Risale-i Nurda Yazılım Mühendisliği ve Yaratılış Teorisi

Giriş

Bir otomobil fabrikasını göz önüne alıp düşününüz. Bu fabrikada son model otomobiller üretilmekte. İnsanlığın hizmetine sunulan bu otomobillerde her türlü donanım ve konfor sağlanmakta. Böyle bir otomobili gördüğünüz zaman bu otomobilin teknik kapasitesi yüksek bir fabrikada üretildiğini bilirsiniz. Öyle bir fabrika ki, otomobilin yapılmasında kullanılacak tüm teçhizat ve donanım fabrika içinde bulunur.

Aynı zamanda bu fabrikanın bir mühendis tarafından planlanıp programlandığını da insan aklı kolaylıkla kabul eder. Yani o görünen otomobil arkasında donanımlı bir fabrikaya, fabrika da arkasında çok düzgün işleyen bir yazılım ve programa istinat eder. İnsanların yaptığı her sanata dikkat edilirse aynı durum görülür. Her bir sanatın arkasında bir plan ve program, o plan ve programın arkasında ise bir planlayıcı ve programlayıcının varlığı insan aklına gözükür. Bunun aksini düşünmek mümkün değil.

Aynen öyle de, şu kainata ve dünya yüzüne baktığımız zaman azim ve büyük bir fabrika faaliyeti gözümüze çarpar. Bu mükemmel fabrika ise canlı hayatı netice vermek ve üretmek üzerine kurulmuş. Semada yıldızlar, güneşler, aylar ve diğer gezegenler; dünya üstünde ise bitkiler, ağaçlar, hayvanlar ve insanlar ve diğer canlılar.

İşte tüm bu mükemmel faaliyetlerin arkasında ise mükemmel bir plan ve program nazarlara gözükür. Bu plan ve program da bir planlayıcı ve programcıya işaret eder ki, o da kainatın yaratıcısı olan Allah’tır. Eserlerinde görüldüğü şekli ile Allah-ı Zülcelal Hazretleri bu kainatı bir program ve plan üzerine yaratmış. Yani şu görünen sanatlar arkasında ilahi bir program ve yazılım çalışıyor. Bu kısa çalışmanın amacı da kainatta gözüken bu yazılımın ve programın Risale-i Nurdaki yansımalarını araştırmak olacaktır. Bu konunun Risale-i Nurda ne kadar çok ifade edildiğini nazarlara sunmak ve günümüzde ulaşılan fen ve bilim nokta-i nazarından yazılım mühendisliği ve yaratılış arasında bir bağ kurmaya çalışmaktır.

Bu nedenle Risale-i Nurda yer alan yazılım ve programla ilgili ifadeleri kaynağından nakledip, kısa izahlarla konuyu açıklamaya çalışacağız. Elbette ki okuyucu bu açıklamaları yeterli bulmayabilir. Onun için daha fazla bilgi edinmek isteyen dikkatli ve müdekkik okuyucuyu konunun bizzat kaynağına müracaat ederek daha geniş bir tefekküre davet ediyoruz.

Kainat bir programa istinat eder

“Üçüncü hüccet: Malûmdur ki, mevzun ve muntazam ve mükemmel ve güzel san’atlar, gayet güzel bir programa istinad eder. Mükemmel ve güzel bir program ise, mükemmel ve güzel bir ilme ve güzel bir zihne ve güzel bir kabiliyet-i ruhiyeye delâlet eder. Demek, ruhun mânevî güzelliğidir ki, ilim vasıtasıyla san’atında tezahür ediyor. (Sözler, s. 845)”

Hiçbir iş ve fiil plansız ve programsız olmaz. Ortada bir sanat eseri var ise bu sanat mutlaka ki bir program ve plana göre yapılmıştır. İnsanların sanatlarına bakınız. En küçük bir masa ve sandalye bile ustanın zihnindeki bir plan ve programa göre yapılır. Sanattaki incelik ve mükemmellik arttıkça plan ve programdaki detay ve mükemmellik de o ölçüde artar. Mesela bir otomobil üretecekseniz veya bir bina yapacaksanız hazırlayacağınız program ve plan da o ölçüde komplike olacaktır.

Program diye tanımladığımız “yazılım ve kot” meselesinin en güzel örnekleri bilgisayar programlarında ortaya çıkmaktadır. Bir işletim sisteminde, bir video veya film programında, bir çizim veya her hangi bir yazılım programlarındaki kotlar da o derece sofistike olmaktadır.

Günümüzde robot teknolojisi epey yol kat etti. Bu gün insanlık yapay zeka ile çok ileri seviyede robotlar yapmaya başladı. Adeta ilahi sanatı taklit edercesine, yapay insan üretme noktasına geldi. İşte bu gün robotlarda kullanılan yazılım ve programlar çok ileri seviye kotlar ihtiva eden programlardır.

İşte teknolojik gelişmelerde insanlar bir ölçüde ilahi sanatı taklit etmektedirler. Zira şu gördüğümüz ilahi sanatların arkasında da harika bir plan, mükemmel bir ilahi program ve insanların taklit edemeyeceği kotlar sistemi çalışmaktadır. Nurlardan nakledilen yukarıdaki anekdotta da bu hakikate, mevzun ve muntazam ve mükemmel ve güzel san’atlar, gayet güzel bir programa istinad eder” ifadesi ile dikkat çekilmiş. Gerçekten de kainatın heyet-i mecmuasına ve dünya yüzüne kaynayan hayatlara dikkatli bir nazarla bakıldığı zaman, tüm mahlukatın yaratılmasında İlm-i İlahiyi gösteren harika bir program ve yazılımın çalıştığını kolayca anlayabiliriz. Bu günkü DNA ve gen teknolojisi bu yazılımın sadece belli bir kesimini gösteren mucizevi bir program ve yazılımıdır. Bu da işaret ediyor ki kainat arkasında ve dünyanın hemen öte yüzünde harika ve mükemmel bir yazılım çalışmakta.

