Bayramlar bayram içinde…

Avrupa’da Mesih’in doğumuna sevinmek…

İyi ki doğdun Ey Mesih, demek… Hıristiyanların en büyük bayramı. Dindarları bu bayramı “yılbaşı şenliğinden” itina ile ayırıyorlar. Bizdeki mübârek üç aylara uydurulmuş bir ciheti de var bu bayram sürecinin… Üç ay önceden başlamasalar da “Advent Mumlarını” tam altı hafta önceden yakmaya başlıyorlar. Nereden çıktığını, hikmetini ve delilini hiç, ama hiç aramıyor ve sormuyorum. Manevî düşünceler, manen temizlenmeler ve günümüz insanlarının çoğunun inandığı bir Peygamberin mevlidine maddeten ve manen hazırlanmaları, elbette hoşumuza gidiyor. Allah’ı inkâr, sefaheti terviç, ahlâksızlığı teşvik, insanı insana yabanî kılan ve tüketimi kutsallaştıran insanların yanında öyle veya böyle Hz. Mesih’e inananlar, temel insanî prensiplere bağlı yaşamaya çalışanlar, aile hayatını benimseyenler ve Müslümanlar gibi tüketim canavarından kaçan Hıristiyanlar öyle samimî ve sevimli kalıyorlar ki…

Belki de bu duygudan birçok Müslüman aile Hıristiyan komşularının bayramlarını yürekten kutluyor. Kur’ân’daki Âl-i İmran ve Hz. Meryem kıssalarıyla komşularıyla bayram sevinçlerini paylaşıyorlar. Katolik Kilisesinin önde gelen teologlarından Josef Kuschel, Kur’ân’daki Mesih’in mu’cizevî hikâyesini kitaplaştırınca Hıristiyan komşular haklı olarak Müslüman komşularından “bayram tebriği” beklemeye başladılar.

Mesih’in doğumu aşikâr ve ağırbaşlı bir coşku ile kutlanıyor. Aylar önce başlayan bayram hazırlığı 24 Aralık akşamının gün batımında zirveye erişir. “Mukaddes akşam” dedikleri bu vakit, Mesih’in Nasara’da dünyaya geldiği zaman sayılıyor. Kur’ân’daki Mesih, belli ki bazı uydurma menkıbeleri sonlandıracak. Hayâlî figürler, mekânlar ve tasvirler Meryem Sûresi hakikatiyle yer değiştirecek. Teologların “Legende” dedikleri seviyeyi aşmayan söylentileri ahaliye izahta papazlar da zorlanıyorlardı. Mu’cizevî doğumu izahta Hıristiyan ruhanîleri artık arkalarını çok sağlam dayanaklara yaslamış durumdalar… Olgunluk, temizlik, güzellik ve insanî ahlâka yaraşırcasına kutlanan bu bayramın içine Avrupa, Amerika ve Avustralya’daki Müslümanlar da bayramlarını gizlemişler.

Deccaliyetin tetiklediği tüketim toplumundaki insanlarımızın hayat temposunu az çok tahmin edersiniz. Başdöndürücü bir sür’atle seyreden hayatın Aralık’ın 22’sinden sonra yavaşlaması, dışarıdan gelenleri hayrete düşürebilir. Önce trafikte azalma başlar, sonra yavaştan yavaştan mağazaların, işyerlerinin yazılı tatil anonslarını görürsünüz. Birçok serbest meslek sahibi o mutad anonsu sabit telefonlarına bağlamışlardır. İşyerinin ne zaman açılacağını anonslar anlaşılır ifadelerle bildirirler. Okulların bayram tatiline girişi mahalleyi şenlendirirken sokak sessizliğe doğru yürür. Alman devletinin nizamnamesi kadar halkının prensiplerine duyarlılığı da her yerde dikkati çeker. Bizdeki gibi zabıtadan kaçak, köşe bucak kepenk açma hastalığına şimdilik rastlamıyoruz. Hıristiyan Almanlar bayramın hakkını veriyorlar. Amerika ve Asya’yı perişan eden tüketim canavarlarına henüz vurulacak kalın zincirleri var Avrupa’nın.

İnsanların işten, sokaktan ve eğlence yerlerinden el etek çektikleri bu diyarda, Müslümanlar da muhabbet ve hasret bayramlarını kutluyorlar. Viyana’dan Londra’ya Türkiyeli Müslümanların bayram vesilesiyle birbirlerini ziyaretleri, neredeyse gelenekselleşti.

Dinî cemaatlerin şu on beş günlük tatilden istifade ile organize ettikleri programlar da, Mesih’in doğumunda gizlenmiş bir başka bayram olsa gerek. Camilerin tıklım tıklım dolduğu bu zamanlardaki mescitlerin en büyük neşesini çocuklar oluşturuyorlar. Cıvıl cıvıl Kur’ân ve iman dersleri ve kültürlerini öğrenen bu masumların teşkil ettiği manzaradan hocaları da en az anne babaları kadar zevk alıyor.

Açık dinsizlikle ortaya çıkmış semavî din düşmanlarına karşı programlanmamış ve organize olmamış Nasara-Müslüman ittifakının şu ülkede ne mânâya geldiğini bilemeyenler, elbette şu satırlara dudak bükeceklerdir. Geleneksel prensipleri ve kültürel dindarlıkları dehşetli dinsizlerce tahrip edilmiş kilisenin dört gözle Müslümanları takip ettiğini ve Hz. Muhammed’in (a.s.m.) şeriatını araştırdığını varsın birileri inkâr ededursunlar. II. Dünya Savaşında maddeten bombalanmış Avrupa’ya karşı, günümüzdeki Avrupa’nın daha dehşetli bir manevî bombardımanın altında olduğunu hakikî İsevîler Müslümanlardan daha net tesbit etmiş durumdalar. Zaten yansımalarını ekonomide, ailede, perişan olmuş sokakta ve çalışma azimlerini yitirmiş işyerlerinde herkes birbirine gösterip duruyor. Tüm bu tahribatları durdurmaya, dehşetli düşmanı gerisin geriye püskürtmeye ve cemiyetin yürek yakan yaralarını sarmaya ancak Kur’ân’ın ve Kur’ân’a tâbi olmuş hakikî dindarların muvaffak olacaklarına Müslümanların yanı sıra Hıristiyanlar da inanıyorlar. Bayramları, ferecleri ve zaferleri koynuna saklayarak Avrupa’yı selâmlayan bir bayrama siz de “Aleyküm selâm ve aleyke saade!” demez misiniz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*