Lgbt’den bahsetmek ayıp mı?

“Bilhassa erkek çocukları babaların dikkatine…”

Kolay bir soru değil. Bin beş yüz senelik Kur’ân ahlâkıyla yoğrulmuş toplumlarda, genel ahlâka mugayir bazı fiilleri ecdadımız kısa kelime ve sembollerle geçiştirerek toplum ahlâkında ademe mahkûm etmiş. Aile ve cemiyet içinde bu fiillerin konuşulmasını da nezahete aykırı görmüş.

Önce şu farkı belirterek mevzuya girelim… Tasvir ile tanım farklı şeylerdir. İsimlendirmek ise tamamen her ikisinden ayrılır. Bediüzzaman’ın “… Batılı tasvir, safi zihinleri idlal eder (sapıttırır)” sözünün teşrihini doğru yapmayanlar, birçok tanım ve hakikati bu perdenin altında saklamaya çalışabilir. Kur’ân, İslâm, Millet ve vatan menfaatine idareleri veya siyasî cereyanları tahlil edenlerin konusu da azıcık buna benzer. ”Euzubillahi mineşşeytani ves siyase…” ifadesini, çoğu kez Müslümanları hürriyetten, demokrasiden ve adaletten mahrum eden cereyanların faidelerine göre anlamış ve ehl-i imanın demokrasideki ittihadına mani olmuşuz. İşte size, yarım asırlık bir mugalata… Hatta bu mugalatanın belâsındandı ki; yetmişli yıllarda, bazı Nur medreselerinde Üstadımızın hayata temas eden ve hayattaki vazifelerimizi ders veren eserleri kaldırılmıştı.

Dünyamızın, dinsizlik cereyanlarından -bilhassa yüzde yirmilik olanın- birisinin gizlice önderliğinde, dünya cemiyetini dinsizlik ile birlikte sodomiliğe mahkûm etme çabasını, çoğu insanlarımız göremiyorlar. Hükümetimiz; büyük rüşvetler karşılığında Türkiye’ye gelmesini sağladığı NETFLİX şirketiyle, onların işledikleri ve çevirdikleri her türlü ahlâksızlığı süzgeç kullanmadan, milletimizin üzerine boca ettirdi. Fevkalâde gizli ve münafıkane metotlar ile yürüyen bu cereyan, coğrafyaların inanç, kültür, tarih, iklim, teknoloji ve tabiatlarına göre sivilce tahribatlarını yapıyorlar. Anaokulundan başlıyorlar işe… Çizgi filmlerinden masallara kadar… Ve sonra, her türlü fırsatı değerlendirerek sodomiliği hâkim kültür durumuna getirmeye çalışıyorlar. Hatta Hz. İsa’nın (as) barış ve demokrasi projesi olarak kabul edilen AB’nin bünyesine yerleştirdikleri donanımlı elemanlarıyla Brüksel’i de zabtetmiş görüyorlar, kendilerini. Çocuklarını ve ”millî eğitimlerini” bu belâdan sakınmak isteyen Macaristan, Polonya ve Slovenya gibi ülkeleri, AB’nin merkezine veya bazı siyasî partilere yerleştirdiği tetikçileriyle tehdit ediyorlar. AB’den von der Leyen ve Hollanda başbakanı Mark Rutte gibi… Kendilerine eşcinselliği eğitim programlarından çıkarmaya yeltenenlere para cezası getirmeye çalışıyorlarmış. Kokuşmuşluğun dayanılmaz halidir, siyasetteki bu durum. Dünya futbol karşılaşmaları başta olmak üzere, sahiller, toplantı yerleri ve konferansları hedef edinip pisliklerini oralara bulaştırmak için her türlü “siyasî otoriteye” başvuruyorlar.

Önce tolerans ve hoş görü isteyen bu cereyanın arkasındaki gücün, kamuoylarına hâkim oldukça kontrolündeki sermaye ile kuvvet ve hegemonyaya yönelmesi, bizi Kur’ân’da geçen bir hikâyeye götürüyor. Aynı zamanı paylaşan iki ayrı beldede vazifeli iki Peygamber’in anlatıldığı kıssayı biliyorsunuz. Hz. İbrahim atamıza Hz. İshak’ın müjdesini vermek üzere uğrayan meleklerin hedefi, Hz. Lut’un (as) insanlıktan çıkmış kavmidir. Günahın azgınlaştırdığı kavmine söz dinlettiremeyen Hz. Lût’a (as) yakışıklı genç erkekler suretinde misafir olunca melekler, günümüzün bir kısım LGBT taraftarları gibi insanlığın sınırlarını çiğneyenler, Peygamber kapısına dayanırlar.

