Bediüzzaman Hazretleri, milliyetçilik perdesi altında bu vatandaki Müslümanlara ve bilhassa Türk milletine büyük bir ihanette bulunan Kemalistlerin saklandıkları perdeyi 26. Mektubun 3. Mebhasında çekip kaldırıyor. Münafıklığa varan mahiyetlerini izah eden bu mebhasın bir paragrafında: “Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlûm ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telâkki etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfi unsuriyet fikriyle şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâlikiyle beraber, o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenuptan gelen Kur’ân nuru var; İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur’ân’a dokunur. İslâmiyet ve Kur’ân’a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhrevîyesine bir nev’î adâvettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaîyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamâkattir!“ (Mektubat, s. 311) Burada dikkatimizi çeken “Şark vilayetlerindeki vatandaşlara ve cenup tarafındaki dindaşlara…” ifadeleri, mevzumuza cevap teşkil edecek kelimeler niteliğindedir. Yaklaşık yirmi yedi dilin konuşulduğu ve buna yakın farklı ırkların yaşadığı Türkiye’de neden ille de Arap ve Kürt düşmanlığı?
İslâm tarihi perspektifinden şarkın sosyolojik tarihçesini inceleyenler, doğunun Anadolumuza açılan bir kapı olduğunu göreceklerdir. Göçler, muhaceretler ve büyük seferler Anadolu’ya daha çok doğudan batıya doğru gerçekleşmiş. Kars’ta El-Harakanî, Erzurum’da Abdurrahman Gazi, Doğubeyazıt, Van, Hakkâri, Norşin, Mardin, Diyarbakır, Urfa ve Malatya’daki Seyyid Battal Gazi, Kayseri’deki Seyyid Burhaneddin gibi yüzlerce Al-i Beyt’in temsilcilerini bu toprakta görenler anlarlar ki, şark Kemalistlerin kafalarındaki “Kürdistan” değildir. Mânâ sultanlarının güzergâhı olan bu bölgeyi “ırkçılık labirentlerine” hapsedenler, hem tarihî cehaletlerini ve hem de aktüel sosyolojideki bilgisizliklerini ortaya koyuyorlar. Kanaatimizce, hem İslâma ve hem de İslâmın bahadır bayraktarı Türklere derin kin besleyen Kemalistler, Türk milliyetçiliğini bir nifak forması olarak görüyorlar ve şarkın bin beş yüz seneye yakın devam eden misyonuna saldırıyorlar. Avrupalı dinsiz meslektaşlarıyla ortaklaşa yürüttükleri “devasa” bir ırkçılık projesiyle de, arka planda müttefik oldukları Marksistleri, şarkın temsilcileri ve efendileri konumuna yükseltmeye çalışıyorlar.
Burada bir başka husus daha karşımıza çıkıyor. Kemalizmin çok önemli bir ayağı olan siyonizmin Müslümanlara ve Hıristiyanlara düşmanlığını çok iyi biliyoruz. Devlet-i Aliyenin zayıflamaya başladığı 18. yüzyılın sonlarından itibaren “dönmelerin” Osmanlı mülkünde barış içinde yaşayan Hıristiyan azınlıklara musallat olduğunu göreceksiniz. Bilhassa Musul, Amed ve Kilikya vilayetleri dahilinde Yahudilikten İslâmiyete ve Ermeniliğe döndüklerini iddia eden bazı ailelerin sebep oldukları Keldani, Süryani, Ermeni ve dolayısıyla Kürt katliâmları, Kemalistlerin kökenlerini öğrenmemiz açısından önemlidir. Bizim kanaatimize göre Ermeni tehciri de bu çerçeveye dahil edilebilir. Türklerin ve Ermenilerin aralarına karışmış “dönmelerin” rollerini zaman içinde tarih mecmualarında okuyacağız.
