Saat 2’yi beş geçe öldü Dolmabahçe’de…

Evet, seksen beş senedir aynı teraneyi dinliyoruz. “saat dokuzu beş geçe…” diye, bunca senedir, millete dayatma ile zorla, bir kanun mecburiyeti olmadan, tam bir “cebr-i keyfî-i küfrîye “ ile milleti ayakta dikiltip, yas tutturuyorlar, yuğ yapıyorlar.

İlkokula giden bir çocukken, Ankara’nın, altmış küsûr sene önceki, o eski, insanın içine işleyen Kasım ayı soğuklarında, bir de, montumuzu filân giydirmeden bahçeye çıkartırlar, o zaman giydiğimiz siyah önlük ve beyaz yaka takımından, yakayı da çıkarttırırlar, siyah önlükle tam bir yas havası yaptırırlardı.

Soğuk içimize işler, daha 7-8 yaşında çocuğuz, zaten canımız sıkılır. Bir de üstüne üstlük, hiç ses çıkartmadan siren sesi ile beraber ortalığı kaplayan sessizliği, bir muzib çocuğun gülmesiyle, birçoğumuza sirayet eden bu gülme kriziyle merasim devam ederdi.

Bununla alâkalı çok yazanlar oldu. Biz de, birkaç makale yazdık. Rahmetli annemin, o zaman ilk mekteb 3. Sınıfı okuduğu Ankara kalesinin saat kulesi yanındaki “Yeni hayat ilkokulu ”ndan, nasıl da okulu tatil edip, “çocuklar, babanız öldü! Haydi, evlerinize!” diye evlerine yollanıp, gerçekten de, babasının (dedemin) öldüğünü zannederek, ağlaya, ağlaya eve geldiğini yazmıştım.

Birçok kişinin ifadesiyle, M.Kemal’in, gece yarısı öldüğü anlatılır. Hattâ Engin Ardıç bir makalesinde “gece 2 de öldü. Baksanıza ‘doktor, doktor kalksana, lâmbaları yaksana!’ diyorlar. Saat 9 u 5 geçe lâmba mı yanarmış?” diye, bunu ifade etmişti.

Ama Kemalist sahtekârlar, bu saat 9’u 5 geçeyi, öyle güzel ayarlamışlar ki, o zamanlar, memurların mesâisi, sabah 9 da başlarmış. Tam mesaiye başlamadan, eşyalarını masaya bırakıp, hemen dışarıya ağlama duvarına çıkarlardı. Yoksa gece 2’yi 5 geçe, kimi yatağından kaldırıp getireceklerdi?

Eskiden, komünizm zamanında belki böyle bir şey: “Lenin, Stalin, Mao, Che Guavere” gibi kimselere yapılıyordu. Ama şimdi, balta girmemiş kabileleri bilmem de, başka bir yerde, böyle bir şeyin yapıldığını sanmıyorum.

Haaa. Bunları yapan kimler? Kemalistler. Yahu kardeşim, sen ister tap, ister önünde yat, bizi alâkadar etmez. Ama millete de bunu zorla dayatmayın! Ve bunların sayısı da, toplasan, nüfusun yüzde biri bile etmez. Ama velvelecilikte, üstlerine yoktur. Hani, 3 liralık yumurta yapıp da, “gıt gıt gıdakkk!” diye yedi mahalleyi ayağa kaldıran tavuk misâli… Ama 500 liralık süt veren bir ineğin sessizliği gibi de, karşılarında ses çıkarmayan, kahir bir ekseriyet var.

Akıl ve mantıkla hareket edip, dünyayı kendimize güldürmeden, bu saçmalılardan vaz geçmeliyiz! Hem M: Kemal ne diyordu? “”Benim naçiz (değersiz, kıymetsiz) vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır (devamlı yaşayacaktır).”” Eeee… bunu dinleyinsene… Hani siz Atatürkçü idiniz…

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Osman abimize tebrikler. yine, bir hakikati çok güzel açıklamış. Hakaret yok, küfür yok. olduğu gibi vasfetmiş.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*