Suskunluktan cesaret alan ülke

Müslümanlar için çok önemli olduğu halde, üzerinde yeteri kadar durulmayan, ihmâl edilen bir konu var. Genelde Filistin ve özelde Kudüs’te yaşananlar nedense gündemimize gelmiyor, gelemiyor. Bu topraklarda olan biteni ya ‘normal’ karşılıyor ya da bir iki ‘ah, vah’ edip unutuyoruz.

 

En az; Tunus’ta, Mısır’da ya da Libya’da yaşanan dalgalanmalar kadar bu topraklarda yaşananlar da önemli. Kudüs ki, Müslümanların Kâbe’den önceki ilk kıblesi. Yani işin içinde mânevî yön de var. Buna rağmen İsrail, hem de bütün dünyanın gözünün içine bakarak haksızlıklara imza atmaya devam ediyor.
Filistin’de yaşanan ve tepki gösterilmesi gereken sadece Gazze ya da benzeri yerlerin bombalanması değil. Bununla birlikte asıl ‘kültür, tarih ve inanç’ bombalanıyor. Gazze’nin bombalanmasına ya da Filistin’i açık hapishane hâline getiren ‘duvar’ın yapılmasına tepki göstermek yetmez. En az onlar kadar, Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın ‘işgal’ edilmesine de karşı çıkılması lâzım.
Son günlerde Kudüs’ten yine üzücü haberler geliyor.
Müslümanların mukaddesatına tecavüzlerine devam eden İsrail işgal yönetimi, Kudüs’teki mezarlıkları “Tevrat Bahçeleri”ne dönüştürmeye çalışıyormuş. Ayrıca, Kudüs’ün tam kalbinde yer alan ve kentin en güzel tarihi eserlerinden biri olarak tanımlanan Sergey Avlusu ve etrafındaki binalar da resmen Rusya’ya devredilmek üzere.
Söz konusu mekân, 1860’dan başlayarak 1890 yılına kadar devam eden bir süreçte, Rus Çarı Alexander II’nin oğlu Dük Sergey Alexandroviç tarafından, Hristiyan hacıların Kudüs’ü ziyaretleri sırasında ikametleri için inşaa edilen bir yermiş. İşgal güçleri ayrıca, Kudüs’te inşaa edilen “ayrım duvarı”nın tamamlanması için Kudüs’te altı aileye daha yıkım ihtarnâmesi vermiş. İşgalcinin yeni sürgün kararlarını kınadıklarını belirten Kudüslü vekiller, “Müslümanların suskunluğu işgalcileri cesaretlendiriyor” demiş.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, İsrail İçişleri Bakanlığı, “tehdit oluşturduğu” iddiâsıyla Mescid-i Aksa hatibi Şeyh İkrime Sabri’nin yurtdışına çıkmasını da yasaklamış. Meğer İsrail işgal yönetimi, geçen yıl da Şeyh Sabri’ye altı aylık bir yasak getirmiş. (http://mirasimiz.org.tr)
Dünyanın hiç bir yerinde zulüm ve haksızlık olmasını kabul edemeyiz. Hele hele İslâm ülkelerinde ve özellikle de Kudüs’teki haksızlığa tahammül etmek mümkün değil. İslâm ülkelerinin temsilcisi kabul edilen İslâm Konferansı Teşkilatı bu konuda çeşitli çalışmalar yapıyor, fakat bu çalışmaların bile İsrail zulmünü durdurmaya yetmediği akla geliyor. Bütün dünya ve bütün insanlık İsrail’in keyfî tavırlarına dur demeli.
2010’un son günlerinde bir vesile ile Küdüs’e gitme imkânı bulmuştuk. Dönüşte paylaştığımız ‘not’larda Mescid-i Aksa’nın ‘İsrail askerlerinin işgali altında’ olduğunu hatırlatmıştık. Elbette Mescid-i Aksa’ya Müslümanlar girip, ibadetlerini yerine getirebiliyorlar ama çok sıkı bir kontrol var. Mescid-i Aksa’daki Cuma namazlarına ise ‘genç’lerin girmesi yasak. İşgal kuvvetlerine sorulsa, ‘güvenlik’ bahanesini ileri sürecekler.
Bütün bunlar, “Müslümanların suskunluğu işgalcileri cesaretlendiriyor” tesbitiyle açıklanabilir. Elbette dünya ve insanlık bu zulme ve haksızlığa itiraz etmeli, ama en başta İslâm dünyasının itirazı gerekir. Net ve kararlı bir şekilde İsrail işgal kuvvetlerine itiraz edilse; Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın ve bütün Filistin’in hürriyetine kavuşması mümkündür.
İnşâallah o günleri de görürüz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*