İnsanın amel programı

Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev’inden olması cihetiyle, Leyle-i Kadrin kudsiyetindedir. (Emirdağ lahikası, s. 747)

İnsanın tüm yaşamı bir programa istinat eder. Yaşadığı ömür dakikaları hep bir program dairesi içinde gerçekleşir. Kader aynı zamanda bir plan, bir program ve yazılım demektir. İnsan bir ölçüde bu yazılımın içinde bir “yönetici” konumundadır. Nasıl ki bu gün bilgisayar programlarında insan “yönetici hakları ile” bu programları kullanmakta; aynen öyle de, bazı zamanlar olur ki yıllık kader programı bizzat insan iradesine göre yeniden yazılır. Mezkur ifadede bu hakikate, “Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev’inden olması” cümlesi ile bu ince ve sırlı hakikate dikkat çekilmiş. Bu da gösteriyor ki insanda çalışan yazılım ile dünya ve kainat ölçeğinde çalışan program ve yazılım arasında çok güçlü bağlar ve ittisal ve irtibat noktaları var. Sanki kainat büyük bir “network ve server sistemi” ve insan da o çok mükemmel olan “network ağının” canlı birer uç noktaları.

Bütün kainat bir kitap gibi yazılım kotlarını ihtiva eder

Nasıl ki bir kitap—bahusus öyle bir kitap ki, her kelimesi içinde küçük kalemle bir kitap yazılmış; her harfi içinde ince kalemle muntazam bir kaside yazılmış—kâtipsiz olmak son derece muhaldir. Öyle de, şu kâinat, nakkaşsız olmak, son derece muhal ender muhaldir. Zira bu kâinat öyle bir kitaptır ki, her sahifesi çok kitapları tazammun eder. Hattâ, her kelimesi içinde bir kitap vardır. Herbir harfi içinde bir kaside vardır.

Yeryüzü bir sahifedir; ne kadar kitap içinde var. Bir ağaç bir kelimedir; ne kadar sahifesi vardır. Bir meyve bir harf, bir çekirdek bir noktadır. O noktada koca bir ağacın programı, fihristesi var. (Sözler, s. 95)

Risale-i Nurun bir çok yerinde şu kainatın, kainat içindeki mahlukatın ve insanın bir kitabın yazıları hükmünde olduğu ifade edilir. Yani kainat koca bir kitap ve içindeki mahlukat da bu kitabın harfleri hükmündedir. İşte kainat denilen bu koca kitap bir yazılım ve program hükmünedir. İçinde yazılan canlı ve cansız harfler de bu kitabın harfleri ve bir ölçüde kotları hükmündedir. Sanki şu koca kainat devasa bir kompüter ve bilgisayar yazılımı ve hayatın tüm katmanları da bu yazılıma göre harekete eden “canlı kot hareketleri” mahiyetinde gözükür. İşte bu noktada bile Allah’ın azameti, kudreti, iradesi ve ilmi açıkça görülür.

Cenab-ı Hak yarattığı her bir mahluku bir harf ve kelime şeklinde yaratmış ve kainattaki azim program ve yazlımını da bu harflerin vaziyetine gör yazmakta ve buna göre kainattan istenilen neticeleri almakta. Bu nedenle yarattığı her bir mahluk, geri planında bir kot ve yazılım tarafından temsil edilmekte. Nasıl ki bir bilgisayar monitöründe ağaç, su, toprak, nehir, deniz, hayvan, kuş, insan vs gibi mahlukatın görüntülerini görüyoruz. Ve biliyoruz ki bu görüntüler ışığı kontrol eden bir yazılım ve programın neticesi. İşte benzer tarzda, dünya yüzünde gördüğümüz her bir mahluk da, geri planda çalışan bir kot ve programın ışıkla gözümüze gösterilmiş bir hali olarak nazarlara çarpıyor.

Kainattaki programın DNA ve genetik olarak yansıması

Hem herşeyin evveline ve âhirine bakıyoruz; hususan zîhayat nev’inde görüyoruz ki: Başlangıçları, asılları, kökleri, hem meyveleri ve neticeleri öyle bir tarzdadır ki, güya tohumları, asılları birer tarife, birer program şeklinde, bütün o mevcudun cihazatını tazammun ediyor. Ve neticesinde ve meyvesinde, yine bütün o zîhayatın mânâsı süzülüp onda tecemmu eder, tarihçe-i hayatını ona bırakır. Güya onun aslı olan çekirdeği, desâtir-i icadiyesinin bir mecmuasıdır. Ve meyvesi ve semeresi ise, evâmir-i icadiyesinin bir fihristesi hükmünde görüyoruz.(Mektubat, s. 329)

Kainatın bir programa ve yazılıma istinat ettiğinin en açık delili ve bu gün bir çok bilim adamı tarafından gözlenen husus “DNA ve genetik” denen o harika program ve yazılımdır. Evet, DNA canlı yaşamın en temel programı ve yazılımıdır. Adeta DNA ve genler canlı yaşam üzerine vurulmuş en büyük tevhit mührüdür. İşte bu mühür de doğrudan ilahi bir yazılım ve programı tanımlar.

