Türkiye gençliğini ümitsizliğe düşüren sebepleri biliyor muyuz?

Bir kısım okuyucularımız haklı olarak, karamsar tablolar çizdiğimizden serzenişte bulunuyorlar. Doğrudur.

Meselelerin teşhisinde ölçüyü kaçırmış olabiliriz. Hastalığın vahameti anlaşılmadığı takdirde, tedavisini de kulak ardı ediyoruz. Zararın veya derdin teşrihi nispetinde çözümlere yöneliyoruz. Elbette şevksiz ve müjdesiz de olmuyor. Şu daracık köşede; problemin teşrihini, zararlarını, kaynağını, çözümünü ve onun çözümü için lâzım olan şevki aynı tabloda takdim edemiyoruz.

Gençliğimizin AB’ye veya ABD’ye yönelişlerinin sebepleri üzerinde kısaca durmuştuk. Bu sebepler zahiren ekonomi, hayat şartları veya kariyer gibi görünse de; onların emellerini sarartan esas noktanın adalet olduğunu istatistikler ortaya koyuyor. Adaleti esas alan bir hukukun, adaletli bir paylaşımın, adaletli bir sosyal devlet arayışının ve daha doğrusu kanun hâkimiyetinin esas olduğu adaletli bir yönetimin yokluğu; onları çok sevdikleri vatanlarından, akrabalarından ve hatta değerlerinden uzaklaşmalarını netice veriyor. Gittikleri diyarda aradıklarını bulup bulamayacaklarını bu yazıda konuşmayacağız. Fakat şu hususu peşinen belirtelim ki; Türkiye gençliği gibi, yeni hayat arayışlarıyla vatanlarını terk etmiş sair milletlerin de gençlerini maddeten ve manen doyuracak her türlü imkânın bu vatanda bulunduğunu her zaman ispat edebiliriz. Onları her cihetiyle mutlu edecek imkânlara rağmen, gençliğimizin serzenişlerle ülkelerini terk etmelerinin altındaki hakikatin, hürriyet ve demokrasi olduğunu daha önce de vurgulamıştık.

Gençliğimiz; hükümetimizin çözümde inisiyatifsiz olduğunu; ülkenin hukukunun ve iktisadının global çetelere kaptırıldığını, istikbalimiz olan gençlik hakkında karar verme salâhiyetine sahip olmadığını düşünüyor. Bilhassa son kırk senede şahsi menfaatler uğruna yönetimlerin milletin sermayesini çarçur ederek milli hâkimiyetimizi tehlikeye attıklarını ilmi olarak isbat ediyorlar. Gençliğin iddiasına mesnetsiz duygularla verilecek cevapların geçerliliği olmaz. AKP hükümetinin; bedeli gençliğin geleceği olan büyük yatırımların çoğuyla ilgili hukuki mahkemelerin neden İngiltere’de görüldüğünü soruyorlar. Önce millete ait işletmeleri, sonra arsaları ve nihayet tarım arazilerini global sermayeye iktidarları uğruna feda eden bir hükümetin Türkiye gençliğine ne denli sahip çıkabileceği artık konuşulmuyor. İnsanların siyasi ve ekonomik mengenelerde tutularak; idarelerini devam ettirme peşinde olanların Türkiye’nin nüfusunu başta İstanbul olmak üzere İzmir, Ankara ve Antalya gibi birkaç metropole taşıdıklarını ve bu şehirleri yaşanılamaz hale getirdiklerini de gençlik rakamlarıyla biliyor.

Türkiye’deki iman hareketi karşısında hiçbir dinsizlik felsefesinin tutunamayacağına, yakın tarihimiz şahittir. Gençliğimizin sıkıntısı, dindar geçinen bir kısım siyasetçinin global dünya idaresi peşinde koşan cereyanlarla pazarlıklar ve ittifaklar içinde olmalarıdır. Milli olmayan bir anayasa, milli olmayan kanunlar, milli olmayan eğitim sistemi, milli olmaktan çok uzak iktisadî projeler ve kültür dünyası… Gençliğin ruhu bu gayr-ı milli yaklaşımları ve müdahaleleri görünce: “Bana burada hürriyet içinde hayat yok” diyerek Batı’ya yöneliyor. Eğitimin, sağlığın ve zaruri ihtiyaçların rant aracı olduğu bir ülkede elbette “millîlikten” bahsedemeyiz. Milletin söz sahibi ve mülk sahibi olmadığı bir ülkede de o milletin çocukları yaşamak istemiyorlar. Bir-iki ay zarfında milletin servetini dolara peşkeş çeken idarecilerin yönettiği bir Türkiye’de –bugün için– istikbal göremeyen gençlere ümit ve ufuk verebilmek için, önce demokrasi meselesini gündemimizin birinci maddesi yapmamız gerekiyor. Önce hürriyet, sonra ekmek ve daha sonra da nasihat istiyor; gençliğimiz… Haklı değiller mi?

AKP hükümeti gençlik meselesini istismar etmiştir. Eğitimin en önemli ve nirengi noktalarını Kemalistlere devrederek “yüzlerce İmam-Hatip” ile şov yaptı. 12 Eylül’ün hazırladığı labirentler içinde Kur’an kurslarına ve dinî cemaatlere rüşvetlerle, hayatın mahiyetinden habersiz bir kısım dindarları mütemadiyen yanında tuttu. Yanlışlarıyla ve mason-komünist ittifakına verdiği rüşvetlerle tesettürü mahzun etti. Buradaki çürümeyi yakından gören binlerce tesettürlü kızımızın, iffetin bir sembolü olan tesettürden nasıl kaçtıklarına dair de istatistikler bulabiliriz. Ve nihayet hükümetin, milli birliğin önünü tıkayan “bölücü üslubu” gençliğe de zarar verdi. “Bizim gençlik” diyerek çok güvendiği gençliğin, hayat olarak “karşı yakaya” geçişleriyle birlikte; “Eyvah gençlik deist oluyor” diye sızlanmaya başladılar… Müslüman Türkiye gençliğinin; evladına örnek olamayan ebeveynin, resmi hocaların ve kendileri ruhen hasta bazı psikologların nasihatlerinden önce demokrasiye ve hürriyete muhtaç olduğunu bir kez daha belirtmiş olalım… İnşaallah devam edeceğiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*