Cumhurbaşkanı seçimi değil, Türkiyenin demokrasi mücadelesi…

Hikmet, mantık ve ilimden yoksun siyasî anlayışın felç ettiği kitlelerdeki kaos düşündürücü. Cumhurbaşkanı olmaya çalışan Erdoğan’a fetva, slogan ve destek getirenlerin perişan halleri, elbette ki aklın sınırlarını zorluyor.

AKP’yi Bediüzzaman Hazretlerinin zamanındaki DP’nin yerine ikame edecek kadar bilgi ve mantıktan yoksun insanları görünce, millete Katar üzerinden verilmiş hipnozun dozu karşısında dehşete düşüyoruz. “Halkçıları bu millet iktidar yapmayacaktır” sözünü hüccet gösterenler, Üstadın karşı olduğu Kemalist zihniyetin tam on iki senedir, siyasal İslâm kisvesiyle dolaylı iktidarı yaşadıklarını, elbette anlayamazlar. Asıl sıkıntı ihtilâl mahsulü bir sürecin demokrasi ile karıştırılması olmalı. Zavallı millete “iktidar ve hükümet” seçimi gibi takdim edilen cumhurbaşkanlığı seçiminin manasını da anlamak kabil değil. AKP ve Erdoğan cephesinden bu seçime baktığınızda var olma-yok olma mücadelesinde olduğunu görüyorsunuz. Hadiseye demokrasi, temel haklar, ülkenin bütünlüğü ve barış noktasında baktığınızda da bu seçimin “hürriyetler ve demokrasi” mücadelesi olduğunu az çok hissedebiliyorsunuz.

AKP’nin bir siyasî partiden ziyade bir proje olduğunu okuyucularımız bilirler. Babası 12 Eylül ve annesi 28 Şubat olan bu oluşumun, bin sene devam edecek denilen bir sürecin parçası olduğunu ispata her zaman hazırız. 28 Şubatçı Kemalistlerin güçleri bu projeye tek başına yetmeyince sivilleşerek ihaleye ABD’deki Troçkistleri asıl yüklenici aldıklarını biliyoruz. Bu husus AKP’nin kuruluş sürecinde delilleriyle yazılıdır. En iyi bilenlerin başında da Çevik Bir ve Büyükanıt gibi paşalar gelse de bizzat Tayyip Bey’in yazışmaları ve görüşmeleri de hadiseyi ispat eder.

AKP, ANAP’IN DA DEVAMIDIR…

Tarih tekerrür ediyor. Turgut Özal, 12 Eylül’de gasp edilen siyasi hakların verilmemesi için yollara düşmüştü. Generallerle kol kola demokrasi ve temel haklara karşı mücadele veriyordu. O günkü muhalefet Özal’a karşı bir cephede toplanarak darbecilere güzel bir tokat atmıştı.

Arz ettiğimiz üzere tarih tekerrür ediyor. Dün daha çok dâhildeki Kemalistlerle boğuşan millet iradesi, bugün siyasal İslâmcı kadrolardan oluşmuş, neocon ve neoliberallerin de maddî desteğini almış AKP ile mücadele ediyor. 12 Eylül ve 28 Şubat ile ayaklarına ve ellerine geçirilen zincirlerden kurtulmaya çalışıyor. Önemli olan, bu millî ruhun havuz medyasından pompalanan dehşetli hipnozdan fazla etkilenmemesi… Zira bu defa Türkiye uluslar arası cereyanların da müdahil olduğu bir konsorsiyumla karşı karşıya… Neokapitalistlerin bu seçime verdiği önemi merak edenler, Londra ve New York medyasına azıcık bakabilirler. Bu arada meşhur Selânikliler hanedanının ince duruşu ile Türkiye masonlarının AKP’ye konrollü desteklerini de gözardı etmememiz lâzım..

HALK PARTİSİYLE YAN YANA OLMAK MI?

Evet, tarih tekerrür ediyor.. 12 Eylül cuntasının Kemalist anayasa ile birlikte bu milletin başına geçirildiği seçimi yaşamayanlar 1983’ü arşivlerinde arasınlar. O zaman da Yeni Asya bazı sol gruplarla birlikte Evren’e ve anayasaya hayır demişti. Bugün de durum aynı değil mi? Özal’dan Erbakan’ın çırağına değişen birşey olmamış gibi… Özal dindardı, paşalar okullarda din dersini mecburi etmişlerdi, liberal ekonomi ile otuz senelik bir sıçrama yapmıştı, deniliyordu o günlerde. Fakat Yeni Asya bu kandırmacaya inanmadı ve ihtilâlin karşısında durdu. Nur Talebeleri 1987’de (Fırıncı ve Birinci Ağabeyler de dâhil) mavi gömlekler giyerek sandığa gitmiş ve siyasî hakların iadesini istemişlerdi. Erdal İnönü, Bülent Ecevit ve Deniz Baykal’la aynı safta yasaklara karşı mücadele verilmişti. Demokrasi, temel haklar ve kaybolan hürriyetler istenmişti. O gün de tarikat, cemaat ve Nur cemaati menşeli yüze yakın milletvekili vardı ANAP’ın saflarında. Günümüzde mantıksızca bilgiden yoksun yapılan benzetmeler ve yakıştırmalar o gün de yapılmıştı. Fakat o günlerde sosyal medya bu denli tesirli değildi. Meseleler cami tuvaletlerinin kapılarına yazılır gibi sosyal medya sayfalarında yazılmıyordu. Mertlik vardı, meydanlarda konuşuluyordu ve konuşanlar üç beş gün sonra sırra kadem kaybolmuyorlardı.

Doğu Perinçek’in cemaatlerin kökünü kazımak üzere kendisiyle ittifak kurduğu siyasetçilerin, Turgut Özal’a rahmet okutturdukları dehşetli bir dönemeci yaşadığımızı unutmamamamız gerekiyor.

TÜRKİYE’NİN VAR OLMA MÜCADELESİ…

Zamanın önümüze bir fırsat getirdiğini düşünüyorum. Amerika’dan Londra’ya fonları arkasına alıp bazı temsilcilere rüşvet dağıtarak milletin iradesine el konulamayacağını sandıkta göstermek gerekiyor. 11 Eylül ihtilâlinden de kuvvet alan AKP yapılaşmasının tasfiyesi tasfiye demokratik sistem içinde başarılabilirse, en fazla dindarların ve bilhassa siyasal İslâmcıların yararına olacaktır.

İçerde ve dışarıda barışın tahrip gördüğü bir Türkiye’yi Tayyip Bey sekinete erdiremez. Çatışmanın tırmanacağı, devletin kolluk kuvvetlerinin yanlış kullanılma tehlikesine gireceği, yargının tamamen siyasallaşacağı bir Türkiye, herşeyden önce AKP kurmaylarının başını belâya sokacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*