KEMALİSTLERDE SEMAVÎ DİN DÜŞMANLIĞI
Hadiseleri geçmiş ve geleceğiyle bir bütün halinde değerlendirmek, aktüel manzaraları doğru anlamamızı kolaylaştıracaktır. Kemalistlerin bütün semavî dinlere karşı olduğunu bilmeyenler, İkinci Avrupa’nın desteğinden dolayı onları Hıristiyanlara dost zannederler. Kemalizm Anadolu’daki dinî inanç, kültür ve eserleri tahrip ederken cami-kilise farkı gözetmemiş. Anadolu’da Ermenilere ve Rumlara ait binlerce kilise, yine onların yardımlarıyla tahrip edilmiştir. Ayasofya kiliseye çevrilseydi, iddiamız boşa çıkabilirdi. Bildiğimiz gibi Heybeliada Ruhban Mektebini de Kemalistler kapatmış; Mardin Deyr-i Zaferan, Van Akdamar ve birçok büyük kilisede yakın zamanlara kadar ibadet yasaklanmıştı.
Kemalizmin İsevî düşmanlıkları yalnızca siyonist tesiriyle izah edilemez. “İlhad” dediğimiz inkâr-ı uluhiyet ve risaletle daha iyi açıklanabilir. Ayrıca Hıristiyanlarla Müslümanların ahirzamanda ittifak edeceklerini ve bu birliktelikle dünya barışını kurabileceklerini de Kemalistler hissetmiyor değiller. Mahiyeti istibdat, nifak, kaos ve çatışma olan Kemalizm, kendi selâmetini Müslüman ve Hıristiyanların felâketinde görüyor. Bu yaklaşım ile Avrupa’daki meslektaşlarıyla birleşiyor, Türkiye ve Amerika veya NATO içindeki adamlarıyla şark coğrafyasını emniyetsiz, karışık ve barışa elverişsiz hale getirebiliyorlar.
DÜNYA BARIŞI ŞARKIN KURTULMASINDAN GEÇİYOR
Kemalizmin, Mısır Hahambaşı Haim Naum gibi teorisyen ve organizatörlerle paralel rejimini Araplar içinde ihya ve inşa ettiğini az çok biliyoruz. Arap dünyasında hâlâ devam eden felaketlerde bu hususun rolü inkâr edilemez. Fakat şarkta “Kürt Kemalizmini” inşada zorlanıyorlar. Kemalizm adına yapılan 12 Eylül ihtilâli, dinsiz Kürtçülerin bölgedeki hakimiyetlerine bir teşvik ve yardım olmuştu. Belki de Kemalizm, şarktaki Müslümanlara zulmederek “tarihî rövanşını” almak istedi. Yani, bu coğrafyanın Karahanlılar olmak üzere, Selçuklu ve Osmanlıya mânâ sultanlığı yapmış olmasının bedelini, günümüz Türkiye’sindeki şarklılar uğradıkları ihanetlerle ödüyorlar. Millî ve insanî değerleri dışlamış din karşıtı militanlar, dinsiz ikinci Avrupa’nın da yardımıyla bölgede “Kemalist Kürt yapıyı” inşaya çalışıyorlar.
NETİCE
Kemalizmin nifak üslûbu, cehaletle muallel halkımızın oyunu doğru anlamasını maalesef engelledi. 12 Eylül’ü gerçekleştiren Kemalizm olduğu gibi, Türkiye’nin diğer bölgelerindeki teröristleri şarkta toplayarak buradaki “gizli savaşı” başlatan da Kemalistlerdi. Köyleri ateşe verenler kadar, o köylerde örgüt adına katliâm yapanlar da Kemalistti bölgede… İkinci Avrupa’nın dikte ettiği projeyi tatbik etmeye çalıştılar. Fakat şark yeniden ayaklarının üzerine dikilecek ve ilk fırsatta nehir tekrar yatağına dönecektir inşaallah.
Benzer konuda makaleler:
- Uhuvvet-i İslâmiye mi, uhuvvet-i milliye mi?
- Irkçılıkla birbirini düşman telâkki etmek felâkettir
- Müslümanları parçalayıp yutma tuzağı
- Kürtler dinden uzaklaştırılırken…
- Müslümanları parçalayıp yutma oyunu
- Bediüzzaman’ın ‘milliyet’ anlayışına dair
- AKP’nin alternatifi Kemalizm değil, demokrasidir
- Milliyet fikrini, menfî bir sûrette uyandırıyorlar
- Kürtlük fitnesiyle Arap Baharı aynı tabloda
- Çok sesli müzik, Bernard Lewis ve Cumhuriyetin kazanımları…
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun