvenerek Avrupa politikalarında yapılacak en küçük bir değişikliğin, bize çok pahalıya mal olacağını bilmeliyiz.
İKİNCİ AVRUPA TEHDİDİ
Dostlarımızı tanımamız lâzım. Merkel, Sarkozy, Rassmussen ve Blair gibi siyasetçilerin, bizimle ittifak halinde olan Avrupa’yı temsil etmediklerini zaman gösterdi. Fransa’nın kalbinden aldığı darbeler (katliâmlar), Almanya’daki kaos, Rassmussen’ in eliyle yok edilen Libya, Ukrayna krizi ve Brexit’in menfi neticeleri, bu ekibin Amerikalı neoconlarla müttefik olduklarını gösterdi. Von den Leyen’in organizasyonunda Dışişleri Bakanı Steinmeyer’e rağmen Erbil’e gönderilen silâhlardan dolayı Alman kamuoyunun savunma bakanına gösterdiği tepkiyi göremediğimiz takdirde, Almanya’yı tanımıyoruz demektir.
İkinci Avrupa’yı birinci Avrupa’dan ayıramayan siyasî yaklaşımıyla, düne kadar Amerikalı neoconlarla düşüp kalkan AKP idarecileri, yalnızca Türkiye’yi yanıltmakla kalmadılar. Bir kısım Avrupa ile Arap dünyasının da yanlışlarına sebep oldular. Bugün en az dört cephede askerimizin verdiği mücadelenin bir sebebi de hükümetin o yanlışlarıydı. Yanlışlarından dolayı milletten özür dileyen hükümetin yapacağı yeni yanlışlar, hem kendisini, hem de ülkeyi telâfisi mümkün olmayan sıkıntılara sokabilir.
15 TEMMUZ’U ANLAMAK KOLAY DEĞİL…
Hükümet Avrupa’nın kalkışmayı kendi üslûbunda anlamasını istiyor. Bütün dünyanın AKP’yi satır aralarında “diktatörlükle” itham ettiği bir zamanda, henüz Türkiye kamuoyunun dahi hadiseyi berrakça çözemediği bir hengâmda, Avrupalılar nasıl anlayacaklar… AB’nin ortaya koyduğu kaide, kural ve kanunlara göre olaya bakmayacak mı Avrupalılar?
Avrupa aklı, mantığı ve delili esas alıyor. Duygusal yaklaşımlar ve hâkim siyasetin her meselede fetva vermesine burada yer yok. Hatta bu husustaki ısrarların muhataplarımızın hoşuna gitmediği de bir vakıa. 15 Temmuz’un üzerindeki örtüyü, Avrupalı hukukçuları ikna edecek şekilde kaldırıp, demokrasi yönündeki irademizi gösterdiğimiz takdirde, Avrupa yanımızdaki yerini alacaktır. Neoconların örgütledikleri global terörden dolayı, zaten Avrupa bizimle hareket etmeye dünden hazır. Yalnız Avrupa değil, yeni muhafazakârların tesirine girmemiş Amerikalı siyasetçi ve bürokratlar da bunu istiyorlar. Avrupa’yı kazanan Türkiye’nin dünya barışına gidecek yolu açacağından emin olmalıyız. Önce hukuk ve demokrasi… Bunu öne çıkarırsak ekonominin daha da iyileşeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
NETİCE
Çok ilginçtir ki; günümüzde Kemalistler mütemadiyen Siyasal İslâmcıların “Batı düşmanlığı” reflekslerinden istifade ederek Türkiye’ye zaman kaybettiriyorlar. Bırakın Türkiye Avrupa münasebetlerini, dünyanın global terör karşısında barış için entegreye gittiği bir zamanda Avrupa ve Amerika’ya rağmen ülkeyi idare etmenin hangi manaya geldiğini AKP’li idareciler yeniden düşünsünler.
Avrupa’nın Türkiye’den beklediği; hukukun üstünlüğü, ifade ve düşünce hürriyeti, teşebbüs hürriyeti… Yani doğru bir demokrasiyi, bizim halkımız da bu iktidardan beklemiyor mu? Demokrasiden başka ne çıkar bir yol, ne dayanacak bir duvar ve ne de güvenilecek bir zeminin kalmadığını herkesten önce bizim idarecilerimizin bilmesi gerekmiyor mu?
Benzer konuda makaleler:
- Avrupa, doğru İslâmı tanımıyor
- ‘Birinci Avrupa’ kazansın!
- Avrupa’dan nasıl görünüyoruz?
- AB vizesi ve AKP
- Avrupa’nın evhamını tahrik etmeyin!
- ´Hayır´ hayır getirecektir
- Tesettür siyasî bir simge değildir!
- AB süreci ve Nur Talebeleri…
- Arap baharına Avrupa’dan bakış
- İkinci Avrupa’nın Barselona cinayetleri
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun