Anne rahmindeki nutfe’nin erkek veya dişi olarak yaratılma mucizesi

İnsanın yaratılışının temel argümanları ve üreme organları ile gelişen, icra edilen fiillerden bahsederken; burada utanılacak bir durum olmadığını, daha önce ifade etmiştim. Bu süreçte gelişmekte olan embriyolojik bilgiler yanında, yeri geldikçe ilgili Kur’an âyetlerinden de alıntılar yapıyor ve bu meyanda ilmî verilerle Kur’an âyetleri arasında, bir çelişkinin de olmadığını nazarlarınıza sunuyoruz.

Bizim, burada temel amacımız, derin bir tefekkür ile olaylara bakmak, inanç ve aklın ortak bir zeminde buluşmasını ve uzlaşmalarını temin etmektir.

Almanya’nın Vürzburg Üniversitesinde Prof. Conrad Roetgen, 1895 yılında “X” denilen röntgen ışınlarını keşfetti. Bilim insanları, bu keşfin akabinde icat ettikleri tıbbi görüntüleme cihazları ile, insanın anne karnındaki oluşum evrelerini ancak gözlemleyebildi.

Hatta Toronto üniversitesi anatomi ve hücre biyolojisi alanında son yarım asrın, en namdar, meşhur Profesörü Keith L. Moore; Kur’an’da “bir çiğnemlik et” diye embriyoden bahsedilen dönem hakkında, şunları söylemektedir: “Söz konusu âyetlerin ne demek istediğini bu süreçteki Embriyo’yu incelediğimiz zaman; gelişmiş bu teknoloji çerçevesinde, yetişmiş bir Profesör olarak; 1400 yıl önce insanların at, deve sırtında gezdiği bir dönemde, Lâhutî (Allâh’a ait) olduğu iddia olunan Kur’an’da, bahsi geçen, anne karnındaki bebeğin oluşum evrelerini, doğru bir şekilde verdiğini hayretle izledim.” diyor.

İlgili âyette Allâh Te’alâ şöyle buyuruyor:

“And olsun ki, biz insanı süzülmüş bir hülasadan yarattık. Sonra onu (Adem’in nesli olan insanı) metin ve sağlam bir karargahta (rahimde) bir nutfe (zigot) yaptık. Sonra o nutfeyi alaka (yapışan şey) haline getirdik derken, o alakayı mudğa (bir çiğnem et) yaptık. O bir çiğnem eti, kemiklere çevirdik ve o kemiklere de et (kaslar) giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla inşa ettik (can verdik, konuşma verdik).(1)

Kur’an, iyi, hayırlı bir insan olmanın yollarını gösteren bir hayat kitabıdır. İnsanın yüce Yaradana karşı, nasıl iman edeceği ve insanların hem cinsleriyle ve diğer canlılarla olan ilişkileri yanında; tabiata karşı görev ve yükümlülüklerini, yol ve yöntemlerini de ifade eder. Diğer yandan, İnsanın ana rahminde safha safha gelişiminden ve geçirdiği evrelerden de bahseder.

Hz. Peygamber; “İlim talep etmek, her Müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır.”(2) buyurdu. Malum olduğu üzere farzlar iki türlüdür. Birisi, farzı ayndır. Diğeri ise farzı kifayedir.

Farzı ayn olan ilimler; her fert tarafından öğrenilmesi gereken ilimlerdir. Kişi itikad, ibadet ve ahlâkî görevlerini yerine getirmesi için, gereken bilgileri elde etmekle yükümlüdür. Şüphesiz ilimlerin şahı, padişahı, en büyüğü, Allah’ın varlığını ve birliğini bildiren ilimlerdir. Herkesin, temel ilmihal bilgilerini öğrenmesi, ibadetlerini yapacak kadar bilgilere sahip olması da farzı ayndır.

İnsanlığa faydalı meslekî ilimleri tahsil etmek de farzı kifayedir ki, öncelikle her meslek erbabının kendisini ilgilendiren ilimlerdir. Toplumun her ferdi değilde; bazıları tarafından, toplumun İhtiyacı nispetinde elde edilmesiyle sorumluluğun diğerlerinden düştüğü ilimlerdir. Matematik, fizik, kimya, astronomi gibi ilimler bu türden adedilen ilimlerdir. Branşlaşmayı gerektiren binlerce ilim dalları vardır. Haliyle bir şahsın tek başına, bütün bu bilgilerle ilgilenmesi ve öğrenmesi zaten mümkün değildir.

