Üçüncü seyahatimiz ise, herbiri ayrı bir hatıra niteliği taşıyan Tepelice Çam’ın zirvesindeki o meşhûr Katran Ağacı ile koca Çam Ağacının “meçhul eller” tarafından kesilmesinden sonraya rastladı. Mâlum, 2001 yılı Aralık ayının son günlerinde, Kurban Bayramından bir gün önce, yerde yarım metre kar tabakasının bulunduğu bir esnada, bu dağın tepesine doğru bir “indirme harekâtı” yapılmış. Ardından, “motorize testere birlikleri” o hatıra ağaçların bulunduğu tepeye doğru taarruza geçirilmiş ve nihayet kendilerini koruma, hatta kımıldama imkânı dahi olmayan bu iki ağaç kesilip devrilmek sûretiyle operasyon tamamlanmıştır. Alelacele havalanıp üslerine dönen “muzaffer testere birliği”ni, dağdaki bir avcıdan başka gören olmamış.
İşin garibi, zaferle (!) neticelenen bu operasyonu bugüne kadar da sahiplenen olmadı. Oysa, ortada vakti, zamanı, hatta hava şartları bile çok iyi hesaplanıp planlanmış olduğu anlaşılan önemli bir vukuat var, bir fiilî durum var. Yani, o dağda çarpıcı bir fiil var; ancak, fail sekiz yıldır hâlâ ortada yok.
Ancak, gerek avcının anlattıklarından ve gerekse 1960 yılı Temmuz’unda Nebbaşların Urfa’da yaptıklarından yola çıkarak bakacak olursak, faillerin ve azmettiricilerin, yine 48 sene evvelki “mezar soyguncuları” olduğuna kanaat getirebiliriz. Kaldı ki, bu işi o sâbıkalılardan başkası da yapmaz, yapamaz.
Bu caniler zannettiler ki, Said Nursî’nin mezarını kaybetmekle, dâvâsını da bitirecekler. Ancak, fena halde aldandılar.
Tuhaftır ki, aldanmaya da doyamadılar. Yıllar sonra, bu kez daha da gizli bir sûrette dağ başındaki hatıra ağaçlara saldırdılar, motorlu testere ile kesme nâmertliğinde bulundular. Evet, mertçe ve erkekçe olmadığına göre, nâmertçe ve ürkekçe yaptılar bu işi.
Tabiî, yine aldandılar. Zira, zannettiler ki, mâsum ağaçları kesmekle, bu menzillere yönelik ziyaret akınını da, ziyaretçilerin manevi irtibatını da kesmiş olacaklar.
Oysa, Nur menzillerinin ziyaretçileri, bilinçli, itidalli ve şuurlu kimselerdir. Ağaçların kesilmesiyle, ne tahrik oldular, ne de şuur kaybına uğradılar. Üstelik, ziyaretler daha da sıklaştı ve ziyaretçilerin adeti daha da çoğaldı.
Demek ki, ağaçların kesilmesiyle, şuurlanmanın önü kesilmiyor, kesilemiyor. Zira, burada mühim olan dağ, taş, ağaç gibi maddî unsurlar değil, fikriyat ve ruhiyat gibi mânevî unsurlardır. Ki, bunları kesecek herhangi bir âlet–edevat henüz keşfedilmiş değil.
Benzer konuda makaleler:
- Devlet sırları
- Hira ve Sevr Mağaralarına teleferik yapılacak
- Yeni Asya olarak yanılmadık, yanıltmadık!
- Risale-i Nur’un yazıldığı ilk merkez: Barla
- Nurs Köyü’ne ziyaretçi akını
- Süleyman Köse (Barlalı Mübarek Süleyman)
- Yarım asırdır bilinmeyen mezar
- Bediüzzaman’ın türbeye ihtiyacı yoktur!
- Adilcevaz’lı Bekir Ağa
- Ermenek’ten Barla’ya nurlu bir yolculuk
güneşin üflemekle sönmediği ve sönmeyeceğini görmek isteyenlerin çam dağına çıkmasını isterim. gönül ferahlığı ve huzuru için gidilecek nadide yerlerden biridir.