Risale-i Nurda belki de yüz yerde bu hususa dikkat çekilir. Çekirdek, yumurta, sperm gibi canlı yaşamın en ince kotlarından bahsedilir. DNA ise Allah’ın en ince, en harika, içinde trilyonlarca bilgiyi barından harika bir sanatıdır. Hiçbir şey olmasa bile, DNA tek başına kainattaki ve dünyadaki yaratılışın yazılım ve program üzerine kurulduğunun en açık delili ve göstericisidir. Bu gün binlerce bilim adamı gen teknolojisi üzerine çalışarak, Yaratıcının bu harika sanatı içinde yazdığı ve kotladığı sırları ortaya çıkarmak için uğraş veriyor.

İnsanı bu kainat ağacının meyvesi olarak kabul edersek ve insanın bir DNA kotlarında yaratıldığını göz önüne alırsak, şu kainatın da yaratılışında da bir ilahi DNA ve gen kotları olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Yani kainat da tek bir çekirdek olan “DNA ve genler” üzerinden yaratılmıştır. İşte bu çekirdek ise insandır ve insanın mahiyetini taşıyan ilahi bir yazılım ve programdır.

Her şey bir yazılım ve programla işler

İkinci adam, padişahı tanır, padişaha kendini misafir bilir. Bütün o bahçede, o sarayda olan işler bir nizam-ı kanunla cereyan ettiğini, herşey bir programla, kemâl-i suhuletle işlediğini itikad eder. Zahmet ve külfetleri padişahın kanununa bırakıp, kemâl-i safâ ile o cennet-misal bahçenin bütün lezzetlerinden istifade edip, padişahın merhametine ve idare kanunlarının güzelliğine istinaden herşeyi hoş görür, kemâl-i lezzet ve saadetle hayatını geçirir.(Sözler, s. 636)

Mezkur ifadede geçen, “o sarayda olan işler bir nizam-ı kanunla cereyan ettiğini, her şey bir programla, kemâl-i suhuletle işlediğini” cümlesi kainattaki her bir fiilin ve işin bir programa istinat ederek çalıştığını ne kadar da veciz anlatıyor. Allah her şeyi hikmetle yapar. Her fiilinde bir mükemmellik ve düzenli ve intizamlı bir faaliyet vardır. İşte şu kainat ve kainat içindeki bütün faaliyetleri de bir program dahilinde yapmaktadır. Program ise doğrudan geri planında bir yazılımın varlığına ve çalıştığına işaret eder. Yarattığı tüm mahlukatını bir program, bir yazılım ve kot sistemi üzerinde idare eden Allah ne yücedir!..

Tabiatta gördüğümüz her şey bir yazılım ve programdır

Fakat sukuttan sonra tabiat tevbe etti. Hakikî vazifesi tesir ve fiil olmadığını, belki kabul ve infial olduğunu anladı. Ve kendisi kader-i İlâhînin bir nevi defteri-fakat tebeddül ve tagayyüre kabil bir defteri-ve kudret-i Rabbâniyenin bir nevi programı ve Kadîr-i Zülcelâlin bir nevi fıtrî şeriati ve bir nevi mecmua-i kavânîni olduğunu bildi. Kemâl-i acz ve inkıyadla vazife-i ubûdiyetini takındı ve “fıtrat-ı İlâhiye” ve “san’at-ı Rabbâniye” ismini aldı. (Sözler, s. 636)

İlmi ilahi bir plan ve program yapıyor. İrade-i ilahi ise bu programın sınırlarını ve şartlarını tespit ediyor. Kudret-i ilahi ise bu programa göre sanatını ve mahlukatını inşa ediyor. İşte gözümüz önünde gözüken tabiat böyle bir plan ve programın ve yazlımın en açık göstergesi. Nasıl ki bir belgesel programında ekranda gördüğümüz tabiat güzellikleri geri planda çalışan bazı program ve yazılıma göre hareket ediyor. Ekranda gözüken şekiller ve haller program içindeki kotlarını ve yazlımın çalışması ile meydana geliyor. İşte benzer tarzda kainat da arka planda çalışan ilahi bir program ve yazlıma göre faaliyet göstermekte. Kanun dediğimiz mesele ise doğrudan program ve yazılım mantığını ifade etmekte. Dünya yüzündeki toprak ise boş bir ilahi TV ekranı gibi. Allah “Kün” emri ile bir anda canlı mahlukatını bu ilahi ekranda gören gözlere göstermekle, geri planda çalışan o mükemmel program ve yazılıma dikkatimizi çekmekte.

Kainat programı Kuran’dır.

Eğer her asırda üç yüz elli milyonun kudsî ve semâvî rehberi ve bütün saadetlerinin programı ve dünyevî ve uhrevî hayatın mukaddes hazinesi olan Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın…(Şualar, s. 97)

Hülâsa: Cenâb-ı Hak, insanlara cüz-ü ihtiyarî vermekle, onları âlem-i ef’âle masdar yaptı. O âlem-i ef’âli bir nizam altında almak üzere kelâmını, yani Kur’ân’ını da resul olarak o âlem-i ef’âle gönderdi. Binaenaleyh, tanzif ve tanzim için yapılan İlâhî bir program, itirazlara mahal olamaz.(İşarat-ül İcaz,s. 294)