Gerek Kur’an’da ve gerekse hadis ilminde ihmal edilmeyen konulardan biri de, kadınların adet hali (hayız) denilen “regl” olma halidir.

Kadında regl hali; döl yatağının iç yüzünü kaplayan zarın, yumurtanın döllenmeyip ölmesi ve hormon salgısının kesilmesi ile oluşan artıkların, adet kanı ile birlikte dışarı atılması ve bu suretle rahim içinin temizlenmesi olayıdır.

Sağlıklı bir kadında regl (hayız) olma durumu devamlı, nizamî, düzenli bir şekilde seyreder. 21 ile 35 gün arasında, muayyen günlerde bir kez gerçekleşir ve devam eder. Adet döngüsü olarak tanımlanan bu fizyolojik sürecin düzenli olması, üreme sisteminin sağlıklı olduğunun ve vücudun gebelik için kendini hazırladığının göstergesidir.

Vücuttaki regl (adet) hallerinde bu düzenli, şaşmaz, rutin zaman takvimi nasıl ayarlanıyor, nasıl oluşuyor, bu düzeni sağlıyan etkenler nelerdir? işte orası ilim çevrelerinde bilinmeyen bir denklem, grift bir muamma olarak durmaktadır. Buna ancak Allah’ın hikmet ve ilmine isnat edilmesi gereken bir hakikattir, diyebiliriz.

Bu regl olayı, sağlıklı bir kız çocuğunda, 9 ile 12 yaş aralığında görülür. Bu süreçte kız çocuklarına büyük ilgi gösterilmeli, özellikle annelerin desteği ile, bu çocukların, konuya dair bilgilendirilmeleri çok büyük hayatî önem arz etmektedir.

Bir kız çocuğu için, 16 yaşına kadar regl olayı gerçekleşmezse, bir doktor kontrolüne müracaat edilmesi gerekir.

Bu regl olayında da hayretle ve ibretle izlenmesi gereken çok anlamlı dersler de vardır.

Kur’an her konuda olduğu gibi, insanın ilk yaratılışı ile rahimde geçirdiği evreler hususunda ve ayrıca insanların erkek ve kadın bazında döllenme olayının nasıl oluştuğu ve geliştiği ve cinsellik meselelerine de değinmeyi ihmal etmez, insanlara aydınlatıcı, doğru bilgiler vermektedir.

Kur’an, kadın hayatının ayrılmaz bir parçası olan “regl” yani adet hali olan kanamadan da bahseder. Bu kanama regl olayını “eza” diye nitelendirir. Ve regl olmuş kadınlara kanama günlerinde yaklaşmamayı tembih eder, uyarır. Burada yaklaşmaktan maksat cinsel ilişkidir.

Fıkhî tabirle, hayız veya adet hali denilen bu regl meselesi; Kur’anda şöyle ifade edilmiştir:

“Sana kadınların ay halini (yani regl’den) sorarlar, de ki: O bir rahatsızlıktır (sıkıntılı bir durumdur) Bu sebeple; ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allâh Tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.”(3) buyrulmuştur.

Adı geçen, Âyet’e dikkatle baktığımız zaman; regl halindeki kadına yaklaşılmamasına dair uyarının, çok hikmetleri yanında, bir takım sağlık sorunlarını da beraberinde getirdiğini ifade eder. Regl halindeki kadına, direk cinsel temastan başka, her yönden istifade edilebilir, sevilebilir ve ilgi duyulabilir.

Sağlıklı cinsel bir ilişki hakkında, diğer önemli bir âyet’te, şu ifadeler yer almaktadır: “Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın.”(4) buyrulmuştur.

Bu âyeti tefsir ederken, yanlış yorumlarda bulunmamaya özen gösterilmelidir.

Burada ayet’te belirtilen; “Kendiniz için önceden hazırlık yapın” kısmından; insanın diğer hayvanlardan farklı yanlarına işaret edilmektedir. Yani hayvanlar direk temasa geçerken, insanların cinsel temas öncesi, hem bedensel, hem fiziki, hem de beyinden kaynaklı, ruhsal sevgi gösterileri ve temaslarının olabileceğine işaret edilmiştir.

Bu ayetten anlaşılması gereken diğer bir mana da şudur; doğal olmayan ve fıtratın da kabul etmediği sapık ilişkiler dışında, cinsel temasta kaide ve usule uygun vecihlerle olabileceğine ve bu hususta bir sınırlamanın da getirilmemiş olduğuna işaret etmektedir, şeklinde olmalıdır.

