İnsanın yaratılışı ile ilgili Kuran’da bize bildirilen en önemli husus, insanın topraktan yaratılmasıdır. İlk insan olan Hz. Adem’in topraktan, kurumuş bir çamurdan yaratıldığı bir çok ayette nazara sunulur. İşte onlardan bazıları:
“Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım.” (Sad Suresi, 70)”
Sizi önce toprak sonra nutfe sonra aleka safhalarından geçirerek yaratan O’dur.(Mü’min Suresi, 67)
“Allah insanı kiremit gibi pişmiş bir çamurdan yarattı.(Rahman Suresi, 14)”
Daha fazla bilgi için buraya bakılabilir.
Peki insanın topraktan yaratılması ne demektir?
Bu konudaki ayetlerin bize ihtar ettiği hakikatler nelerdir?
Toprak ile insan arasında nasıl bir bağ kurmamız gerekiyor?
Bu suallere sadece maddi açıdan bakarak bazı cevaplar aramaya çalışalım:
İnsan vücudunda oksijen, karbon, azot, hidrojen, kalsiyum, fosfor, potasyum, sülfür, sodyum, klor ve magnezyum krom, kobalt, bakır, flor, iyot, demir, manganez, molibden, selenyum, silikon, kalay, vanadyum ve çinko gibi daha bir çok element bulunur. Oksijen, karbon, azot, hidrojen gibi temel maddeler vücudumuzun %96 kadarını teşkil ederken, geriye kalan %4 içinde çok az miktarda da olsa diğer bir çok element bulunmaktadır.
Dünyada ve toprakta bulunan elementlere de baktığımızda hemen hemen aynı durumu görürüz. Yer kabuğunda en sık bulunan element yaklaşık olarak bütün elementlerin yarısını kaplayan “oksijen” elementidir. Yer kabuğunda, yani toprakta en sık bulunan bazı elementler ise şu şekildedir:
Oksijen (O) (% 46), Silikon (Si) (% 27), Alüminyum (Al) (% 8), Demir (Fe) (% 5,0), Kalsiyum (Ca) (% 3), Potasyum (K) (% 2), Magnezyum (Mg) (% 2), Titanyum (Ti) (% 0,45), Hidrojen (H) (%0,15)
Bunun yanında diğer bir çok element de belli miktarda bulunur. Kainatta ise %99.9 oranında hidrojen ve helyum bulunur. Dünya atmosferinde ise gaz olarak Azot, Oksijen ve Karbondioksit gibi maddeler bulunur.
İşte dünyadaki ve insan bedenindeki elementlere baktığımızda, insan bedeninde bulunan elementler ile, toprakta ve dünya yüzünde ve atmosferinde bulunan maddeler arasında tam bir uyum ve benzerlik olduğu görülür. Hatta insanın aza ve organları ve vücudundaki işleyiş ve faaliyetler de bir ölçüde dünya yüzündeki yapılar ve işleyişlerle benzerlik gösterir.
Bu hususa Nurlarda şöyle dikkat çekilir:
“Evet, nasıl ki insanın anâsırları kâinatın unsurlarından; ve kemikleri taş ve kayalarından; ve saçları nebat ve eşcârından; ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları arzın çeşmelerinden ve madenî sularından haber veriyorlar, delâlet edip onlara işaret ediyorlar. Aynen öyle de, insanın ruhu âlem-i ervahtan; ve hafızaları Levh-i Mahfuzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri âlem-i misalden; ve hâkezâ herbir cihazı bir âlemden haber veriyorlar ve onların vücutlarına kat’î şehadet ederler.(Lemalar, s. 635)”
Demek ki insan şu dünyanın ve kainatın küçültülmüş bir halini temsil eder. Adeta kainat ve dünya bir ağaç misali ise, insan onun meyvesi hükmündedir. Nasıl ki bir ağacın meyvesi ve çekirdeği o ağacın bütün özelliklerine sahip bir mahiyette ise, aynen öyle de kainatın ve dünyanın meyvesi olan insan da şu azim şecere-i kainatın bütün özelliklerini içinde barındıran ve maddi ve manevi yapısını ihtiva eden bir mahiyete sahiptir.
Sadece maddi yapı açısından ve gözle görülen özelliklere bile bakarak insanın kainatın ve dünyanın bir meyvesi olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.
İşte bu nedenle insan, kainat ağacının bir meyvesidir.
İnsan, kainatın ve dünyanın bir özetidir.
İnsanı kainattan ayırmak mümkün değildir.
İnsan çevresi ile birlikte bir insandır.
İnsanın hayatını devam ettirmesi için gereken enerji hava, su, ısı ve ışık ile birlikte topraktan elde edilen gıdalar yolu ile olmaktadır.
İnsan, dünya ve kainatla tam bir uyum içindedir.
İnsan tüm ihtiyaçlarını bu dünya ve kainat içinden karşılmaktadır.
Dünya ekolojik çevresi, bitkiler ve hayvanlar insan hayatının devamı için çok büyük vazifeler görmektedirler.
Bitkiler, hayvanlar ve diğer unsurlar bir ölçüde insan his ve duygularının maddi açılımlarıdır.
Demek ki insanın topraktan yaratılmış olması bizlere tüm bu hakikatleri ihtar etmekte. Sadece maddi yapı açısından bile insanın kainatın bir meyvesi olduğunu hatırlatmakta. İnsana “ruh üflenmesi, akıl, his, şuur verilmesi” hakikati ile de kainattaki tüm manevi alemlere de bir numune olduğuna dikkat çekilmekte.
İşte tüm bunlar da gösteriyor ki, insan kainat ve dünya içinde çok mümtaz ve müstesna bir yere sahip.
Nurlarda geçen şu ifadeler ne kadar da yüksek hakikatlere işaret ediyor:
“Demek nasıl esmâda bir İsm-i Âzam var; öyle de, o esmânın nukuşunda dahi bir nakş-ı âzam var ki, o da insandır.
Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var.(Sözler, s.937)
Benzer konuda makaleler:
- Kader programı, Hologram ve Big Bang
- İnsan kainatın devamına vesiledir
- İnsan beyni galaksilere mi benziyor?
- Hafızadaki Levh-i Mahfuz
- Niçin bir peygamber olarak yaratılmadık?
- Şimşek ve gök gürültüsünün hayata hizmeti
- Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesi
- Baharda ağaçlara bak!
- Kainatın Çekirdeği
- Kainatın DNA’sı ve Genetiği
İlk yorum yapan olun