Evet, Kur’ân, bir şecere-i tûbâ hükmüne geçip, şu âlem-i İslâmiyeyi bütün mâneviyâtıyla, şeâir ve kemâlâtıyla, desâtir ve ahkâmıyla yapraklar suretinde neşredip, asfiya ve evliyasını birer çiçek hükmünde o ağacın âb-ı hayatıyla taze, güzel gösterip, bütün kemâlât ve hakaik-ı kevniye ve İlâhiyeyi semere verip, meyvelerindeki çok çekirdekleri amelî birer düstur, birer program hükmüne geçip, yine meyvedar ağaç hükmünde müteselsil hakaikı gösteren Kur’ân nerede; beşerin malûmumuz olan kelâmı nerede? Eyne’s-serâ mine’s-Süreyyâ? (Sözler, s. 583)

Kainatın ve içindeki mahlukatın bir programa ve yazılıma göre çalıştığını ifade ettik. Peki bu yazılım nedir? Biz bu yazılımın varlığını ve bize bakan tarafını nasıl anlayacağız? DNA denilen kotları bir ölçüde anladık, peki başka bir yazılım var mıdır?

İşte bu suallere mezkur ifadelerde, “bütün saadetlerinin programı ve dünyevî ve uhrevî hayatın mukaddes hazinesi olan Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın,” ve yani Kur’ân’ını da, “tanzif ve tanzim için yapılan İlâhî bir program” şeklinde cevap veriliyor. İfadelere göre kainatın temel programı ve yazılımı bizzat Kuran’ın kendisidir. Bu nedenle, kainattaki tüm faaliyetler ve fiiller ise bu kutsi programa ve yazılıma göre tanzim edilir. Görünen ve görünmeyen alemlerdeki tüm iş ve faaliyetler Kuran’da yer alan düsturlara göre bir şekil alır. Adeta Kuran kanatın en temel “DNA ve genetik” yazlımı mahiyetindedir.

Kuran’da her şey yazılmıştır

Bir kavle göre, Kitâb-ı Mübîn, Kur’ân’dan ibarettir. Yaş ve kuru herşey içinde bulunduğunu, şu âyet-i kerime beyan ediyor. Öyle mi? Evet, herşey içinde bulunur. Fakat herkes herşeyi içinde göremez. Zira muhtelif derecelerde bulunur. Bazan çekirdekleri, bazan nüveleri, bazan icmalleri, bazan düsturları, bazan alâmetleri, ya sarahaten, ya işareten, ya remzen, ya ibhâmen, ya ihtar tarzında bulunurlar.(Sözler, s. 342)

Tefsirciler tarafından, Hazret-i İbn-i Abbas’ın “Devemin yularını kaybetsem Kur’an’da bulurum” diye bir sözü nakledilir. Bazıları bu sözü mübalağalı bulmuş veya çeşitli şekillerde tevil etmişlerdir. Halbuki bu söz tam bir hakikattir. Çünkü Kuran’da her şey var. Zira Kuran tüm bilgileri ihtiva eden bir bir kainat kitabı. Kainattaki olmuş ve olacak her türlü bilgiyi içinde barındıran sırlı ve derin bir ilahi kitap. Görünen lafzının arkasında öyle bir derinliği var ki, bu derinliğin sınır yok. Geri planda çok derin bilgi ve kotları ihtiva etmekte. Hatta ebcet ve cifir ilmi denilen matematik yapısı ile akıl almaz bir sır kitabı. İşte bu nedenle mezkur ifadede “Evet, Kuran’da her şey içinde bulunur. Fakat herkes her şeyi içinde göremez denilmiştir.

Kuran ayetlerindeki yazılım kotları

Âyetlerinin herbir necmi, vezin kaydı altına girmeyip ta ekser âyetlere bir nevi merkez olsun ve kardeşi olsun ve mâbeynlerinde mevcut münasebet-i mâneviyeye rabıta olmak için, o daire-i muhîta içindeki âyetlere birer hatt-ı münasebet teşkil etmesidir. Güya, serbest herbir âyetin ekser âyetlere bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü var. Kur’ân içinde binler Kur’ân bulunur ki, herbir meşrep sahibine birisini verir. Nasıl ki, Yirmi Beşinci Sözde beyan edildiği gibi, Sûre-i İhlâs içinde, otuz altı Sûre-i İhlâs miktarınca, herbiri zi’l-ecniha olan altı cümlenin terkibatından müteşekkil bir hazine-i ilm-i tevhid bulunuyor ve tazammun ediyor.

Evet, nasıl ki semâda olan intizamsız yıldızların sureten adem-i intizamı cihetiyle herbir yıldız, kayıt altına girmeyip herbirisi ekser yıldızlara bir nevi merkez olarak daire-i muhîtasındaki birer birer herbir yıldıza, mevcudat beynindeki nisbet-i hafiyeye işaret olarak, birer hatt-ı münasebet uzatıyor. Güya herbir tek yıldız, necm-i âyet gibi, umum yıldızlara bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü vardır.(Sözler, s. 202)

Bu ifadelerde ise görüne şekli ile Kuran’daki bilgi hazinesinin derinliğine işaret edilmiş. “Kur’ân içinde binler Kur’ân bulunur” ifadesi ile Kuran’da adeta kainatın tüm hakikatlerini ihtiva eden bir bilgi zenginliği olduğuna dikkat çekilmiş. Bu açıdan bakıldığında Kuran’da neredeyse 6666^6666 adet bilgi bulunmakta. Kombinezon hesaplarından bu sonuç ortaya çıkar. Bu ise görünen şeklidir. Bir de Kuran’da sırlı ve derinlemesine ayrı bir bilgi kapasitesi var. Bu da gösteriyor ki, kainatın en temel programı ve yazılımı Kuran’dır. Adeta kainatın DNA’sı hükmünde bir kitaptır Kuran.

