Ramazan’a veda ederken…

Peygamberimiz (asm), “Lezzetleri acılaştıran ölümü çokça zikrediniz” derken, garip olarak geldiğimiz bu dünyada kurtuluşa ermenin anahtarını da veriyor. Çünkü böylesi bir tavsiye ile anlarız ki, ölüm öldürülemiyor ve her an bizi ensemizden yakalayıp toprağa serebilir. Bu yüzden de kısacık bir ömür sürdüğümüz bu dünyada, ölüm sonrası azığın toplanabilmesi lüzumu doğuyor içimize. Hatalarımız, pişmanlıklarımız ve dahi “keşke”lerimiz bizi hüsrana boğarken, bereket versin, bir dönence misali yılın her ayında karar kılan ve bizi şereflendiren mübarek Ramazan ayı bir can simidi gibi yetişti; aklımızı, kalbimizi ve ruhumuzu âbâd ederek gidiyor.

Evet… Ramazan geldi, gidiyor. Resulullah’ın (asm) “Ramazan girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur” müjdesinin ve “İnsanın, oruç dışında, her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim” diye buyuran Allah’ın (c.c) vaadinin rahmet hâlesinde oruçlarımızı tuttuk, ibadetlerimizi elimizden geldiği kadar yapmaya çalıştık.

Bu kutlu zaman diliminde, hayat uhrevî bir âhenk kazandı. Bediüzzaman Said Nursî’nin “Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerif’te yüzden geçer, Şâban-ı Muazzam’da üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarek’te bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar” sözlerinden hareketle, gönlümüzü aynı frekansta atan diğer gönüllere katarak, ibadetin aydınlığında rahmet ve bereket ayını hissetmeye çalıştık.

Bu bağlamda rahmet çeşmelerinin sağanak sağanak, şırıl şırıl ve gürül gürül aktığı bu mübarek ayda sırf Allah rızası için bir araya gelip sonsuzluğa susamış dua yüklü gönüllerde, tam bir teslimiyet ve şükür içinde tevbe ve istiğfarın bilinci hâkimdi. Öyle ya, madem ayların şahıydı Ramazan ve madem on bir ayın sultanıydı şehr-i Ramazan. Hasat ayı bilinmeliydi o zaman. Hele ki, Ramazan ayında bin aydan daha hayırlı ve Allah’tan ümmete paha biçilmez bir hediye olan Kadir Gecesi’ne yetişmek ne paha biçilmez bir saadet. Kurtuluşun anahtarını almış olarak Ramazan’ı ihya etmek ne büyük nimet!..

Düşünüyorum da çok şükür Yalova’mızda her güne bir hatim olacak şekilde dağıtılan cüzlerin teşvikiyle daha fazla ve daha şuurlu okunan Kur’ân-ı Kerimler, yapılan ibadetler ve Risale-i Nurlardaki iman hakikatlerini tefekkür etme maksadıyla yapılan sohbetler de göklerle yeryüzünü âdeta tek bir âhengin velvelesi içinde yoğurdu ruh dünyamızda. Böylece vicdanlar daha sıcak, akıl ve kalpler iman nuruyla daha parlak bir vaziyete girdi. Dahası, Yeni Asya okuyucularını bir araya getiren oldukça geniş katılımlı iftarlar, Ramazan ayının birlik ve beraberlik nişanesi olma ünvanını daha bir tasdik etti. Nitekim, mütebessim çehreler ve Allah rızası için çarpan gönüllerin bir araya geldiği bu iftarlar, uhrevi yelpazedeki bu kudsi hizmetin gönüllülerini daha bir şevke getirdi. İnsan böylesi manzaralara baktıkça, deyim yerindeyse, “Dili bir, gönlü bir, îmânı bir insan yığını/ Görüyor varlığının bir yere toplandığını” mânâsının aşk ve şevk içinde coşan imanlı sinelere nasıl uhrevî hazlar yaşattığını idrak ediyor.

Yahya Kemal boşuna, “Bir iklimin manzarası, mimarisi ve halkı arasında halis ve tam bir ahenk varsa, orada, gözlere bir vatan tablosu görünür” dememiş. Zira bu ve benzeri mânâlardır Ramazan ayı ve bayramını anlamlı kılan. Bu ve benzeri mânâlarla bayram, hakiki bayram olur. Ve bayram, yüreği her daim bayram yaşatanlarla bayram olur. Bu minvalde tüm okuyucu ve sevenlerimizin Ramazan bayramı mübarek olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*