TC’nin ilk sefil cinayetinin 61. senesi

Geçen Salı günkü makalemizde rahmetli Adnan Menderes ile olan muhaveremizden, diyaloğumuzdan bahsetmiştik.

Bu günden tam altmış bir sene evvel, onun, alçak sefiller tarafından zulmen şehid edilmesinin, sene-i devriyesi. Hem de Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk ve tek bir alçaklık, hunharlıkla yapılan bir cinayet. TC’nin Başbakanını asma cinâyeti. Milletin iradesi ile onun helâl reyleriyle iktidara gelen Menderes’i, milletin iradesi dışında, millete rağmen, haram yollarla iktidarı gasbedenler tarafından yapılmıştı, bu cinâyet.

“İslâm kahramanı Adnan Menderes”… Bu sözler, zamanın Bediine ait. O, durduk yerde böyle bir hitabı kullanıp, böyle bir unvanı vermemiştir elbette. Ve böyle bir unvanı da kolay kolay herkese de vermezdi her hâlde. Menderes rahmetlinin, şeâir-i İslâmiyenin en âzamlarından, büyüklerinden olan ezan-ı Muhammedî’nin (asm), on üç asır boyunca okunan aslından inhirâf ettirilip, saçma-sapan bir şekilde değiştiren tağutların elinden kurtarmasından dolayı bu unvanı vermişti. Ama aynı zamanda Menderes’in demokratlığı, hürriyetperverliği, hak ve adaletperestliği gibi sıfatları da bu unvanı almasına hak kazanmıştı.

Menderes ve DP iktidara gelince, millet coşmuştu. Bir sel gibi bendini çiğneyip aşmıştı.

Rahmetli Demokrat babam anlatırdı. “Oğlum, biz o günleri öyle sevinçle karşıladık ki, daha kesilen kurbanlar, adaklar, oruçlar… O zamanlar, partilerin ‘bucak teşkilâtları’ vardı. Biz hemen kolları sıvadık, Menderes’e destek yaptık, güç verdik. İsmet Sezgin ve bazı arkadaşlarla, ‘Yenişehir bucak teşkilâtını tesis ettik.’ (Ankara’da, şu andaki Kızılay ve Sıhhiye’nin eski ismi öyleydi) canla-başla çalıştık.”

Evet, rahmetli canla başla çalışmıştı, ama ihlâsla, hiçbir menfaat beklemeden.

İhtilâlden sonra, Menderes’in başına gelenlere, rahmetli annem de babam da çok üzülür, ağlarlar ve devamlı da müsebbiblere, elebaşlarına bedduâ ederlerdi. O senelerde TV yoktu. Babam, radyonun başından ayrılmıyordu. Devamlı haberleri dinliyor, Menderes’ten gelecek iyi bir haberin müjdesini bekliyordu. Ama durum hiç iyi değildi, gittikçe kötüye gidiyordu. Ne kadar çakal, kurt, canavar, kan içiciler varsa haince, alçakça muamelelerle Menderes ve arkadaşlarına zulmün en daniskasını yapıyorlardı.

Tabiî babamın, annemin bu hâllerine, biz de çocuk aklımızla müteessir oluyor, üzülüyorduk. Babamın, annemin yüzlerine bakıyor, onların üzüntüsünü anlamaya çalışıyordum.

Mahallemizde Rabia isminde bir teyze vardı. Kendisi askeriyede çalışıyor, her akşam servis olarak kullanılan cemse ile evine geliyordu. İhtilâlden sonra, mahallelinin artık bir nev’î müjde verecek bir haber kaynağı olarak görülüyor, mahalleli ona “Ne oldu, ne olacak, Menderes’ten bir haber var mı?” gibi sorular soruyorlardı.

Ama yok! Yamulmuş, insanlıktan nasibini almamış, şekli bozularak yap yassı hâle gelmiş “Yassıada” katillerince, Menderes ve iki arkadaşı, bir buçuk sene kadar süren bir zulüm, işkence ve hunharlıktan sonra, idama mahkûm edilmiş, daha doğrusu o isim altında katledilmeleri kararlaştırılmıştı. Babamın başından aşağı sanki bir kazan kaynar su dökülmüştü. Fakat babamın dikkatini çeken bir şey vardı. İdamı istenmesine rağmen, Celâl Bayar’ın affedilmesi babamın çok dikkatini çekmiş ve şöyle bir yorum yapmıştı. “Seneler evvel, Atatürk-İnönü çekişmesinde, Atatürk onu idam edecekti. Fakat Bayar araya girerek, İnönü’yü idamdan kurtarmıştı. İşte şimdi de İnönü, ona diyet borcunu ödeyip, Bayar’ı idamdan kurtardı” diyordu. Tabiî, babam Bayar asılsaydı sevinecek değildi veya “niye asılmadı?” diye de üzülmüyordu, ama işte bu şekilde bir yorumla da işin garabetine temas ediyordu.

Ve üçlü katliâmın günü kararlaştırılmış, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül günü, Adnan Menderes ise bir gün sonra 17 Eylül 1961 günü katledilmişlerdi. Menderes’in son anındaki sözleri çok manidardı. Orijinal metindeki ifade şöyleydi: “Sizlere dargın değilim, sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde, deyiniz ki ‘Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için müteşekkirdir.’ İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi silâhların gölgesinde yaşayan kahraman efendinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde, sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaksınız. Ama şimdi milletle el ele verecek Adnan Menderes’in ölümü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Amma buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir“ ve idamdan evvelki son sözü “Allah, millete zeval vermesin” oldu.

Evet, millet Menderes’in asılmasına hiç inanmıyordu, inanamıyordu. Hattâ, mahallemizdeki büyüklerden şöyle rivayetler duyuyordum: “Menderes ölmemiş, Meclisin oradaki sığınaklarda (o zamanki mahallemiz olan Ankara Kalesi’nin altından başlayıp, eski meclise kadar uzanan bir dehliz) saklanıyormuş.” Gerçekten de, Menderes ölmemiş, şehid olmuştu. Şehidler ölür müydü?

Onun ismini ölümsüzleştirmek isteyen millet, çocuklarına; “Adnan-Menderes” gibi isimler koyuyordu. İdamdan dokuz ay sonra doğan en küçük erkek kardeşime de babam “Eyub Adnan” ismini vermişti. İsmin mahiyetini  soranlara şöyle derdi: “Rahmetli, İstanbul’a her gidişinde, evvelâ Eyub Sultanı ziyâret eder, sonra işlerine bakardı. Onun için öyle isim koydum.” Ama nüfus memuru hıyanet etmişti. Nüfus cüzdanı çıktığında, babam bir bakıyor, isim hanesinde “Eyub ADLAN” yazıyor. Hem onlara, o ihtilâl hengâmesinde korkmadan, kızıyor, bağırıyor, çağırıyor hem de daha sonra mahkeme kararıyla ismi tekrar değiştirip “ADNAN” yaptırıyor.

Evet; Allah, vatan, millet, ezan için şehid edilen Menderes’in son cümlelerindeki şu sözler, Yassıada katillerinin kulaklarından hiç gitmiyor, onları kahrediyordu: “Şimdi milletle el ele verecek, Adnan Menderes’in ölümü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.” İşte bu söz onları kıyamete kadar kovalayacaktır. Ve öyle de oldu. Kısa bir müddet sonra, aziz milletimiz, DP’nin devamı olan AP’yi  iktidara getirdi.

Bu cinayeti işleyenlerin çoğu öldü, isimleri bile unutuldu.

Ama yaptıkları zulmün, cinayetlerin hesabını da Cenab-ı Hak onlara soruyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*