800 yıllık barışın ülkesi

Türkiye’de İsviçre denildiğinde akla gelen ilk şey refah olmalı… Küçük kıt’anın merkezindeki bu küçük devletin refaha nasıl ulaştığını fazlaca bilmeyiz… Alplerin kucağına oturduğundan mı, yoksa Avrupa’nın büyük halklarının kesiştiği coğrafyada olduğundan mı, çok bilinmeyen sebeplerden dolayı, İsviçre’nin hürriyet ve bağımsızlığını savaşsızca sekizyüz senedir koruduğunu, bu ülkenin tarihini okuyanlar yakından görürler.

Mesih’in doğumundan 1200 sene sonra bu coğrafyada, büyük bir ihtimalle Endülüs ve Sicilya medeniyetlerinden istifade edenlerin başlattıkları hürriyet mücadelesine, Avrupa’nın diğer taraflarında pek rastlanılmıyor. Belli bir süre burayı idare eden Habsburg’lular Hanedanı vergileri haksızca arttırınca, İsviçre ahalisi karşı çıkar. Hanedan üzerlerine ordu gönderince de, köylüler kazma, kürek ve baltalarıyla orduyu mağlûp ederler. Hürriyet mücadelesinin pekiştirdiği İsviçreliler, İkinci Orduyu da mağlûp edince bağımsızlıklarını ilân etmişler. Osmanlı ile yaşıt bu devletin bugüne kadar Avrupa´nın herc ü mercinden azade kalması fevkalâde ilginçtir.

İLME DAYALI DEVLET…

Dışarıdan gelenlerin diğer bazı Avrupa devletlerine nazaran daha mütevazi gördüğü İsviçre’yi yakından incelediğinizde; sanayideki yüksek başarısının ziraat ve ticarette de geçerli olduğunu göreceklerdir. Köylerini, ekili ziraat arazilerini ve hayvancılığını takip ettiğinizde, dev sanayi ve teknolojiyi unutursunuz. Ekilmemiş bir karış toprağını ve taş duvarlarla eğimi düzeltilmemiş bahçesini zor bulabileceğiniz bu güzel coğrafyanın her karesinde demokrasi ile ilmi kolkola görebiliyorsunuz.
Kurallar ülkesi İsviçre’nin polisi, kanunların sıkı takipçisi olarak karşınıza çıkıyor. Ülkeye giriş ve çıkışlardan, mahalledeki komşuyu rahatsız eden kişiye kadar. Uzun süreden beri ülkede yaşamış olsanız da, vatandaşlığınıza komşularınız ve o beldede sizi tanıyarak takip edenlerin şehadetleri yol açabiliyor. Kuralsızlıklar, devletin kesesine göz dikilerek yapılan tembellikler ve ferdî teşebbüssüzlükler; hanenize hep negatif olarak yazılıyor, burada…

İsviçreli toprağını çok seviyor ve oldukça bağlı. Her türlü imkân olduğu halde geniş otoyollarına, yüksek binalara ve beton yapılaşmalara rastlayamıyorsunuz. İlim ve teknoloji ile inşa edilen otoyolların altında muhkem duvarlar ve geniş kanallar, ülkedeki yüksek yağışlardan alt yapıyı koruyor. Seyirde yolcuyu rahatsız edebilecek en küçük sarsıntıya maruz kalmadığınızda, İsviçre´lilerin inşadaki maharetlerini daha çok hissediyorsunuz.

Makina, ilâç ve saat sanayilerinde İsviçre hâlâ iddialı. Japonya saat saltanatını ellerinden alamamış. Gelir düzeyi yüksek olunca, fiyatlar da paralel yürüyor. Oturabilinir güzel bir evin kirası binbeşyüz Frank civarında… Ülkeyi ithalatın çöplüğü haline getirmeme hususunda fevkalâde dikkatli davranıyorlar. Ücretlerin yüksek olması, asgarî ücreti de yüksek tutturmuş. Almanya’nın yirmi sene önceki sosyal devlet anlayışını şimdilik İsviçre devam ettiriyor, gibi… Zaten ülkenin çoğu Almanca konuştuğu gibi, Alman çizgisinin buradaki üstünlüğü de nazardan kaçmıyor.

