İktidarı yanlış yerde arayan Türkiye muhalefeti…

Sakın iktidar kelimesi size yalnızca demokrasiyi tedai ettirmesin.

Burada bahis mevzu olan elbette “demokratik iktidar” değildir. Milletimiz on sene önceki referandumda yüzde doksan küsûrluk kahir ekseriyetle ile ülkemizde demokrasinin olmadığını dünyaya ilân etti. Zaten muhalefetimiz yüksek sesle söylemese de, demokrasimizin 12 Eylül 1980’de ölüm döşeğine düşürüldüğünü, yıllardır söyleye geliyor.

Cumhurbaşkanımız demokrasiyi sandıktan ibaret zannettiğinden, geçmişin cinayet ve hatalarından kuvvet alan dış destekli iktidarını, “meşrû demokrasi” olarak millete göstermeye çalışıyor. Onu bu yanlıştan çevirmenin şimdilik çok zor olduğunu biliyoruz. Muhalefet, geçmişin bütün hatalarına karşı toplu bir reddiye vererek, Cumhurbaşkanı ve ekibinin akıllıca kullandığı bu istismarları (Geçmişin hataları, metazori inkılâplar, Marksistlerin eline bırakılan Kürt problemi, itilip kakılan millî değerler ve temel hakk-hürriyetler gibi) mevcut iktidarın elinden alabilseydi, demokrasimiz kısmen de olsa ayağa kalkabilirdi.

Muhalefetimiz; kırk sene önce 12 Eylül ihtilâlini gerçekleştirerek bu milleti istibdadın boyunduruğu altına çeken global ihtilâlcileri mahiyetiyle birlikte günümüzün genç seçmenine anlatamadı. Bazıların “globalci” olarak niteledikleri Marksist liberalistlerin Ronald Reagan, M. Thatcher, Helmut Kohl ve Turgut Özal gibi aktörlerin önderliğinde; başta Türkiye olmak üzere Güney Amerika, Uzak Doğu ve Balkanlar ve dünyanın diğer birçok yerinde gerçekleştirdikleri ihtilâlleri milletimize anlatamadılar. Turgut Özal’a kahraman ve Tayyip Erdoğan’a hain nazarıyla bakan bir muhalefetin, siyasette “nal toplamaktan” öteye geçemediğini yıllardır görüyoruz. Zira demokrasiye ihanet etmiş Karl Popper, August von Hayek ve Milton Friedman gibi demokrat görünen modern Bolşeviklerin teori ve dersleriyle demokrasiye çalışan çoğu muhalefet unsurlarının bu güne kadar yaptıkları, nihayet AKP iktidarını güçlendirmekten öteye geçmemiştir.

Evet, geçmemiştir. Çünkü bu iktidarın 28 Şubat fırtınasını müteakiben neocon-neoliberal ittifakınca hazırlandığına, Türkiye’nin o toplantılarına dâvet edilmiş yüzlerce Türk aydını şahittirler. Bir kısmı, vicdanlarını rahatlatmak üzere medyaya itiraflarda da bulundular. Abant Platformu, Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve Bilgi üniversitelerindeki gibi, bir kısım siyasî düşüncelerin eseri olan günümüz AKP’sinin, bu gün oralarda protesto edilmesiyle heyecanlanan muhalefetimizin hali hakikaten içler acısı. Bu halet-i ruhiye şu anlama da gelebiliyor. Artık AKP iktidarından ümidini kesen neoliberallere, vazifeyi devralmaya hazır olduklarını ihsas ettiriyor, muhalefetimiz. Muhalefetin “Gezi Direnişine” verdiği desteğinin iktidara ne kadar puan kazandırdığını, kamuoyu şirketlerine sorabilirsiniz. Türkiye’ye iktidar olmanın yolunu neoliberal ve neocon ittifakının desteğinden geçtiğine inanan bir muhalefete Türkiye’nin hiç ihtiyacı olur mu? Düne kadar iktidarı “Atlantik ve Londra eksenli“ diye tenkit edenlerin aynı noktalardan medet umması, milletten saklanması gereken bir utanç olmalı. Bu yönüyle muhalefetimiz de iktidar kadar milletin cehaletine sevinmeli. Bu millet kendisinin değil, globalist ve Troçkist çevrelerin düşüncelerinin Türkiye’de iktidar ve muhalefette daha geçerli olduğunu anlayabilse, her iki cenahı da saf dışı bırakmaz mı?

