Risale-i Nur kendini korur!

Bir süredir, ‘Akla gelmeyenlerin başa geldiği süreç’ten geçiyoruz. Gerek siyasi ve gerek sosyal meselelerde kritik adımlar atılıyor ve belki de bu adımları atanlar da niçin böyle adımlar attığını bilmiyor.

Türkiye’yi idare edenler, itirazları dikkate almamakla ısrar etse de Risale-i Nur eserlerinin yayını noktasında çok ciddî yanlışlar yapılıyor. Yaklaşık 3 ay önce Risale-i Nur eserlerini basın yayınevlerine ‘bandrol’ verilmemeye başlandı. Bandrol; bir eserin, bir kitabın basıldıktan sonra satılabilmesi için kanunen alınması gereken ‘izin’ anlamındadır. Banrol alınmadan kitaplar satılamayacağına göre, basılması da engellenmiş oluyor.

Yeni Asya bu konunu en başından itibaren gündeminde tuttu ve yetkililerden bilgi almaya çalıştı. Maalesef, Türkiye’yi idare edenler bu konuda ser verdi, sır vermedi. Bu uygulamanın maksadı neydi? Nasıl bir çözüm ve çare düşünülüyordu? Israrlı yayınlara rağmen ikna edici bir açıklama yapılmadı. Onun yerine, kanunen yetkili olmayan kişeler uygulamayı savunma adına açıklama yaptılar. Elbette bu açıklamalar da tatmin edici değildi. Çünkü onlara göre “Bu mesele 15 günde halledilecek”ti ve bir problem yoktu.

Fiili duruma baktığımızda ‘kanunsuz yasak/ badrol vermeme uygulaması’ başlayalı 3 olmak üzere. Nerde kaldı 15 gündeki çözüm? Elbette bu yola çıkanlar kendilerine göre bir hesap ve bir plan yapmışlardır, ama bunu ‘gizli’ yürütmek doğru mudur? Yıllardan beri bu eserleri yayınlayanları dikkate almayan bir çözüm, çözüm olabilir mi?

“Bandrol meselesi çözüldü, çözülecek” derken asıl maksat anlaşıldı. Türkiye’yi idare edenler Risale-i Nur’un yayın haklarını devletin emrine vermeyi düşünmüşler. “Torba Kanun”a ilave edildiği ifade bir madde ile bundan sonra kimin Risale-i Nur eserlerini basacağına Kültür Bakanlığı karar verecekmiş.

Varsa, ilgili teklif/madde nasıl bir hal alacak ve Meclis’ten nasıl geçecek; bugün için bilemiyoruz ama böyle bir şeyin yapılması değil, düşünülmesi bile çok yanlış. Risale-i Nur’un inhisar altına alınması anlamına gelecek adımlara kim destek oluyorsa onun tokadını yer.

Bu adım, ifade etmeye bile gerek kalmayacak ölçüde yanlıştır, hatalıdır. Hiç kimse ve hele hiç bir Nur Talebesi buna taraftar olmamalıdır. Bu o kadar kesindir ki, ayrıca izaha ve iknaya ihtiyaç hissetmiyoruz. Ve şundan kesin olarak eminiz ki, Risale-i Nur, Kur’ân’ın malıdır ve onun muhafazası altındadır inşallah. Dolayısı ile atılmak istenen bu adımın yanlış olduğunu ifade ediyor, ama çok da endeşi etmiyoruz. Çünkü biz kendi ‘deve’lerimizi korumakla mükellefiz ve ‘Kâbe’nin bir sahibi olduğunu unutmuyoruz.

Şunu nasıl göremeyiz: Bugünkü iktidar ve bugünkü bakanlık güya Risale-i Nur’u korumuş olsa bile 20 yıl ya da 50 yıl sonra ya da 100 yıl sonra da koruyacağının garantisi var mıdır? Bunun hiç bir garantisi olmadığı ve “Burası Türkiye” olduğuna göre, nasıl böyle bir cinayete itiraz edilmez, aksine taraftar olunur?

Hiç kusura bakılmasın: Kesin yanlış olan bu adım, Meclis’de düzeltilmez ve böyle bir kanun çıkar ve uygulanmaya çalışılırsa Risale-i Nur’un asıl sahibinin tokatları beklensin. Risale-i Nur’a tuzak kuran kurduğu tuzağa düşer, hiç şüphemiz yok.

“Maksadımız Risale-i Nur’u orjinal halini muhafa etmektir” diyerek hiç kimse kendini kandırmaya çalışmasın. Bunun yolu Risale-i Nur’un basım hakkını ‘devlet’e vermek değildir. Hem Risale-i Nur, Kur’ân’ın malı olduğuna göre telaşa gerek yok. Tahrif edenler tokat yemiş, yer ve yiyecek. İyi niyet kılıfıyla Risale-i Nur’un yayınını engelleyenler de, yicecekleri tokatların şiddedini hesaplasın…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*