İnternet nimetinin külfeti

Nimetler külfet mukabilindedir. Evet, her nimetin bir zahmet ve külfet ciheti vardır. Şu dünya hayatıyla bağlantılı olan hiçbir nimet yoktur ki, onun bir külfet-meşakkat yönü olmasın.

Çağımızın en önemli harikalarından biri olan internet de elbette ki bir nimettir. Hem de büyük bir nimet. Dolayısıyla, onun da bir külfet, bir meşakkat, hatta ölüm sınırında bir eziyet ciheti var demektir.

Kısaca belirtmek gerekirse, şunlar söylenebilir ki: Doğru, yerinde, zamanında ve usûlünce kullanılması halinde, internet, pek büyük bir nimet olup faydaları saymakla bitmez. Aksine, maksadının dışında, yersiz-zamansız ve bilhassa haddinden fazla zaman ayırarak kullanılması halinde, bu kez internetin verdiği zarar-ziyan anlatmakla bitecek gibi değil.

Buna ister kötü alışkanlık, ister bağımlılık değin, yanlış şekilde kullanılmasıyla sebebiyle internetin söndürdüğü hayatların, hasta düşürdüğü insanların haddi-hesabı yok.

*

Evet, son yıllarda tıp literatürüne giren bir hastalığın adı, ayniyle “İnternet bağımlılığı”dır. Tıp dünyası, neticede bunun “tedâviye muhtaç yaygın bir hastalık” olduğunu da resmen kabul etti. Öyle ki, dünyanın muhtelif merkezlerinde, bu hastalığın tedavisi için klinikler bile açıldı.

Dahasını da ekleyelim: Şu internet bağımlılığı denilen sanal maraz, yaygın olduğu kadar, tedâvisi de çok zor bir hastalık halini almış durumda. İşi büsbütün zorlaştıran faktörlerin başında ise, bağımlılık derecesinde müptela hale gelenlerin, çoğunluk itibariyle bunun bir hastalık olduğunu kabul etmemesi geliyor.

Peki, bu ne demektir? Şu demektir: Hasta, hastalığını kabul etmezse, tıbbın da, hekimin de yapacağı fazla bir şey yok demektir. Genel durum, işte bu derece vahim.

Bununla birlikte, yine de uzmanların şu tesbitini bilmekte fayda var: Bilhassa ergenlik çağında daha fazla görülen söz konusu internet bağımlılığı, hem sosyal izolasyon ve toplumdan uzaklaşma, hem depresyon ve anksiyete (davranış bozuklukları), hatta obezite gibi birçok problemi beraberinde getiriyor.

*

Çağın hastalığı olan internet bağımlılığı konusunda, aile büyüklerinden, bilhassa anne-babalardan gelen çok sayıda şikâyetle karşılaşıyoruz.

Bu sanal âleme dalıp dalıp sonunda bağımlı hale gelenler, meselâ, zarurî ev işlerini yapmıyor, yapanlara da yardımcı olmuyor. Aynı şekilde, derslerini aksatıyor, gitgide tembel ve başarısız bir çocuğa, hantal bir öğrenciye dönüşüyor. Öyle ki, bazılarında var olan ibadet hassasiyeti dahi zamanla körelmeye yüz tutuyor. Bir kısmı da, fenâ şekilde sıkıştığı halde abdeste çıkmaya üşenir bir hale gelmeye başlıyor.

Böylelerinin, aslında evin içinde bir tür “sanal yatalak” haline geldiğini fark etmeyen veya gördüğü halde bunu bir türlü kabullenmeyen büyükler, zamanla çileden çıkacak bir hale geliyor.

Neticede, insanın, bilhassa Müslümanın “dünya cenneti” olan aile hayatı, gitgide çekilmez, dayanılmaz bir cehenneme dönüşüveriyor.

Bu tehlike karşısında yapılacak olan, yahut yapılması gereken şey, kişinin kendisiyle mücadele ederek, iş-meslek meşgalesi gibi zaruri çalışmalar dışında, internette kalma süresini olabildiğince kısa tutmaya, tabiri câizse “yuları kaptırmamaya” gayret göstermektir.

Velhasıl, hayli yaygın, bulaşıcı ve yakalananları adeta perişan eden şu internet bağımlılığından kurtulmanın hiç de kolay olmadığını bilerek hareket etmeli ve bu meyanda üstün çaba göstermeliyiz. Allah hepimizin yardımcısı olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*