Belki siz gazetelerde onu “dâvet” olarak okudunuz. Şaron’un son dünya hadiseleri karşısındaki pozisyonu incelendiğinde, dâvetten öte bir feryadın İsrail’den yükseldiğini anlayacaksınız.
Amerikalı organizasyonların önünde yaptığı konuşmada Fransa’daki Yahudilerin büyük bir tehlike içinde olduğunu, mümkün olduğu kadar acele İsrail’e çekilmeleri gerektiğini söyleyen Şaron’a Chirac çok bozulmuş. Frankfurter Allegemeine Gazetesi, muhatabın yalnızca Fransa Yahudileri olmadıklarını, bütün dünya Yahudilerine bir çağrı olduğunu ifade ediyor. Geçen zamanlara kadar kafayı Stockholm ve Brüksel ile bozan Şaron’un Paris’e aniden yönelmesi, Fransız politikacılarını hem tedirgin etti ve hem de kızdırdı. Fransa’nın hem İsrailli ve hem de New Yorklu Yahudiler nezdindeki itibarı neden kaybolmuştu? Durup dururken Fransa’yı “antisemitist” niteleyen Şaron’un derdi neydi? Bu hadise uzun süre Avrupa’nın gündeminde kalacağa benziyor.
Şaron’un hesabı düz mantıkla anlaşılacak türden olmadığından, meselenin etrafını azıcık kazmanız gerekecek. 11 Eylül’de Almanya-Fransa ikilisine Irak konusunda çok güvenen Neo-Con’ların işini bildiğiniz gibi Chirac bozmuştu. Fransa’nın dik duruşu Almanya’ya cesaret vermiş ve dolayısıyla AB politikalarında Amerika’yı dünya kamuoyunda yalnızlaştıran bir hal ortaya çıkmıştı. Almanya’nın hassas konumundan dolayı fazla üzerlerine gidemeyen 11 Eylülcüler, işi Fransa’yı cezalandırma teşebbüsüne kadar götürdüler. Yahudi tehlikesine karşı Fransa’yı da yanına alan Almanya ile birlikte AB içinde hem New Yorklu’ların ve hem de İsrailli’lerin cinayetlerine karşı bir tepki adası oluştu. Daha ziyade Fransa’ya yakın duran Belçika ile uğraşan Şaron, hareketin kaynağına yöneldi. O güne kadar gizlemeye çalıştığı düşüncelerini, Amerikalı’ların önünde açıklaması, bize New Yorklu’ların kışkırtması gibi de gelebilir.
Amerika, İsrail vasıtasıyla AB’yi muhtemel bir Ortadoğu konferansının dışında tutmaya çalışıyor. AB’yi birkaç noktadan sıkıştırarak ric’ata mecbur etmeye çalışan ABD’li siyonistlere karşı, AB kurmayları geri adım atmayacaklarını söylüyorlar. Ortadoğu konferasına müdahil olabilen bir AB’ye, ister istemez Ortaasya yolu da açılacak. Bütün bu görünmeyen asıl kavga unsurlarının önünde göze çarpan “Yahudi Düşmanlığının” yalnızca basit bir maske olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bizdeki Kemalistlerin milleti “irtica” ile korkutmasına benzer bu korkutma ile hâlâ Avrupa’da “oyunların oynanması”, insanlık açısından üzüntü verici olduğunu belirtmekte fayda var. Bilhassa Almanya’da, Yahudi kökenli birisinin hatası mümkün olduğu kadar gizlendiği gibi, deşifreye kalkışan “antisemitistlikle” suçlanıyor ve işinden makamından alaşağı ediliyor. Fransa ve Belçika, Kuzey ülkeleri “siyonizm” meselesinde diğer Avrupa ülkelerinden daha rahat konuşuyorlar. Şaron evvela buralara yöneldi.
“Siyonist” kelimesini yazılarımda hemen hemen hiç kullanmamıştım. Doğrusu bu kelimeyi yersiz bir suçlama kabul ediyordum. Şaron’un beyanatı üzerine İsrail İçişleri Bakanı Abraham Pora’ın Reuter ajansına geçen sözleri beni ürküttü: “Bildiğiniz gibi İsrail siyonist bir devlettir. Biz Yahudilere mütemadiyen İsrail’e göçetmelerini tavsiye ediyoruz. Hem bu yeni bir şey değil.” Bir taraftan “Yahudi Düşmanlığından” şikâyet edeceksiniz, diğer yandan tüm dünya Yahudilerini Ortadoğuya çağırıp “Büyük İsrail Projesini” hayata geçirmeye çalışacaksınız. Proje’de, ABD’deki ırkdaş ve dindaşların vasıtasıyla Amerikan sermaye, ordu ve bilimini de kullanacaksınız. Kanaatimce Yahudi milletine yapılabilinecek en büyük kötülük bu olsa gerek. Avrupa’daki Yahudi cemaatlerinin mensuplarını biran önce bilgilendirip bu maceradan onları korumaları gerekir. Bu noktada Chirac’ın tepkisi yerindedir.
Bu tartışmalar başka bir hakikati de gün yüzüne çıkardı. Avrupa’daki başörtüsü tartışmalarını ateşleyenlerin başında Yahudiler geliyormuş. Açıkça Şaron, Avrupa’daki Müslümanların zamanla büyük bir tehlike oluşturduğunu, önüne geçilmesi gerektiğini açıklamış. Daha doğrusu, bizim Özdemir İnce’nin incece incelemeye çalıştığı Fransa’daki tartışmaların bir tarafını yasak taraftarı olan Yahudiler sarmış. Hem Fransa’da ve hem de Almanya’da Müslümanların hak ve hürriyetleri karşısında yer alan Yahudilerin bu tavrı, insanî gruplar tarafından bildiğiniz gibi protesto edildi. Gönül arzu ederdi ki, en çok zulme ve haksızlığa uğramış bir milletin çocukları, herkesten önce Müslümanların yardımına koşsalardı. Globalleşen ve şeffaflaşan dünyada, insanî değerlerin farklı standartlarda kullanımı tarihe karışırken, kuvvetin de geçici olduğunu unutmamak gerekiyor.
Benzer konuda makaleler:
- Antisemitist saldırılar ve Avrupa
- Şaron’dan sonra
- Neo-conların Avrupa seferi
- Muhammed Merah’tan Nikolai Sarkozy’e…
- Geçen haftalara bakış…
- Felâketlerden saadet doğacaktır
- İsrail Nereye?
- Garkad ağacı
- İsrail, işgalden geri dönmüyor
- Harîsin akibeti hüsrandır
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun