Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek.
Hem de, İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkisafına ve beşeri tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamışlar. O mümanaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin emareleri göründü.
Yetmiş birde fecr-i sadıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzip de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak.
Evet, hakaik-ı İslâmiyet’in mazi kıt’asını tamamen istilâsına sekiz dehşetli mânialar mümanaat ettiler:
Birinci, ikinci, üçüncü mâniler: Ecnebîlerin cehli ve o zamanda vahşetleri ve dinlerine taassuplarıdır. Bu üç mâni, marifet ve medeniyetin mehasini ile kırıldı, dağılmaya başlıyor.
Dördüncü ve beşinci mâniler: Papazların ve ruhanî reislerin riyasetleri ve tahakkümleri; ve ecnebîlerin körü körüne onları taklit etmeleridir. Bu iki mâni dahi, fikr-i hürriyet ve meyl-i taharri-i hakikat nev-i beşerde başlamasıyla zeval bulmaya başlıyor.
Altıncı, yedinci mâniler: Bizdeki istibdat ve Şeriatın muhalefetinden gelen sû-i ahlâkımız mümanaat ediyordular. Bir şahıstaki münferit istibdat kuvveti şimdi zeval bulması, cemaat ve komitenin dehşetli istibdatlarının otuz-kırk sene sonra zeval bulmasına işaret etmekle ve hamiyet-i İslâmiyenin şiddetli feveranıyla sû-i ahlâkın çirkin neticeleri görülmesiyle, bu iki mâni de zeval buluyor ve bulmaya başlamış. İnşaallah tam zeval bulacak.
Sekizinci mâni: Fünun-u cedidenin bazı müsbet mesâili, hakaik-ı İslâmiyenin zahirî manalarına muhalif ve muarız tevehhüm edilmesiyle, zaman-ı mazideki istilâsına bir derece set çekmiş. Meselâ, küre-i arza emr-i İlâhî ile nezarete memur “Sevr” ve “Hût” namlarında iki ruhanî melâikeyi dehşetli cismanî bir öküz, bir balık tevehhüm edip, ehl-i fen ve felsefe, hakikati bilmediklerinden İslâmiyet’e muarız çıkmışlar. Bu misal gibi yüz misal var ki, hakikati bilindikten sonra, en muannid feylesof da teslim olmaya mecbur oluyor. Hatta Risale-i Nur, Mu’cizat-ı Kur’âniye risalesinde, fennin iliştiği bütün ayetlerin her birisinin altında Kur’ân’ın bir lem’a-i i’cazını gösterip, ehl-i fennin medar-ı tenkit zannettikleri Kur’ân-ı Kerîm’in cümle ve kelimelerinde fennin eli yetişmediği yüksek hakikatleri izhar edip, en muannid feylesofu da teslime mecbur ediyor.
Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 241
Benzer konuda makaleler:
- İslâmiyet güneşi yeniden açıyor
- Bediüzzaman’ın sosyolojik tesbitleri – 3
- 2011 Yılı ve Fecr-i Sadık
- Tabiat Risâlesi, dalâletin kalesini parça parça etti
- Fecr-i sadık ne zaman?
- Bizi geri bırakan, cehalet ve İslâma muhalefettir
- Risaleleri değil yasaklamak, neşrine çalışmak elzemdir
- Arabın saadetinin fecr-i sâdıkının emâreleri inkişafa başlıyor
- Ferec isteriz, fakat kâfirlerin kılıcıyla değil!
- Gayr-i müslimler medeniyet-i İslâmda masun kaldılar
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
İlk yorum yapan olun