Kurandaki manevi harita

Şu dört cümlenin herbirisinin iki mânâsı var. Bir mânâ ile öteki cümlelere delildir; diğer mânâ ile onlara neticedir. On altı münasebet hatlarından bir nakş-ı nazmî-i i’câzî hasıl olur. İşârâtü’l-İ’câz’da öyle bir tarzda beyan edilmiş ki, bir nakş-ı nazmî-i i’câzî teşkil eder. On Üçüncü Sözde beyan edildiği gibi, güya ekser âyât-ı Kur’âniyenin herbirisi, ekser âyâtın herbirisine bakar bir gözü ve nâzır bir yüzü vardır ki, onlara münasebâtın hutut-u mâneviyesini uzatıyor, birer nakş-ı i’câzî nescediyor. İşte, İşârâtü’l-İ’câz baştan aşağıya kadar bu cezalet-i nazmiyeyi şerh etmiştir.(Sözler, s. 499)

İşte Kuran tüm kainatın, görünen ve görünmeyen alemlerin bir haritası, bir planı, bir programı ve yazlımı hükümdedir. Zahiren bakıldığında 6666 ayeti var. Fakat mezkur ifadeye göre bu ayetlerinin birbiri ile bağlantısı düşünüldüğünde Kuran’da belki de yüz binlerce ayet olduğu dikkatli nazarlara gözükür. Zira Kuran ayetleri bir ağ gibi birbiri ile bağlı ve çok derin manaları ihtiva eden bir özelliğe sahiptir. 13. Sözde ifade edilen yukarıdaki cümleler üzerine daha dikkatli düşünmek gerekiyor. Bilimin bugün keşfettiği hologram teknolojisi nazarı ile bakılsa Kuran’ın ne kadar yoğun bir bilgiye sahip olduğu daha iyi anlaşılır. Yani Kuran içinde Kuran, Kuran içinde Kuran diye uzayıp giden bir bilgi deposu. Tıpkı “hologram yapılar” gibi.

Kuran kainatın aklı ve şuurudur

Evet, nasıl ki hayat bu kâinattan süzülmüş bir hülâsadır. Ve şuur ve his dahi hayattan süzülmüş, hayatın bir hülâsasıdır. Ve akıl dahi şuurdan ve histen süzülmüş, şuurun bir hülâsasıdır. Ve ruh dahi, hayatın hâlis ve sâfi bir cevheri ve sabit ve müstakil zâtıdır. Öyle de, maddî ve mânevî hayat-ı Muhammediye (a.s.m.) dahi, hayattan ve ruh-u kâinattan süzülmüş hülâsatü’l-hülâsadır ve risalet-i Muhammediye (a.s.m.) dahi, kâinatın his ve şuur ve aklından süzülmüş en sâfi hülâsasıdır. Belki maddî ve mânevî hayat-ı Muhammediye (a.s.m.) dahi âsârının şehadetiyle, hayat-ı kâinatın hayatıdır. Ve risalet-i Muhammediye (a.s.m.), şuur-u kâinatın şuurudur ve nurudur. Ve vahy-i Kur’ân dahi, hayattar hakaikinin şehadetiyle, hayat-ı kâinatın ruhudur ve şuur-u kâinatın aklıdır. (Sözler, s.164 )

Mezkur ifadeler son derece sırlı ifadelerdir. Bu sırlı ifadeleri biraz olsun zihinlere yaklaştırmak için insanların yaptığı sanatlara bakmak gerekiyor. Bu gün teknoloji çok ciddi aşamalar kaydetti. Günümüzün en revaçta teknolojisi ise “yapay zeka” kavramı çerçevesinde gelişen teknoloji. Bu gün bir çok sahada kullanılmakta “yapay zeka.” Elimizdeki telefonlardan bilgisayardaki bir çok programa kadar bu teknoloji ile karşılaşıyoruz; hatta bir çok sitede insanların yerine müşteri hizmetlerinde istihdam edilmekte. İşte bu yeni teknolojinin merkezi ise yapay zeka. Bu teknoloji bir ölçüde insanlığın geleceğini belirleyecek bir teknoloji.

Bu teknoloji için de insan zekası taklit edilmekte. İnsan aklı ve zekası ise kainat içindeki yaratılan belki de en önemli mahluk mahiyetinde. Allah en değerli mahluk olarak akıl, zeka, bilinç ve şuuru yaratmış. Şöyle bakın bir çevrenize, gördüğünüz her şey, her türlü medeniyet, iş ve faaliyet zeka, akıl ve şuur ile yapılmakta. Her şeyin temeli bu özelliklerdir. Tüm bu özellikler olmasa adeta her şey manasız ve anlamsız bir hal alır. Bir başka deyişler ölür.

Nasıl ki insan hayatı akıl ve şuur ile devam eder, aynen öyle de kainat da yine akıl ve şuur ile hayatına devam eder. Kainatın aklı ve şuuru ise Kuran’dır. Kuran kainattan gittiği zaman kıyamet kopar ve kainat ölüme mahkum olur.

