Haşir Risalesi ile iman tazeleme

Onuncu Söz olan Haşir Risalesinin Barla’da ilk telifi, Berat Kandiline tevafuk etmiş.

Eserin müellifi Hz. Bediüzzaman, bu risâle-i harika için Sekinzinci Şuâ’da şunu söylüyor: Haşir Risâlesi, Leyle-i Beratın bir kandili oldu.

Evet, hakikaten bu risâle öyle bir kandil ve öyle bir nurdur ki, haşir ve âhiret hayatına dair en karanlık, en bulanık zihinleri dahi aydınlatıp ikna ediyor.

*

Geçmiş yıllarda Haşir Risâlesini kaç kere okuduğumu bilemiyorum. Sayısını hesaplamadım. Şu var ki, her yeni okuyuşta ayrı bir zevk, şevk, heyecan hissediyorum. Her defasında, ruh ve mana âlemime yeni pencereler açılıyor. Akıl, kalp ve sair duygularıma hem teneffüs yaptırıyor, hem ihtiyacı olan gıda ve enerjiyi veriyor. Ölümü sevdiriyor, ölüm sonrası için insanı manen hazırlanmaya sevk ediyor. Kabir arka tarafı için çalışmaya bir iştiyak uyandırıyor. İnsanı ebedi hayatın olduğu âhiret âlemi için ciddi bir çalışmaya sevk ve teşik ediyor.

*

Haşir Risâlesini mütefekkirâne okurken, insan duyguları itibariyle bambaşka âlemlere dalıyor. Bazen öyle bir hale geliyor ki, sanki cennet ile cehennem gözlerinin önüne geliyor. O iki âlemi seyreder gibi bir vaziyet içinde, dünya hayatını düzene sokmaya, Allah’ın rızasına uygun şekilde tanzim etmeye bir his, bir meyil uyanıyor. Okumaya devam ettikçe, o meyil, adeta iradeye kenetlenir gibi bir coşkunluk vaziyetine bürünmeye başlıyor.

*

Haşir Risâlesi, sadece bir nokta üzerinde tahşidat yapmıyor. Adeta dünyada ne gördü isek, ne okudu isek, ne düşündü isek, üstelik ufku alabildiğine açarak yeniden düşünürmeye, yeniden bir muhakemeye yapmaya ve bambaşka bir tefekkür âlemine doğru nurani kapılar açmaya başlıyor.

İnsana akli muhakeme ve fikrî tefekkür yoluyla öyle bir kuvvetli imanı hissettiriyor ki, dünya hayatı itibariyle insanı hal ve hareketlerinde çekidüzenli olmaya hem ikna ediyor, hem de öyle olmaya, öyle yaşamaya bir irade kuvvetini kazandırıyor.

*

Geçmiş devirlerde, Haşre iman meselesinde çok sathi gidiliyordu. Belki de izah ve ikna noktasında fazla ihtiyaç hissedilmiyordu. Bu çağda ise, mantık ve aklî muhakeme ile meselenin izah ve ikna yönü pek büyük bir ehemmiyet kazanmış. Bunu da Hz. Bediüzzaman Risâle-i Nur ile mükemmel bir şekilde ortaya koymuş. Kimin bir şüphesi varsa, baksın ve anlayarak okuyusun; haşrin gelmesi eğer baharın gelmesi kadar bir katiyetle inanmazsa, gelsin parmağını gözüme soksun diyor.

*

Son olarak, aynı risâleden kısa bir iktibas yaparak nokta koyalım. İktibas şudur:

Ey şu risaleyi insaf ile mütalâa eden kardeş! Deme “Niçin bu Onuncu Sözü birden, tamamıyla anlayamıyorum?” Ve tamam anlamadığın için sıkılma. Çünkü, İbni Sina gibi bir dâhî-i hikmet, “İman ederiz, fakat akıl bu yolda gidemez” diye hükmetmiştir.

Hem, bütün ulema-i İslâm, “Haşir, bir mesele-i nakliyedir, delili nakildir; akıl ile ona gidilmez” diye müttefikan hükmettikleri hâlde, elbette o kadar derin ve manen pek yüksek bir yol, birdenbire bir cadde-i umumiye-i akliye hükmüne geçemez. Kurân-ı Hakîm’in feyziyle ve Hâlık-ı Rahîm’in rahmetiyle, şu taklidi kırılmış ve teslimi bozulmuş asırda, o derin ve yüksek yolu şu derece ihsan ettiğinden bin şükür etmeliyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*