Araplar tabakat-ı gafletten uyanıyor!

“Ey hürriyet-i şer’î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çağırıyorsun, benim gibi bir şarklıyı tabakat-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasaydın, ben ve umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömr-ü ebedî ile tebşir ediyorum. Eğer aynü’l-hayat şeriatı menba-ı hayat yapsan ve o cennette neşvünemâ bulsan, bu millet-i mazlumenin de eski zamana nispeten bin derece terakki edeceğini müjde veriyorum.”

Bediüzzaman Said Nursî geçen asrın başından böyle sesleniyordu “Hürriyete hitap” namlı konuşmasında (Selanik, 1908)… Bediüzzaman, “Hürriyete” hitap ediyordu ve hürriyete hitap ederken bütün şarka hürriyeti ilân ediyordu haykırarak. O sadâ, Bediüzzaman’ın tabiriyle, “müthiş ve fakat güzel ve müjdeliydi”… O sadâ özgürlüğün sesiydi… Eğer hürriyet neşvünema bulmasa, bütün bir şark ve şarklılar esaret zindanına mahkûm olacaklardı. Eğer hürriyet hayata hayat edilse, şark milletleri bin derece terakki edecekti. Yani ilerleyecek, gelişecekti.

“Hür Adam” Bediüzzaman’ın geçen asrın başından yaptığı hürriyet çağrıları, bu topraklarda nispeten yankı buldu. Böylece Türkiye, İslâm âlemine öncülük edebilecek bir pozisyona, her ne kadar tam anlamıyla olmasa da, nispeten ulaşmış oldu. Bu topraklarda, Hür Adam’ın çabalarıyla demokrasi ve hürriyet anlayışı zemin buldu ve gelişti. Şimdi bu çağrıların üzerinden 100 yıl gibi bir zaman geçmişken, onun demokratikleşme ve hürriyete yaptığı katkıları konuşuyoruz.
Bu sene Bediüzzaman Said Nursî’nin bütün İslâm milletlerine ders verdiği “Hutbe-i Şamiye’nin” okunuşunun 100. yılı aynı zamanda (Şam, 1911). Ve Arap milletleri uyanıyor yavaş yavaş. Hürriyet çağrılarının (1908), Hutbe-i Şamiye’deki (1911) mühim mesajların üzerinden bir asırlık bir zaman dilimi geçmişken, Arap milletleri de yavaş yavaş uyanmaya başlıyor. Bediüzzaman’ın tabiriyle, “tabakat-ı gaflet” dağılıyor… Tunus’ta başlayan başkaldırma, diğer ülkeleri de etkilemeye başladı. Yıllar yılı istibdat altında ezilen Müslümanlar, başlarındaki kukla despotlara hadlerini bildirmek istiyor artık. Sırada Mısır, Libya, Suudi Arabistan, Cezayir, Fas, Yemen, Suriye, Ürdün ve diğerleri var…
Konuştuğumuz bütün Arap dostlarımızda benzer bir halet-i ruhiye seziyoruz. Hepsi de “Artık yeter” diyorlar. “Bizi ezen, bizi sömüren, bize hayat hakkı tanımayan diktatör liderlerden bıktık” diyorlar. Bu topraklarda 1950’lerde yükselen, “Yeter söz milletindir!” sesleri, şimdilerde Arap ülkelerinde duyulmaya başlandı. Her ne kadar kaybolan yılların ve geçen zamanın telâfisi olmasa da, bugün Arap ülkelerinde yükselen sesler, iyiye alamettir. Kendi halklarını ezen ve onları Batılı dostlarına sömürttüren ve bu arada küpünü dolduran liderler bir bir devrilecek… Başka şansları yok…
Bediüzzaman’ın övgüler düzdüğü “Hürriyet” tam anlamıyla sağlanmadan İslâm ülkelerine rahat yoktur. Bundan hemen sonra da Şam’da verdiği Hutbe-i Şamiye’de Müslümanları bitiren 6 hastalık tesbitine kulak verilmelidir. Bediüzzaman o zaman bütün İslâm âlemine seslenerek onları yiyip bitiren hastalıkları şöyle sıralamıştı:

* Ye’sin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.

* Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.

* Adavete (düşmanlığa) muhabbet.

* Ehli imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

* Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat.

* Menfaat-i şahsiyesine himmetini hasretmek.İşte şimdi Arap milletleri de bu hastalıkların ve tehlikelerin farkına varacaktır. Önce içlerindeki ümitsizliği gidererek, yerine umudu koyacaklar. Sonra siyasette ve toplumda yalancıları ve yalancılığı yok ederek, yerine doğruluğu ve doğruları inşa edecekler. Sonra da dış güçlerin oyunlarıyla aralarına sokulan düşmanlıkları, muhabbete dönüştürecekler… Sonra bu muhabbetten dolayı bölünmüşlükler sona erecek ve manevî rabıtalarla birlik ve dirlik oluşacak. Her tarafı saran istibdat bir bir yıkılacak. Yerine parlak şer’i hürriyet ve meşveret düsturları konulacak. Böylece şahsi menfaatin yerini daha yüksek bir gaye olan toplumsal menfaatler alacaktır. Bediüzzaman’ın yüz yıl önce tesbit ettiği hastalıklar böylece izale olunacaktır. Bu kolay olmayacaktır… Bu topraklarda da kolay olmamıştır ve henüz tamamlanmamıştır. Ama bir gün elbet tamamlanacaktır…Bugün Arap ülkelerinde yaşanan sancılar, dileriz ki böylesi bir dirilişin çarpıntılarına dönüşsün.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*