Taşeron…

Şehid cenâzeleri peşpeşe toprağa verilirken, Ankara yoğun bir biçimde terörle mücadele yöntemlerini tartışıyor. Teröre karşı çâre olmadığı anlaşılan “Olağanüstü Hal”den bazı diğer “ek önlemler”e kadar bir dizi tedbirden dem vuruluyor. Cumhurbaşkanı Gül, “Terör örgütünün son zamanlardaki saldırganlığının altında korku ve bölgede kendi aleyhinde gelişmelerdir” diyor. Ancak bu gelişmelerin ne olduğunu belirtmiyor.

Bu arada her fırsatta vurgulanan “terör örgütünün taşeronluğu” ve özellikle “dış etki”ye dair bir dizi istifham duruyor.

Başbakan Erdoğan, PKK’nın “taşeron örgüt” olduğunu tekrarlıyor. Terörün “uluslar arası bağlantıları”nı nazara veriyor.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “PKK’nın lojistik desteğinin kesilmesi”nin önemini vurguluyor. Türkiye’nin ABD ve işgali altındaki Irak’la bu amaçla “üçlü mekânizma”yı kurduklarını ve “anlık istihbarat paylaşımı” anlaşmasını hatırlatıyor. Başbakan’ın önümüzdeki günlerde G-20 Zirvesi için gideceği Kanada’da Obama’dan daha ileri ve aktif işbirliği isteğini ileteceğini haber veriyor.

Ve hafta başında toplanan Güvenlik Zirvesinde terörün uluslar arası boyutuna dikkat çekiliyor. Kısacası Ankara’da örtülü ifâdelerin perdesinde küresel egemenlik ve çıkarları hesâbına Irak’ı ve Afganistan’ı işgal eden “stratejik müttefik-model ortak” ABD’nin terör örgütüne desteğinin kesilmesi beklentisi, açık açık dile getiriliyor…

TERÖRE DIŞ GÜÇLERİN DESTEĞİ…

İşin doğrusu şu ki, 5 Kasım 2007’de Oval Ofis’ta Erdoğan-Bush başbaşa görüşmesinde güya “ortak düşman” ilân eden ABD ve bölgedeki jandarması İsrail’in baştan beri terör örgütüne desteği, bütün iddiaların aksine devam etmekte.

İşgalden sonra dağıtılan Irak ordusunun tanklarının, toplarının, hafif ve ağır silâhlarının PKK’ya verildiğini bizzat Erdoğan nazara vermişti. Bu durum Amerikan Kongresinde kabul edilen bir “rapor”la da tescil edildi. Amerikan savcıları, ABD’nin PKK’ya desteğini tesbit edip “soruşturma” konusu yaptılar.

Geçen süre içinde Amerikalı işgal komutanların Kuzey Irak’taki terörist kamplarını ziyaret edip destek verdikleri, İsrailli subayların teröristleri eğittiği Amerikan ve Batı medyasında yer aldı.

Hâlen “nükleer enerji” bahanesiyle hedef yaptığı İran’ı istikrarsızlaştırıp karışıklıa itme maksadıyla ABD, bu ülkeye yönelik terörü yapan PEJAK’a her türlü silâh ve lojistik desteği sağlıyor. Oysa PEJAK demek, PKK demek; ve PEJAK’a giden her silâh ve “lojistik yardım” el atından Türkiye’ye yönelik terör eylemlerini yapan PKK’ya ulaşıyor…

Keza şimdiye kadar göstermelik üç teröristbaşının Amerika’daki mal varlığını bloke eden Washington, kontrolündeki Irak’ta PKK bayrağı çekilen terör örgütü bürolarını kapatmış değil.

Bunun yanı sıra terör örgütünün finans kaynaklarına dokunulmuyor, üstelik finansal destekte bulunuyor; nüfuz ticaretine, uyuşturucu ve silâh kaçakçılığına resmen göz yumuluyor…

Bilindiği gibi, Irak ve Kuzey Irak şehirlerinde serbestçe gezen ve Ankara’nın daha önce defalarca listesini Washington’a bildirdiği yüzlerce terörist elebaşından bir tekini dahi teslim etmeyen Bush yönetimi, bu işi daha başşehirdeki hükûmet merkezini koruyamayan Irak hükûmetine ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimine havale etmekle geçiştirmişti.

VE “DIŞ BAĞLANTI”YA SİTEM!

Obama yönetimi de gün aşırı onlarca, yüzlerce sivilin katledildiği, işgalden bu yana önemli bir kısmı çocuk, kadın ve yaşlı iki milyon insanın öldürüldüğü kargaşa ve kaos içindeki Irak’ta yuvalanan teröre karşı aynı taktiği sürdürüyor…

İşte bu ortamda Başbakan, PKK’yı “terör örgütü” ilân edip şimdiye kadar hiçbir teröristi yakalayıp iâde etmeyen “dost ülkeler”e sitem ediyor. Belgelerini, bilgilerini verdiklerini halde yüzlerce terörist elebaşından bir tekini dahi teslim etmeyen “müttefikleri” şikâyet ediyor.

Teröre karşı “ortak mücâdele plâtformu” geliştirilmesi ve kapsamlı bir işbirliği gereğini dile getiriyor. Terör örgütünün Türkiye dışındaki faaliyetlerinin durdurulması için samimî işbirliği ve destek beklediğini yineliyor. PKK’yı “taşeron örgüt” olarak niteleyip “dış bağlantısı”ndan yakınıyor. Lâkin bu bağlantıları bir türlü deşifre etmiyor.

Gerçekten PKK “dış güçlerin taşeronu” ise, kim bu dış güçler? Başbakan ve Dışişleri Bakanı neden bunu açıklamıyor?

Ve en ilginci, terör örgütünü “küresel silâhlı taşeron” olarak kullanan “küresel dış güçler”le terörle mücadeleyi görüşme çelişkisine düşüyor! İşgalindeki ve güdümündeki bölgede terörü besleyip, koruyup kollayarak azdıran “küresel dış güçler”den teröre karşı destek talep ediyor!

Peki, terörü palazlandıran “dış güçler”in terörle mücadelede hangi “samimî desteği” olacak? Sonra bu samimiyetsiz destekten ne fayda gelecek?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*