Kainattaki yazılım ve program hayatı netice vermekte

Hem hayat, iman-ı bilkader rüknüne bakıyor, remzen ispat eder. Çünkü madem hayat âlem-i şehadetin ziyasıdır ve istilâ ediyor; ve vücudun neticesi ve gayesidir; ve Hâlık-ı Kâinatın en câmi’ âyinesidir; ve faaliyet-i Rabbâniyenin en mükemmel enmuzeci ve fihristesidir, temsilde hata olmasın, bir nevi programı hükmündedir. (Sözler, s. 164)

Hayatın doğrudan bir program olduğunun ifade edilmesi geri planda mükemmel bir yazılımın çalıştığına işaret etmekte. Zaten bu programın canlı dünyaya yansımasını bu gün bilim keşfetmiş ve adına DNA ve gen demiş. DNA ise her şeyi ile mükemmel bir program ve mükemmel bir yazılımdır. Öylesine ince ve derin kotlama yapılmıştır ki DNA içinde, adeta içine kainatın tüm bilgisi depolanmış ve hayat ise o bilgilere göre cereyan etmektedir. DNA’daki kot ve yazılımın ise ancak yüzde on gibi az bir kısmı keşfedilebilmiş bu gün için. Daha sırlarla dolu %90 gibi bir kısmı keşfedilmeyi beklemektedir.

Zerreler ve atomlar bu programa göre hareket eder

Zerrelerden mürekkep bir parça toprak, herbir çiçekli ve meyveli nebâtâtın neşvünemâsına menşe olabilir bir kâseyi o zerreciklerden doldursan, bütün dünyadaki her nevi çiçek ve meyveli nebâtâtın tohumcukları ki, o tohumcuklar hayvânâtın nutfeleri gibi, ayrı ayrı şeyler değil-nutfeler bir su olduğu gibi, o tohumlar da karbon, azot, müvellidülmâ, müvellidülhumuzadan mürekkep-mahiyetçe birbirinin misli, keyfiyetçe birbirinden ayrı, yalnız kader kalemiyle, sırf mânevî olarak aslının programı tevdi edilmiş. İşte, o tohumları nöbetle o kâseye koysak, herbiri hârika cihâzâtıyla, eşkâl ve vaziyetiyle zuhur edeceğini, vuku bulmuş gibi inanırsın.(Sözler, s. 397)

Kainattaki hayat bir program olduğu gibi, hayata hizmet eden atomlar ve moleküller de yine bir program ve yazılım kotlarına göre hareket ederler. Bu gün kuantum fiziği bize atomların şuur sahibi olduğunu bildirmekte. İşte bu şuurlu cisimler adeta o yazılımın kotlarını okuyarak, ona göre harekete edip, ona göre hayata hizmet etmekteler. Kader kalemi ile tohumlar içindeki DNA üzerine yazılan kotlar ve program, zerrelerin ne kadar muntazam bir vazife gördüklerine dair en açık delildir. Zira DNA üzerindeki yazılar atomlar ve atom altı parçacıklar ile yazılmış. DNA başlı başına mucize bir yazılım ve programdır.

İnsan kainat programının küçük bir numunesi

Evet, insan bir çekirdeğe benzer. Nasıl ki o çekirdeğe kudretten mânevî ve ehemmiyetli cihazat ve kaderden ince ve kıymetli program verilmiş; tâ ki toprak altında çalışıp, tâ o dar âlemden çıkıp, geniş olan hava âlemine girip, Hâlıkından istidat lisanıyla bir ağaç olmasını isteyip, kendine lâyık bir kemâl bulsun. Eğer o çekirdek, sû-i mizacından dolayı, ona verilen cihâzât-ı mâneviyeyi toprak altında bazı mevadd-ı muzırrayı celbine sarf etse, o dar yerde, kısa bir zamanda, faidesiz tefessüh edip çürüyecektir. Eğer o çekirdek, o mânevî cihâzâtını, فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰى 1 ‘nın emr-i tekvînîsini imtisal edip hüsn-ü istimal etse, o dar âlemden çıkacak, meyvedar koca bir ağaç olmakla, küçücük cüz’î hakikati ve ruh-u mânevîsi büyük bir hakikat-i külliye suretini alacaktır. İşte, aynen onun gibi, insanın mahiyetine, kudretten ehemmiyetli cihazat ve kaderden kıymetli programlar tevdi edilmiş. Eğer insan, şu dar âlem-i arzîde, hayat-ı dünyeviye toprağı altında o cihâzât-ı mâneviyesini nefsin hevesâtına sarf etse; bozulan çekirdek gibi, bir cüz’î telezzüz için, kısa bir ömürde, dar bir yerde ve sıkıntılı bir halde çürüyüp tefessüh ederek, mes’uliyet-i mâneviyeyi bedbaht ruhuna yüklenecek, şu dünyadan göçüp gidecektir. (Sözler, s. 432)

Nasıl ki bir ağacın meyvesi ve meyve içindeki çekirdeği ağaca ait tüm program ve özellikleri ihtiva eder. O tohum da adeta ağacın küçük bir numunesi ve misalidir. Aynen öyle de, insan da kainat ağacının bir meyvesi hükmündedir. Kainat çapında yazılan yazılım ve program insanın mahiyetine de yazılmış. İnsanı büyütseniz koca bir kainat ve kainatı küçültseniz küçük bir insan olur. Yani kainat insandaki tüm duygu ve özelliklerin açılımıdır. İşte bu nokta-i nazardan bakılırsa kainatta ve insanda çalışan program ve yazılım aynıdır. Sadece çalışma sahalarının boyutları farklıdır. Bu da bir telefon ile devasa bir TV ekranında çalışan programın aynı olması gibi bir misali bize gösteriyor. Nitekim program bir yazılımdır. Yazılım nerede açılır ise orada işlev görür. Bu ister küçücük bir ekran olsun, isterse dünya yüzü kadar geniş bir ekran olsun fark etmez. İşte bir ölçüde hologram mahiyetinde olan bu ilahi yazılım, küçük bir insanın mahiyetinde çalıştığı gibi, koca kainat ölçeğinde de çalışmaya devam eder. Fark sadece kotların açıldığı mekanın boyutları ile ilgilidir.

