Bir “hadisat-ı azime” vücuda gelecek

Nur Risâleleri Kurân’ın malı olduğu için, bahsetmiş olduğu hakikatler de şüphesiz Kur’ân’ın i’câzına dayanıyor. Bundan hariç, bundan ayrı-gayrı bir mesele yoktur, Nur Külliyatında.

Mektubat’ta seyyidlerle alâkalı zikredilen bir bahiste, istikbâlde vücuda gelecek bir “hâdisât-ı azîme”den söz ediliyor. Birçok yerde, bununla ilgili suâllere muhatap olduk.

O “hâdisât-ı azîme”nin vakti yazılmadığı için, bizim de bilmemize imkân yoktur. Gaybı ancak Allah bilir. Onun bir şekilde bildirmesiyle bilinebilir ancak.

Onun için, bu gibi mevzular hakkında yapılacak birtakım yorum ve değerlendirmeler, sadece meseleyi akla yakınlaştırıcı yönde olmalı. Bunun dışına çıkmak, vazife-i İlâhiyeye karışmak gibi olur ki, onun da sillesinden korkmak gerek.

*

Öncelikle, başlıktaki ifadenin geçtiği paragrafı iktibas ederek, mevzuya öyle devam edelim. 29. Mektubun 5.İşaretinde aynen şu ifadeler yer alıyor: “Bugün tarih–i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senetlerle ve anane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âli hasep ve asil neseple mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl–i Beytten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. …Böyle bir cemaat–i azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyiç edecek ve uyandıracak HÂDİSÂT-I AZÎME vücuda geliyor. Elbette, o kuvvet–i azîmedeki bir hamiyet–i âliye feveran edecek ve Hazret–i Mehdî başına geçip tarik–i hak ve hakikate sevk edecek.”

*

Bu meselede ümitvarız. Zira, ümidimizi takviye edecek pek çok rivâyetler, müjdeli haberler ve bunlara istinad eden muknî izâhlar var. İşte o izâhlardan biri yine adı geçen aynı bahiste şu ifadelerle yer alıyor: “Âhirzamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdî, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden (Seyyitlerden) olacaktır. …Kadîr-i Zülcelâl, Mehdî ile de Âlem-i İslâmın zulümatını dağıtabilir. Ve vaad etmiştir; vaadini elbette yapacaktır. Kudret-i İlâhiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i Rabbâniye noktasında düşünülse, yine o kadar mâkul ve vukua lâyıktır.”

*

Sebepler noktasından bakıldığında, dünyanın hemen her tarafına dağınık halde bulunan Seyyidler cemaatinin bir şekilde uyanarak harekete geçmeleri pekâla mümkün.

Bir kısmı zaten yazılı senetlerle kayıtlı onan Seyyidlerin, cedleri Hz. Muhammed’in (asm) verasetini temsil, davasını tebliğ ve sünnetini ihya edecek olan o vazifeli şahsiyeti tesbit etmeleri de yine imkân dairesinde bulunuyor.

Dünyadaki Seyyidlerin varlığını ve kesretini, yani her milletten sayıca daha fazla olmasını da hem bilmek, hem de mühimsemek gerekir. Bu husus dair kısacık bir izahla mevzuya şimdilik bir nokta koyalım.

Seyyidler neslinin her milletten daha ziyade kalabalık olmasının bir sebebi, Seyyidler neslinin çift taraflı olarak çoğalmasıdır. Hem kızlarıyla, hem erkekleriyle evlenenlerin çocukları da anne veya baba tarafından Seyyid, yahut Şerif sayılıyor. Etnik-genetik, yani maddî neslin devamı sadece babadan oğula geçmek sûretiyle olabiliyor. Nurani bir nesil olan Seyyidlik ise, hem anne, hem de baba tarafından çoğaldığı için, her unusurun, her milletin içinde yer alabilmişlerdir. Geriye, onların bir şekilde uyanıp intibaha gelmeleri ve ittifak halinde cedlerinin davasına sarılmaları kalıyor. Onun vücuda gelmesini de rahmet-i İlâhiyeden büyük bir ümitle bekliyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*