Muhalefetin en büyük eksiğinin, ülkemizde kırk seneden beridir demokrasi pratiklerinin yasaklanmış olmasından doğan uzun boşluk olmalı. Dünya demokrasilerinden habersiz bu antidemokratik ülkenin çocukları, demokrasiyi maalesef öğrenemediler. Demokrasi ile beraber siyaseti de itibarsızlaştıran neoliberaller, milletin aralarından çıkaracağı temsilcilerine olan inançlarını da sarstılar. Tarafgirliği, ötekileştirmeyi, iç savaşı ve ahlâksızlığı tetikleyecek “yalın sandıktan” başka, millete demokrasinin unsurlarını unutturdular: Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, demokrasinin özü olan ahlâkı, milletin yasamadaki vazifesi, meclis ve icranın denetimi gibi demokrasinin en önemli esaslarını milletten kaçıran neoliberallerin kapitale dayanarak demokrasiye yaptığı müdahaleleri de başköşeye yazabilirsiniz. İşte muhalefetimiz dünyadaki büyük dönüşümü göremediğinden dolayı, boş gözlerle “klâsik politika tarihi” teorileriyle meşgul oluyor.

AKP’yi oluşturup iktidara getiren unsurları, fikirleri ve dış münasebetleri herhangi bir “sosyal laboratuvarda” tahlil edemeyenlerin bu mücadelede başarılı olmalarını siz de beklemezsiniz. Reis ile yola çıkanların yüzde seksenini, ötekileştirme ve itibarsızlaştırma ile AKP iktidarının karşısına dikenlerin; İngiltere üzerinden AKP’yi Çin’e bağlayanı neoliberaller olduklarını bilmeyenler, istibdadın labirentleri arasında oynaya dursunlar. Tribünlere karşı aleyhlerinde konuştuklarıyla devamlı bir şekilde arkadan ittifak kurarak yol alan şu iktidarı düne kadar tenakuzlarıyla suçlayan muhalefetin, milletin temel meselelerini, ihtiyaçlarını ve millî menfaatlerini meydanlarda seslendireceği yerde; millet nezdinde iktidara kuvvet verecek argümanlara sarılması, demokrasi beklentisi içinde olanların canını çok incitiyor. Hâlbuki, “One Minute”ten bu yana, AKP’nin millete farklı ve perde gerisindeki aktörlere farklı davrandığı büyük bir hakikatti. Zahiren aleyhinde konuştuğu halde, arkadan işbirliğine gitmediği kaç siyasetçi veya büyük şirket gösterebilirsiniz ki… (Büyük bilişim firmaları, Netflix ve Mc Kensey gibi)… Çok yakında Macron, Von den Leyen ve Joe Biden ile kol kola görecek olsanız, elbette şaşırmayacaksınız.

Muhalefet, iktidarın “hamasi ve milli sloganlarına” takılarak, onun bu milletin, halkın ve değerlerin aleyhindeki çalışmalarının çetelesini bir türlü ortaya getiremedi. Yani bir taraftan globalcilerin ve diğer taraftan Enternasyonal solun kontrolündeki bu hükümetin mahiyetini deşifre edip halka anlatamayan muhalefete bu milletin rey vermemesi gayet normaldir.

Girişte arz ettiğimiz gibi, iktidar kelimesi Türkiye’mizde demokrasiyi çağrıştırmıyor. Belki de muhalefetimiz “Millet İttifakı” dediği çerçeve içinde bütün imkânları seferber ederek halkımıza, yeniden demokrasiyi doğru bir şekilde anlatması gerekiyor. İleri demokrasilerin “teorik anlatımlarını,” bir seferberlikle halka ulaştırılması halinde, bu çekirdeği bağırlarına ekecek insanlarımız her türlü iktidarı demokrasi çizgisine getirecektir. Bu milli hareket karşısında ne Tayyip Bey durabilir ve ne de adi menfaatlerinden dolayı AKP’yi iktidarda tutmaya çalışan belli sermaye sahipleri. Doğru demokrasiyi bu milletin “millî değerleriyle” telif ederek halkımıza sunacak her türlü siyasî partinin, elleri dolu olarak milletten döneceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*