İmam-ı Mübin ve kitab-ı mübin yazılımdan haber veriyor

Elhasıl, İmam-ı Mübîn, mazî ve müstakbelin ve âlem-i gaybın etrafında dal-budak salan şecere-i hilkatin bir programı, bir fihristesi hükmündedir. Şu mânâdaki “İmam-ı Mübîn” kader-i İlâhînin bir defteri, bir mecmua-i desâtiridir. O desâtirin imlâsıyla ve hükmüyle, zerrât, vücud-u eşyadaki hidemâtına ve harekâtına sevk edilir.Amma Kitab-ı Mübîn ise, âlem-i gaybdan ziyade âlem-i şehadete bakar. Yani, mazi ve müstakbelden ziyade zaman-ı hazıra nazar eder. Ve ilim ve emirden ziyade kudret ve irade-i İlâhiyenin bir ünvanı, bir defteri, bir kitabıdır. İmam-ı Mübîn kader defteri ise, Kitab-ı Mübîn kudret defteridir.(Sözler, s. 743)

İmam-ı Mübîn ve Kitab-ı Mübîn kavramları kainatta çalışan yazılım ve programın ana kayıt merkezleri hükmündedir. Merkezi kayıt sistemi ise Levh-i Mahfuzdur. Dini literatürde Levh-i mahfuz olarak ifade edilen kayıt merkezi günümüz tabiri ile devasa bir bilgisayara ve onun harddiskine benzetilebilir. Nasıl ki, bu gün bazı teknoloji şirketleri telefonlardaki tüm kayıtları bir merkeze kaydediyorlar. Benzer tarzda kainata vuku bulan her olay, her fiil ve her faaliyet de Levh-i Mahfuz denilen kayıt merkezinde kayıt altına alınmaktadır. Bu da kainatın geri planında, meleküt cephesinde mükemmel bir yazılım ve mükemmel bir programın çalıştığına işaret eder. İnsanlar Allah’ın faaliyetleri anlamak, kavrama ve idrak etmek istediklerinde, geliştirdikleri teknolojilere bakacaklar. Zira her bir teknoloji Allah’ın kainat ölçeğinde yaptığı iş ve faaliyetlerden haber vermektedir. Bilimler doğrudan İlahi Kudretin ve ilmin varlığına işaret eder.

İşte bu gün insanoğlu da Levh-i Mahfuzun bir örneğini taklit ederek faaliyet gösterdikleri sahalardaki her iş ve faaliyeti kayıt altına almaktalar. Bu da her bir faaliyetin bir program ve yazılıma göre çalıştığının işareti olmakta.

Kader denilen mesele tamamen yazılım ve programı gösterir

MUKADDEME: Her şey vücudundan evvel ve vücudundan sonra yazıldığını “ Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitapta yazılmıştır” gibi pek çok âyât-ı Kur’âniye tasrih ediyor. Ve şu kâinat denilen, kudretin Kur’ân-ı Kebîrinin âyâtı dahi, şu hükm-ü Kur’ânîyi, nizam ve mizan ve intizam ve tasvir ve tezyin ve imtiyaz gibi âyât-ı tekvîniyesiyle tasdik ediyor.

Evet, şu kâinat kitabının manzum mektubatı ve mevzun âyâtı şehadet eder ki, herşey yazılıdır. Amma, vücudundan evvel herşey mukadder ve yazılı olduğuna delil, bütün mebâdi ve çekirdekler ve mekadir ve suretler birer şahittir. (Sözler, s. 631)

Kader nazarı ile kainat bakıldığında her şeyin yazılmış olduğu mezkur ifadede veciz bir şekilde izah edilmekte. Kader aslında program demektir. Bir sinemadaki seyrettiğiniz film, nasıl ki, bütün film bir şerit yumağı üzerinde yazılıdır. Biz sadece ekrana yansıyan ışığa göre zaman içinde film makinesinden geçen levhalara bakarak o filmi seyrederiz. Onun gibi kainat denilen şu görünen alem de bir sinema ekranı gibidir. Bizler yine zaman içinde sıra sıra geçen levhalardan gözümüze yansıyan ışıklarla mevcut alemi seyrederiz. İşte sıra ile gözümüze gözüken levhalar öncesinde ve sonrasında bir kayıt merkezine kaydedilmektedir. Bu kayıtların arkasında ise yine mükemmel ilahi bir yazılım ve ilahi bir kot sistemi çalışmaktadır.

Kainat bir programdan yaratılmış

İşte, şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere mânâsında görünür. Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır. Şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflînin anâsır dalları, nebâtât ve eşcar yaprakları, hayvânât çiçekleri, insan meyveleri hükmünde görünür.

Sâni-i Zülcelâlin ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu, elbette şu şecere-i âzamda da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîmdir. Öyle ise, mukteza-yı hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem öyle bir çekirdek ki, âlem-i cismanîden başka, sair âlemlerin nümunesini ve esasatını câmi’ olsun. Çünkü, binler muhtelif âlemleri tazammun eden kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei, kuru bir madde olamaz.