RIZIK ALLAH´TANDIR…

İsviçre’nin geleneksel Hıristiyanlığa olan bağlılığını bu defa biraz daha net gördüm. Çoğunluğu katolik olan bu Alpler ülkesinin aynı zamanda reformist Juhannes Calvin’in de vatanı olduğunu unutmamak gerekiyor. Binbeşyüz yıllarında Cenevre´de kurduğu “dine dayalı devleti” ile meşhurdur, Calvin. Tarih ve geleneğin birbirlerine sıkıca bağladığı İsviçre’nin yerleşim yerlerinin bazılarında dinî kimlikler şehirlerin girişlerine de yazılmıştır. Orada tarih, gelenek ve dine aykırı hareket edenler hoş görülmezler, elbette… “Dürüstlük” mefhumu burada demokrasi ile konulan “kurallara” uymakla paralel anlaşılır. Sembolik de olsa; satıcısı olmayan dükkânlardaki alış verişler hâlâ rağbette… Tüccar kumbarayı, fiyat listesini ve teraziyi bilhassa gıda ürünleriyle doldurduğu dükkânda müşteri ile başbaşa bırakmıştır. Kendisi seçen, tartan ve parasını kumbaraya koyan müşteri, bu ahlâk ve gelenekten lezzet almıyor da değil…

Yahudîlerin şehir merkezlerinde, kendilerine ait mahallelerde yaşadıkları İsviçre´deki ekonomik ve siyasî ağırlıkları herkesin bildiği bir realite… Müslümanlara karşı zaman zaman tahrik ettikleri efkâr-ı ammede bilhassa bankacılık ve medyadaki tesirlerinden dolayı bugün için Hıristiyanlar fazla ses çıkarmıyorlar… Buraya işçi olarak gelmiş olan Müslümanların da yüzde dört veya beş civarında olduğu söyleniyor. Çoğunluğunun Balkan kökenlilerin oluşturduğu Müslümanların “doğru İslâmiyetten” mahrumca yetişmiş olmaları ve burada da yeterli dinî eğitimi alacak alt yapıya sahip olmamaları; hem Hıristiyan – Müslüman ittifağını zayıflatmış ve hem de topluma Müslümanları “ahlâkî sorunlu” olarak lanse etmiş durumda… Fakat burada doğmuş ve İsviçre okullarından mezun olmuş genç neslin gayretleriyle bu problemin aşılacağını umuyoruz.

İsviçre Frangının üzerindeki “Errizku Alallah” kudsî tabiri dikkatimizi en çok çeken bir husus oldu. Bu güzel ibareyi Türk parasının üzerinde hayâl ettim. Ülkemdeki Kemalizm tahribatlarıyla yere serilen bin senelik tarih ve kültürü düşündüğümde, Süleyman Nazif gibi gurbetteki güzellikler karşısında hüzünlendim, durdum.

RİSALE-İ NUR İSVİÇRE’DE…

Risale-i Nur’un İsviçre’deki tarihçesi Almanya kadar eski değil. Enver Paşa’nın yardımıyla Genelkurmay matbaasında basılan İşarat’ül İ’caz’ın Almanya’ya gelişi 1918´dir. Abdulmuhsin Alkonavî’nin Berlin Üniversitesinde faaliyetlerine başlaması ise 1954´lere dayanıyor. İsviçre’de tüccar ve talebe gayretleriyle başlayan faaliyetlerin 1970’li yıllara dayandığını zannediyoruz. Hasan Taner Hatipoğlu gibi ilim tahsili için İsviçre’ye gelenler; Tahsin Gümüş ve Ali Aydın gibi rızıklarını burada kazananlar´dan önce de nurları bu küçük coğrafya’da neşredenler mutlaka vardı. Bu vesile ile ahirete gidenlere rahmet, ahir ömürlerini yaşayanlara Rabbimizden sıhhat ve afiyet diliyoruz.

Bu şirin ülkeye talebe ve işçi olarak gelmişlerin ektikleri NUR tohumlarının bu kadar kısa sürede neşv ü nema bulacaklarını onlar da hayâl edememişlerdir. Fakat İsviçre’nin büyük merkezlerinde; bilhassa Zürih, Aarau, Schaffhausen ve Bern gibi şehirlerindeki Risale-i Nur dersleri, İsviçre’nin de Almanya´dan geri kalmamaya azimli olduğunu gösteriyor. Hele Avrupa Nur Cemaatiyle Schaffhausen’de gerçekleştirdikleri Bedîüzzaman’ı anma toplantısıyla da bu husus adeta dünyaya ilân edildi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*