Siyaset, böyle bir tarafgirlik görmedi

Demokrasinin gereği olarak program ve tüzüğünü hazırlayıp milletin önüne koyan partilere, elbette teveccüh eden seçmen oy verecektir.

1946’da çok partili hayata geçildikten sonra cumhuriyetçiler ve demokratlar olarak bir seçmen kitlesi kendisini göstermiş oldu. Daha sonra Demokratların içinden sayısız partiler çıktı. Kimi daha çok milliyetçilik yapayım, kimi dindarlar bizimle belli olsun diye, kimi de içine Demokratları da alarak bir kaç eğilimli (ANAP), kimi de gömlek değiştirip Demokratların arazisine gecekondu yaparak siyaset arenasında boy gösterdiler, AKP gibi.

Onca seçime rağmen, 1960’dan sonra darbesiz 10 yılımız geçmedi neredeyse. Ve nedense darbeler, Demokratlara yapıldı hep. Bu millet, iradesiyle Sol’u iktidara getirmeyince vesayetçilerin iktidarına sahne oldu memleket. Darbelerle Demokratlar devre dışı bırakılarak vitrinde Demokrat kadrolarla iktidara geldiler.

Tek parti döneminde haksızlık ve zulümler, hürriyet isteyenlere yapıldığından, millet kabuğuna çekilmiş, muhalefet yapacak ne basın ne de parti olmadığından 46’ya kadar siyasetsizlik dönemine girilmişti. Çok partili hayattan sonra hem milleti müdafaa edecek Demokratlar çıkmış, hem de sağ basın kendini göstermeye başlamıştı. Yarım asır iki taraf ideoloji ve haklarını aradığı partilerle ve nisbeten hür basınla kendilerini ifade edecek zemini bulmuşlardı. Bu sebeple hangi iktidar gelirse gelsin yapılan icraatlar masaya yatırılıp aleyhte çok haber ve yazılarla (milletin haber alma hürriyetine fazla dokunulmadığı için) seçmen ilk sandıkta görülen yanlışları affetmeyip iktidarı alaşağı ederdi. (Entrikalar, Güneş Motel vekil transferleri ve darbelerle gidişler bahsimizden hariçtir.)

İKTİDAR GİDERSE DİN GİDER KORKUSU

Ancak 2000’lerden sonra AKP ile birlikte yavaş yavaş tek parti dönemine ve tek basına tekrar geçiş yapıldı. Böyle olunca kendin çal kendin oyna hesabı ne muhalefet ne eleştiri, kendini dev aynasında gören, dünyaya meydan okuyan, yaptıkları yanına kâr kalan icraatlar, seçmeni tarafından alkış aldı.

Memleketi uçuruma sürükleyen haksızlık, zulüm ve adaletsizliklere ciddî ikazlar yapan sayısı mahdut gazete ve sosyal medya ciddî oy erimesi yaptırsa da, kemik oyları teşkil eden özellikle dindar seçmen kulağını tıkadığı gibi, kutsalına dokunmuş refleksiyle gelen her “Kral çıplak” ikazını “düşman okları” olarak gördü.

Eskiden sağ-sol kalın çizgisinde sol cenah, sağ cenahı kendine değmeyen yılana dokunmadığı suçlaması yapardı. Tabiî o zaman komünistlik tehlikesi olduğundan bu eleştiriler dikkate alınmıyordu. Şimdi ise dindarın dindara yaptığı zulme bir kısım solcular “oh” dese de hakperest sosyal demokratlar ciddî yayınlar yaparak, hak namına duruş sergilediler. Ancak bizim dindar kesimden çıt yok. Zira kutsalına toz kondurmamak ve iktidarı kaybetmek refleksi onları; “İnkılâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi, beytü’l-ankebut gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur; taklittir, onu telâşa düşürttürür. Zira itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnız hükûmetin cebinden zannettiğinden; kalbini, aklını da hükûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar.” 1 cebanetine mazhar etti, özellikle de Ak Nurcuları. Âyet, hadîs ve Risale-i Nur’daki prensipleri dünyasından silip, hatırlatanı da sol ya da Haçlı cenahına attılar.

Nelere boyun eğmediler, nelere kudsî değerleri harcamadılar ki?

Cumhuriyet hükûmetleri boyunca yapılan cinayetler ve değerlerimizi bu kadar ayaklar altına alan icraatların toplamından fazla işler, 5/6 sene de yapılmasına rağmen hiçbir yanlışa merdane “evet biz destekledik, oy verdik, beraber yürüdük bu yollarda dedik ancak, bu kadarı fazla. Bunlar yapılmamalıydı, biz bunların zulmüne ortak olamayız” demeleri gerekirdi, fakat nafile. Bırakın bir yanlışa yanlış demeyi onu müdafaa etmek için her yolu denediler. Yok efendim eskiden de benzer işler yapılmış, bunlar dış dünyanın ya da öcü, teröristlerin propagandası deyip müdafaa ettiler.

Biz ise çok zulümleri, adalet arayışlarını bu köşede yazıp durduk. Yine de vicdanları bir gram yerinden oynamadı. Bu satırlar tarihe not düşmek ve yarın rûz-i mahşerde, “Hak için ne yaptınız ey kullarım” hitabında başımız yere eğilmemek, kalem ile cihad vazifemizi yapmak, Nurculuk dâvâsında dost kapısından içeri girebilmek için yazıyoruz, yazacağız inşaallah.

Dipnot:

1. Münâzarât.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*