Madem şu şecere-i kâinattan daha evvel, o neviden başka şecere yok. Öyle ise, ona menşe ve çekirdek hükmünde olan mânâ ve nur, elbette yine şecere-i kâinatta bir meyve libasının giydirilmesi, yine Hakîm isminin muktezasıdır. Çünkü çekirdek daima çıplak olamaz. Madem evvel-i fıtratta meyve libasını giymemiş. Elbette âhirde o libası giyecektir.

Madem o meyve insandır. Ve madem insan içinde, sabıkan ispat edildiği üzere, en meşhur meyve ve en muhteşem semere ve umumun nazar-ı dikkatini celb eden ve arzın nısfını ve beşerin humsunun nazarını kendine hasreden ve mehâsin-i mâneviyesiyle âlemi ya nazar-ı muhabbet veya hayretle kendine baktıran meyve ise, zât-ı Muhammediye aleyhissalâtü vesselâmdır. (Sözler, s. 788)

Günümüzde yaratılış teorisi olarak da bilinen Big Bang teorisi en hakikatli yönü ile bu ifadeler içinde izah edilmiş. İşte bu cümlelerde kainatın yaratılışındaki asıl çekirdeğin insan olduğu nazara verilmiş. Evet, kainat bir ağaç misali gibi olur ise onun çekirdeği insandır.

Günümüzde insanlar kainatı ve dünyayı araştırmak ve içindeki sırları öğrenmek için çok gayret ediyorlar. Peki bunun asıl sebebi nedir? Niçin bu kainatın her bir sırrı insan tarafından merak edilip araştırma konusu olmakta? İşte bu sorunun cevabı kainatın çekirdeğinde saklı. Zira insan kainatın çekirdeği. Bu nedenle merak ettiği şey bizzat kendisi. Yani insan kendi parçasını, kendi mahiyetini merak ettiği için şu görünen alemi ve ötesini araştırıyor. Araştırdığı şey, bilmek istediği gerçek kendi mahiyeti. Kendi küçük cismi içine konmuş hissiyat ve duyguların merkezleri ve dünyaya yansımaları. İşte bu nedenle insan ısrarla kainatı ve içindeki sırları öğrenmek istiyor. Çünkü asıl bilmek istediği şey kendisi.

Kainatta her şey yazılıdır

Veyahut inanacaksın ki, o zât-ı mübarek, öyle bir Zâtın memuru ve şakirdidir ki, her şey Onun nazarında ve tasarrufundadır. Ve bütün envâ-ı kâinat ve bütün zamanlar Onun taht-ı emrindedir. Defter-i kebirinde herşey yazılıdır; istediği zaman talebesine bildirir ve gösterir. Demek, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâm, Üstâd-ı Ezelîsinden ders alır, öyle ders verir.(Mektubat, s. 163)

Mezkur ifadede geçen “Defter-i kebirinde her şey yazılıdır” ifadesi doğrudan azim ve harika bir yazılıma ve kainatta çalışan büyük bir programa işaret ediyor. Bu da gösteriyor ki biz insanlar bir ilahi bir program içinde yaşıyoruz. Bunu günümüzde bazı ilim adamları “bir simülasyon içinde yaşıyoruz” diye tanımlıyorlar. Bu doğru. Ancak bu simülasyon ilahi bir program ve yazlımla tanzim edilmiş “ilahi bir simülasyondur.”

İnsan kainatın küçük bir numunesidir

Nasıl ki insan şu âlem-i kebirin bir misal-i musağğarıdır ve Fâtiha-i Şerife şu Kur’ân-ı Azîmüşşânın bir timsal-i münevveridir. Namaz dahi, bütün ibâdâtın envaını şamil bir fihriste-i nuraniyedir ve bütün esnâf-ı mahlûkatın elvân-ı ibadetlerine işaret eden bir harita-i kudsiyedir.(Sözler, s. 72)

İşte kainat çapında yazılan program insan gibi küçük bir cisme de yazılmış. İnsan ve kainat ilişkisi risale-i Nurda en çok işlenen konuların başında gelir. Ve mesele “bir ağaç ve meyvesi” bağlamında dikkat çekici bir bütünlük içinde izah edilir. Yani kainat insan ve diğer mahluklarla bir bütünlük içindedir, ayrılmaz ve parçalanamaz. İşte bu da yine kainatta çalışan programın mahiyet olarak bütünlüğüne ve benzerliğine işaret eder. Kainat büyük bir hologram ise o hologramın dünya yüzünde en az yaşayan sekiz milyar yansıması var demektir.

Sonuç

Bu kısa çalışmada yazılım mühendisliği ve yaratılış konusunda Risale Nurdaki bazı ifadeleri izah etmeye çalıştık. Buraya kadar naklettiğimiz ifadeler gösteriyor ki, şu gördüğümüz kainat arkasında mükemmel bir program ve harika bir yazılım çalışıyor. İnsan ve canlı dünyasında yazılan bu program ilim ve fen tarafından DNA ve gen teknolojisi olarak tarif ve teşhis edilmekte. Nasıl ki, insanda bir yazılım çalışıyor, kainat da insanın açılmış bir şekli olduğu için kainat arkasında da mükemmel bir ilahi yazılımın çalıştığını kolayca anlayabiliriz. Bu konuda Risale-i Nurda daha bir çok ifade geçmektedir. Biz buraya sadece çok zahir olan bazı ifadeleri aldık. Daha fazla bilgi için Risale-i Nurlara müracaat edilebilir. Bilhassa, “çekirdek, yazılı, misal-i musağğar, program” gibi kelimeler üzerinden aramalar yapılarak yazılımla ilgili konular hakkında daha derinlemesine araştırmalar yapılabilir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*