Terörün adresi

“Zaman büyük bir müfessirdir. Hükmünü icra edince, insanlara susmak düşüyor.” Bazı gerçeklerin, hadiselerin dallarında olgunlaşması için de yine zamanın fırtınalarını, yağmur ve güneşlerini beklemek lâzımmış. Bilhassa son yirmi sene içinde, İslâmın terörle karıştırılması çabalarının, kimlerin gayretiyle oluştuğunu bilemiyorduk.

Medyaya yansıyan resimleri, provokasyonları ve meşhurlaştırılmış bazı yazarların köşelerinde engerekçe ifade ettikleri fikirlerden, dünya çapında İslâmın aleyhinde gizli bir taarruzun varlığını görüyorduk, fakat adresine ulaşamıyorduk. Ne de güzel oldu şu 11 Eylül diyemiyoruz. Büyük bir zulmü ihtiva eden bu dehşetli hadisenin, zamandan ve insandan saklanılarak icraya konulmak istenen dehşetli hile ve planları ortaya çıkardı. Bunlar yalnızca Müslümanları değil, tüm insanlığın ve kâinatın hayatını ilgilendiren sûikast planları… Newyork’un kalbini parçalayan o dehşetli hadise olmasaydı dünyayı tahribe yönelmiş komiteler hâlâ aynı tempo ile enstitülerde, siyasî kulislerde, dünyanın en çukur ve en yüksek yerlerinde küremizi misafirleriyle birlikte imha planını yapmaya devam edeceklerdi.
Terör; başıbozukca insanı ve tüm canlıları tahrip hadisesi, terörist de onun faili ise, bu mânâ Deccalın şahs-ı manevîsini temsil eden kişiler ve komiteler için kullanılamaz mı? İnsanların hakikatlara taktıkları isimler devamlı tartışılır. Deneme ve yanılma yoluyla gelen Avrupa medeniyetinde daha ziyade tartışılır. Fakat semavî dinlerin medeniyeti veya İslâm aynı mânâyı ifade eden harekete “Deccal ve deccaliyet” ismini verince, umarız ki insanlık terminoloji tartışmasından da kurtulur. Zira hepimizi yaratan bu hadiseleri bilen Rabbimiz vahy ile konuşunca zihinlerdeki karmaşa da bitiyor.

Kâinatı gezegenimiz etrafında gergef gibi dokuyan ve insanı da merkezi bir nokta olarak yaratan Hâlikımız, ilk elçisinden son elçisine kadar dünyanın yıkılış zamanlarına yakın ortaya çıkacak yıkıcı ve tahrip edici gücünden bahsetmiş. Allah’ın varlığını inkâr eden, herkese bir firavunluk veya nemrutluk rütbesi veren ve saldığı korku ile insanlığın yüreğini ağzına getiren şu dehşetli terör hareketi, hadislerde Peygamberimizin (asm) haber verdiği “deccaliyetle” tamamen örtüşüyor. Kimliğini ve adresini gizleyebilmek için Müslüman kılığında, Hindikuş dağlarında ve Arap çöllerinde görünmesi elbette dikkatleri çekecek fakat neticeyi değiştirmeyecektir.

Zavallı Bush’un itirafları da ilginç: Yanıldık… Hadiseyi bilmeden büyüttük… Bu itiraf kaybolan onbinlerce insanı, tarumar olmuş Afganistan’ı ve papatya biçen bombalarla tahrip edilmiş coğrafyayı maalesef geri getirmediği gibi, terörün adresini de gizleyemiyor. Şu kafası pek çalışmayan başkana, senaryoları yazanların isimlerini merak etmiyor musunuz? İsterseniz edelim, bugün için doğrulara ulaşamadıktan sonra… Fakat silüetini bugün herkes tanıyor. Bisküvi kutusu zannıyla uzandığı bomba ile bir tarafı uçan, beş yaşındaki Afganlı çocuk da, Mr. Bush da… Dinsizliği, ahlâksızlığı ve canlıların tahribini hedef alan bugünkü terörün “Doğulu” olmadığından tüm Batılı ilim adamları müttefik. Arz ettik ya, anavatanı Kuzey Avrupa olan “Deccaliyetin” 1980’lerden itibaren tüm dünyada İslâm’ı hedef aldığı halde Müslüman kılığında ve İslâm coğrafyasında kendisini hissettirmeye kalkışması, yalnızca harbin bir hilesiydi. Deccaliyetin kukla devletine karşı hür batı ile ittifak eden İslâm’dan bedel isteniyordu. Hem de İsa’nın (a.s.) çocuklarına plan-proje veren ve kırkbaşlı ejderhanın ölümcül noktalarını gösterenler de Müslümanlardı. Doğu blokunun yıkılışından sonra, yeni bir hile ile hür Avrupa burçlarında Avrupalı silâhlarla Müslümanlara saldırdı. İsevilerle aramızı açmak için yüzlerce hile dolaplarını çevirdiği bir zamanda 11 Eylül kıyameti kopmuştu. Deccaliyetin beyin takımı, çocuklarının yaptıkları bu yaramazlıktan bugün için bin bir pişman. Onlar ikiz kulelerin masumların üzerine yıkılışından, şefkatlerinden ağlıyorlar. Kulelerin enkazının yollarını kapatması ve arkalarına saklandıkları garkad ağacı yıkıldığından ağlıyorlar. Hem de kulelerin yıkılışıyla birlikte Atlastan gelen bir rüzgâr, bu menhus komitelerin altında çalıştıkları örtüyü uçurunca, dünyanın hayatını ilgilendiren “dehşetli hakikat” tüm çıplaklığıyla insanlığa göründü. Artık deccaliyet, doğrudan İslâma hücum imkânı bulamayacak. Bu menhus hareketin tahripçi mahiyetini keşfeden İsevîler, insaniyetperver kuruluşlar ve fenlerle zihinleri aydınlanan “ehl-i mektep” âlimleri, deccal komitelerini tahrip yolunda yakalayınca, bize, hakîkî İsevîlerin yardımına koşmak düştü…

Ah zavallı Benî İsrail! Deccaliyete ve Süfyaniyete yaptığınız destek, sizi yeni bir hasarete sürüklüyor. Arz-ı mev’udun kalbinde Tevrat’ınızla başbaşa güzelce yaşamayı yakalamışken, sağdaki-soldaki ihtilâllere karışmak neyinize… Hem kendi rahatınızı kaçırdınız, hem de Benî İsmail’i rahatsız ettiniz. Malezya’dan Almanya’ya, Newyork Oslo’ya ve hatta Brüksel’e uzanan coğrafyalarda ele geçen “terör belgelerinde” hep sizin isminiz geçiyor. Teröre malî ve fiilî yardımlarda bulunmuşsunuz. Artık sizi ne Selanikliler hanedanı kurtarabilir, ne de Amerikan başkanlarına servis yapan ve dünya kapitaline terörle yön veren ciğerpareleriniz…

Fakat şu son ateşle ne güzel yaptınız. Mazlum Filistin halkını, arap ırkçılığından kurtarıp İslâm milliyetine sevk ettiniz. Âlem-i İslâm Kudüs’e düşen ateşle kardeşliğini bir daha tazelemiş oldu. Bu netice için araplar binlerce şehit verseydi, yine değerdi. Fakat kendinize yazık ettiniz. Artık yalnızca bir kavim ve coğrafyada değil, tüm dünyada bakışlar size odaklandı. Hem kendinize, hem de insanlığa yazık ettiniz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*