Onuncu Köyün “özgür kadın´´ı

Türk doktorun muayenehanesinde beklerken gözüme ilişti. Yazının başlığı, Onuncu Köy muharririnin köşesini okumama sebep oldu. Hollywood’cuların uydurduğu Betty Mahmoudy imzalı kitaptan bu yana özgürlük ile kadın kelimeleri yanyana geldiklerinde dikkatimi çekerler. Kandahar ve İran’daki kadın resimlerini kullanarak Doğuya savaş açan emperyalistlerin Müslüman kadının aleyhindeki çalışmaları da, bizi bu konuda hassaslaştırmış olabilir.

Her köşe yazarı “özgür kadın” konusunu işleyebilir. Başkalarının özgürlüklerine müdahale etmeksizin… Hele özgürlüğü kendisine isim olarak almış bir köyün yazarı, hak ve hürriyetlere biraz daha dikkat etmesi gerekmez mi? Hem dünya yalnızca “Onuncu Köy”den de ibaret değil. Başka renk, desen ve çizgilere de saygılı olmak gerekir. Maalesef Onuncu Köy’de böyle olmamış. Kadının insan olduğunu, insanın ise kuşamından ziyade; fikrî yapısı karakteri ve davranışıyla ele alınacağını adeta unutmuş. Kadının saçlarına ve dış görünüşüne takılan bir akılla “kadının hak ve hürriyetlerinin” anlaşılamayacağı kanaatindeyim.

Farklı coğrafyalardan, farklı millet ve inançlara mensup erkeklerin giyim kuşamlarının tartışma mevzuu olduğunu ve kendilerini modern kabul eden “din dışı anlayışlarca” tenkit edildiğini hiç duymadım. Neden kadının giysisi? Galiba mesele yalnızca giysi de değil… Kadının cinsiyetiyle sosyal hayatta oynadığı rol üzerinde bir tartışma var. Vücûdunu teşhir etmeyen, dolayısıyla erkekler toplumunun maddî-manevî tacizinden kurtulan kadını “dinsiz laikcilerimiz” istemiyor. Kadının bedenini teşhir ile erkeklerin bakışlarını davete çıkaran dinsiz medeniyetin bu haliyle kadını özgürleştirdiğine aklen inanmak mümkün mü?

Özgürlük daha ziyade hak hukukla ilgili bir mânâ. Fikri, aklı, davranışı, estetiği, sanatı, v.b.leri ilgilendirir. Hem özgürlük; insan, hayvan ve bitkilere göre farklı anlaşılır. Dağdaki çoban, hayvanları, cinsel hayatta insanlar gibi davranmıyor, diye cezalandırabilir mı? Türkiye’mizde bol miktarda başı boş bırakılmış kedi köpeklerde de durum aynı. Fakat, mesire yerlerinde, parklarda, toplu taşıt ve toplu kullanım alanında birbirine sarılmış kadın ve erkeği insanlar normal karşılamazlar. Bu yanlış davranışda ısrar edenleri hayvanlara benzetir ve asosyal addederler. Yani özgürlüğü kullanmada insanlar hayvanları taklit etmezler. Cemiyetin terbiyesi için bu hareketi hoş karşılamayanlara da özgürlük karşıtı demezler. Bilâkis teşvik edenlerin ahlâkî anlayışını sorgularlar.

Onuncu Köy’ün kadını hakîkaten özgür mü? Milletimizin kadınlarının bin seneden beri kullanageldikleri çarşafa, tesettüre ve başörtüsüne karşı çıkmakla kadın özgürleşiyor mu? Avrupalı düşünürler Avrupa’daki kadının hâlâ Peygamberimizin (asm) dönemindeki kadar özgür olamadığını yazıp çiziyorlar. Kadının maddî manevî baskılardan kurtarıldığını ve dolayısı ile ailenin zirveye yerleştiğini sosyal tarihçiler anlatıyor. Yuvayı, en mutlu mekâna çeviren anlayışın da bu pratikten kaynaklandığına inanıyorum. İran’daki metazori uygulamaları bahane ile Müslüman kadına hakaret etmeyi vicdan kabul etmemeli. Hem İran’daki molla uygulamalarıyla Türkiye’deki Kemalist uygulamaların arasındaki farkı milyonlarca kadın, hem Onuncu Köy muharirine ve hem de AKP vasıtasıyla tesettürü kaldırmaya çalışan Onuncu Köy muhtarına soruyorlar. Milyonlarca mağdurun gözyaşı ve ıztırabı mutlaka bir mesaj veriyordur.

Genelleme her zaman yanlıştır. Tesettürüyle okumak isteyen on binlerce insanımızın özgür iradeleriyle hareket etmediklerini iddia edebilir misiniz? Avrupa ve Amerika gibi medenî ülkelerde hukuk mücâdelesi verenler elbette özgürdürler. Fakat Onuncu Köy’ün kadınlarında özgürlük yalnız giysi ile sınırlandırılmış gibi. Kadının kendisini erkeklere beğendirme zaafiyetinden istifade eden “kadın tüccârlarının” günahlarını Onuncu Köye yükleyebilir miyiz? Genç yaşta kötü alışkanlıklar edinerek sokaklara, hastahanelere hapishane ve tımarhanelere doluşmuş musîbetzede kadınların kusurlarını da Onuncu Köy muharririne havale edemeyiz.

Şu hususu da Bekir Beye hatırlatmak istiyoruz. “ümmet” kelimesi Peygamberimizi hatıra getirir. Hürriyet yazarlarını bilemeyiz, ama dünyada 1.7 milyar insan hergün ona ümmet olmakla iftihar ediyor. Medenî Avrupa ve Amerika’da hergün binlerce araştırmacı o medenî ve mutlu insanın hayatını ve saadetli dönemini inceliyorlar. Ümmet kelimesinin negatif kullanımı, inanıyorum ki binlerce hürriyet okurunu da rahatsız ediyordur.

Özgürlük herkese ve her şeye şamil olmalı. En önemlisi de insan özgürlüğü. Kadın da insan… Kadının cinselliğini kullanarak Batı’da dinozorlaşan sektörleri Hürriyet yazarı bizden daha iyi bilir. Kadına özgürlük isteyen yazarlarımızın; insan onuru, iffeti ve kanı üzerinde servet edinen tüccârlara bizden daha çok karşı oldukları da ilginçtir. Fakat kadını açıp saçarak söz konusu dinozorların işini kolaylaştırdığımızı belki de bilemiyoruz. Tüketim toplumu için insanların şeref ve haysiyetlerini ayaklar altına “tesettür düşmanlığı” ile aldığımızı da. Tesettürlü hanım, tesettürsüz için tehdit olamaz. Bu yanlış mantığa göre; kuvvetli kültürün hürriyetsiz ortamda hoşuna gitmeyen her şey tehdit oluşturabilir.

Galip kültür, kurt kuzu hikâyeleriyle sair inanç ve kültürleri devamlı rahatsız eder. Tesettüre karşı olanların korkusu bize gülünç geliyor. Dünyanın bir köye dönüştüğü şu zamanda, başörtülülerin diğerleri üzerinde zamanla tahakküm oluşturacağını iddia etmek hakîkaten ahmaklıktır. Amerika ve Avrupa kadınları da bir gün tesettüre bürünüp çoğunluk teşkil ederlerse belki. İnsanlar bu safsatalarla güldürülmemeli.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*