Hz. Lût (as) bu azgın güruha; “Siz gerçekten, kadınları bırakıp da, şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Bilâkis, cahil bir kavimsiniz.”  (Neml-55) Sodom ve Gomore’de “kamuoyunu elde etmiş” iffet düşmanlarına Peygamberin ifadesi çok gariptir. “(Lut) dedi ki:  ‘Keşke size yetecek bir gücüm olsaydı veya sağlam bir yere dayanabilseydim.’” (Hud, 80)

Ve hepimizin bildiği kıssada, bardağı taşıran son damla olan bu iğrenç fiilleriyle helâk olan SODOM’lular hakkında Kur’ân, “Lut ki, ona, hüküm ve ilim verdik. Ve onu, amelleri habis (kötü) olan kavimden kurtardık. Şüphesiz onlar, kötü ve fasık bir kavimdi.” demektedir. (Enbiya-74)

Marksist- materyalist felsefelerin zehirlediği ve Kevni kanunlarıyla çatışmaya girişen günümüzün ahlâksız cereyanı, büyük sermayelerle kurduğu enstitülerinde; hem mevcut dinlerin tarihini, hem ülkelerin kültürlerini, hem ferdin farklı zaman-mekânlardaki sosyo-psikolojik yapılarını yüksek maaşlı üniversite hocalarıyla tahlil ettirmişler. İşin bilgi, tarih, fizyoloji ve psikoloji cihetlerini bizden daha iyi bildiklerine inanıyoruz. Hangi hareket, siyasî parti ve organizasyon ismi altında ortaya çıkarlarsa çıksınlar; kimlikleri, misyonları, hedefleri ve felsefi düşünceleri birdir. Yıkmayı, bozmayı, Allah ile savaşmayı, tarihi tersine çevirmeyi ve bütün nesilleri kurutmayı dâvâ edindiklerinden -kendilerinin bunun farkında olmamaları neticeye tesir etmiyor- bütün bu icraatları ibadet duygusu içinde de işlemekte olabilirler. Ruhlarını “Habasetin temsilcisi cereyana” satmışları anlamamız mümkün olmayabilir. Ama habisin necisden çok daha zararlı ve tehlikeli olduğunu biliyoruz. Zira necaset giderile bilinir, fakat “murdar” manasıyla habaset giderilemez.

Rusya, hükümet olarak milletine ve milletinin geleceği olan ailesine sahip çıkarak, bütün bu maskaralıklara kanuni yaptırım getirdi. Arkasından, dışardan finanse edilen bütün STK’ları ülkenin dışına çıkardı. Fakat Macaristan için, bu kolay olmayacak. Zira bu hareketin baş aktörlerinden George Soros, Orban’dan önce burayı –vatanımdır diye- çok kirletmişti. Macaristan’ın çocuklarını bu ahlâksızlıktan korumak üzere meclisinde çıkardığı tedbir amaçlı kanuna, AB üyesi Polonya (Almanya Büyükelçisi Andrzej Przylebski beyanatta bulundu) ve Slovenya’nın destek vermeleri, inşaallah güzel bir başlangıç oldu.

Daha önce sosyal hayatımızda büyük zelzele ve yıkımlara sebep olan “KİŞİSEL GELİŞİM VE NLP TEKNİKLERİ” projesiyle ortaya çıkan söz konusu cereyanın, günümüzde aileyi ve insaniyeti tahrip hedefli olarak; iffetsizliği, namussuzluğu, hainliği ve (Kur’ân’ın tabiriyle) habaseti fert ve toplum düzeyinde “SOSYAL HAYATIN HER KARESİNDE” projelendirmesini küçümseyenlere, bir hatırlatmada bulunalım. ARAP BAHARI felâketini Müslümanlara yaşatan cereyanın, neocon’larla ittifaka girerek saldırganlaşmasına sebep de bu harekettir. İddianın İnanırlığını merak edenlere, Suriye’nin 2008 yılında Müslümanlar adına, BM’de SODOMİLİĞİ REDD manasında yaptığı konuşmadan sonra, Amerika kanalıyla bazı Neoliberal diplomatların Şam’a dadanmaları ve arkasından 2011 Mart’ında pimi çekilen felâketi gösterebiliriz.

Ahlâksızlığı terviç eden bu cereyanın, önce insanları satın almaları ve mutlak rüşvet ile tarafına geçirdiği kamuoylarıyla demokrasileri tahrip etmeleri çok ilginç. Her şeye rağmen ülke yönetiminde başarılı olacağım diyen birçok hırslı-basiretsiz siyasetçinin, bu cereyanın kredileriyle mahkûm olduklarını daha yakından görmeye başladık. İş yalnızca siyasetçilere, meclis ve halklara kalacak olsa, fiillerini umumileştirmeye asla yanaşamayacaklarını hepimiz biliyoruz. Büyük sermaye, kamuoyu, kısmî demokrasi-hürriyet gösterileri ve insanlık… Dehşetli bir imtihan ile karşı karşıyayız. Bilhassa oğlan babaları… Sadâka nev’inden de olsa, bu dinsiz-ahlâksızlara tepkisini imkânları nispetinde ortaya koymalı. Kimsecikler duymasın, devri çoktan geçmiş. Çocuklarımızın ellerine tutuşturduğumuz aletlerle, yangın bacayı sarmış. Geleneksel yaklaşım, suskunluk ve yanlış töreler gereği omuz silkelemenin, önce oğlan babalarına zarar vereceğini söylemek ayıp olur mu, acaba…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*