Şimdi asıl ana konumuza dönelim. Dünyaya gelecek çocuğun kız mı erkek mı olarak yaratılması meselesine…

Vücudumuzun en küçük parçası olan hücreden, en büyük organına kadar; hangisine ilmî bir nazarla bakılırsa; abartısız, mubalağasız muhteşem bir sistemin işlediğini görüyoruz.

Evet, gerek erkeğin spermi (menisi) ve gerekse kadının yumurtası, şaşmaz şifrelerle etiketlenmişlerdir. Yumurta daima dişi “X” işareti taşımaktadır. İlmî tabiriyle “Spermatozoit” denilen, meni (sperm) ise; ya erkek “Y” veya dişi “X” işareti taşımaktadır. Bu çiftlerden bir tanesi “X” diğer bir tanesi “Y” işareti taşır. “Y” işaretli olan, hem kısa ve hem ışınlıdır. “X” işaretini taşıyan ise, hem uzun ve iri olmakla beraber, her hangi bir ışın taşımamaktadır. Yani erkek tohumu olan spermin, hem erkek olanları ve hem de dişi kodlu olanları vardır. Günümüzde gelişen bilim çerçevesinde, ilim adamları bunların arasındaki farkları şekil ve görünüm itibariyle en ince detaylarına kadar göstermeyi başarmışlardır.

Ana yumurta, hep dişilik işareti verdiğinden, yüce Yaradanın iradesi ile, ceninin cinsiyetinin kız veya erkek oluşunu tayin eden sadece spermin versiyonuna bağlıdır. Bu durumda, yumurtayı erkek sperm döllerse cenin erkek; şayet yumurtayı dişi sperm döllerse, o zaman dünyaya gelecek çocuk kız olur.

Asırlar öncesinden şu âyet bu hakikati bir mu’cize eseri olarak ifade etmektedir: “Hakikaten meni (sperm) den, rahme (döl yatağına) döküldüğü zaman, erkek ve dişi iki çifti de O (cc) yarattı.”(5) buyrulmuştur.

Yüce Yaratıcı, yumurtayı erkeklik işareti taşıyan sperm ile döllenmeyi takdir buyurmuşsa, aşılanmış yumurta, 23 çift olmak üzere; 46 kromozoma sahip olur. Yani döllenme sırasında annenin yumurtasındaki 23 kromozom, babanın spermindeki 23 kromozomla birleşir. İşte birleşen bu kromozomlar, insanın yaşamında belirleyici rol oynar.

Dördüncü haftaya kadar ceninin erkek veye kız olduğu bilinmez. Ancak 1.5 aydan sonra, yani 6. haftada cinsiyet ayırımı belirgin hale gelir. Eğer babadan “Y” kromozomu gelirse, testeron üretilmeye başlanıyor. Testeron, erkek cinsiyet hormonu ile testisler oluşmaya başlar.

Sonuç olarak, burada gözler önüne serilen ve akılları hayretler içinde bırakan olağanüstü bu hakikatlereden dersler çıkarmaktır. Keza modern bilimsel gerçekler ile Kur’an’daki âyâtın ifade ettikleri manalar ile örtüştüğünü gözler önüne sermektir.

Bu sayede imanlar kuvvet peyda edecek ve Allâh Te’al’a hakkında şüphe ve tereddüt içinde olanlara da; aklî delil ve hüccetlerle doğru yolun işaretlerini gösterebilecektir.

Allâh Teâlâ dilediği kuluna başarı ihsan edecek ve âyetin ifadesiyle: “Ve kendine yönelenleri de, O’na hidayet edip eriştirecektir.”(6) buyurmuştur

Ve diğer bir âyet meâli ile bitirelim:

“Ey insanlar! bakın size Rabbinizden kesin bir delil geldi; size açık bir nur indirdik. Kim Allah’a iman edip buna sarılırsa, yarın Allâh onları kendi katında mutlak bir rahmet içine koyacak, bol nimetine kavuşturacak, bir de onları, doğru kendisine varan bir yolun yolcusu edecektir.”(7) buyurdu.

Herkesin penceresi, tıpkı kalbi gibi,

Kiminin ki;

Kin, kavga, nefret, öfke,

Kiminin ki;

Dört mevsim bahar;

Aşk, sevgi, şefkat, merhamet.

Dipnotlar

(1) Mu’ mınun 23/12-14
(2) İbn Mace, Mukaddime,17
(3) Bakara 2/222
(4)El-Bakara 2/223
(5) Necm 53/45-46
(6) Şûra 42/13
(7) Nisa 4/174-175

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*