İstanbul’u, Yezid de fethedebilirdi…

Peygamber (asm)ın istikbalden, gelecekten, taa ahir zaman hadiselerinden bahsettiği birçok hadis-i şerifleri vardır. Onun gaybaşina, istikbalden haber verdiği hadis-i şeriflerinden biri de, İstanbul’un fethedilmesi ile alâkalı olanıdır. Sahabelerine şu hadis-i şerifi , “İstanbul elbette fetholunacaktir; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” söylediği zaman, adeta bütün sahabeleri İstanbul’u fethetmeye gidecek halde bir iştiyak göstermişlerdi. Tabii, sahabe-i kiramın dışında da, başka millet kavimlerden de bu işe koşanlar olmuştu.

Peygamber (asm) ın müjdesine mazhar olmak isteyen Araplar iki defa bu işe teşebbüs etmiş, İstanbul’un fethine mazhar olmak için çölleri, dağları, deryaları aşarak oraya gelmişti. İşte bu seferlerden biri, hani hepimizin “Eyüb Sultan” diye bildiğimiz, Peygamberimizi (asm) Medine-i Münevvere’ye hicret ettiklerinde karşılayıp, onu evinde misafir eden büyük sahabi Eyyûb-el Ensari’nin de içinde bulunduğu ordu tarafından, hicretin 52. senesinde yapılmıştır. İşte bu zat-ı muhterem, İslam fütuhatı için birçok seferlere iştirak etmiş, ondan dolayı da, Peygamberimizin (asm) “sancaktarı “unvanını almıştır. Hz. Eyyûb-el Ensâri, İstanbul’un fethi için kalkıp geldiğinde çok yaşlı bir vaziyetteydi. Ve onun geldiği ordunun kumandanı kimdi biliyor musunuz? Yezid. Hani şu hepimizin bildiği Yezid. Hz. Muaviye ‘nin oğlu ve maalesef, Peygamberimizin (asm) ın ciğerparesi olan güzide sahabe Hz. Hüseyin efendimizi şehid eden Yezid. Babasının halifeliği sırasında İstanbul’u fethetmek için İstanbul önlerine kadar gelen Yezid’e, İstanbul’un fethi nasib olmamıştı, olamamıştı…

İstanbul’un fethi,  Peygamber (asm) ın müjdesine nail olan, İslam’ın bin senelik bayraktarlığını yapan bir millete, Türk milletine ve onun eşsiz kumandanlarından biri olan Fatih Sultan Muhammed han hazretlerine nasib olmuştur. Bu hadiseyi, bundan tam kırk sene önce, İstanbul’un fethinin 520, sene-i devriyesinde, 20 yaşında bir gençken, 1973 Mayıs ayında yazdığımız, adeta bir Fetih ve Fatih destanı olan bir şiirimiz ile nazarlarınıza takdim ediyoruz:

FETİH VE FATİH

“Muhammed” Suresini okuyordu Sultan Murad Han.
Haber geldi, dediler ki; “Bir oğlun oldu ey Sultan!“
Kaldırdı elini göklere, dua etti Rabbine.
Salâvat getirdi sevinerek, hem de Habibine.

“Yâ Rab!” dedi. “Okuyorken Muhammed Suresini,
Haber geldi oğlumdan, işittim onun sesini.
Hamdolsun Sana! Ben de ‘Muhammed’ koydum ismini.
Ayırmasın O, İslâma feda etsin cismini.

Ey Allah’ım! Bundan sonra Fetih Suresi geliyor.
Nasib et ona… Bütün Müslümanlar bunu diliyor! “
Diyordu adeta o, lisân-ı haliyle bunları.
Koşturdu fetih peşinde, bu yolda çok Sultanları.

Büyüdü Şehzade Mehmed, geldi ondört yaşına.
Bıraktı babası, devlet idaresini ona.
Fırsatı ganimet bilen düşman sevindi buna.
Hücum etti devlete, hem saldırdı ordusuna.

“Baba!” dedi. Sultan Mehmed. “Durum tehlikededir gel!
Terk etme devleti, küffar vatana atıyorken el!“
“Oğul!“ dedi, koca Murad. “Bundan sonra Sultan sensin!
Gayret et biraz, sen küffara kolay vatan vermezsin!“

“Madem” dedi, “Sultan benim, emrediyorum sana!
Çabuk gel! Girmeden hain düşman aziz vatana.”
Koştu Murad Han, geldi tekrar devletin başına.
Şaşırdı küffar! Hiç akıl erdiremedi buna.

“İstanbul fetholunacak!“ demişti, Yüce Peygamber.
“Ne güzel ordu onu fetheden, hem ne iyi asker!”
Bunu duyan her Sultan, girişti erişilmez Fethe.
Kimseye nasib olmadı, o dünyada eşsiz belde.

Cenâb-ı Hak, büyük fethi Mehmed’e nasib etti.
O, üstün zekâsıyla, bütün ordulara yetti.
Eşsiz bir şey! Gemilerini karadan yürüttü.
Acâibtir! Hem de atını denizde yüzdürttü.

Bir Mayıs sabahı indi Haliç’e, koca orduyla.
Yıkıldı Konstantinopolis! Güvendiği suruyla.
Karşı koyamadı Bizans, o koca iman seline.
Fetholdu, hamdolsun! Boğuldu, mehter ve top sesine…

Giriyordu şehre Fatih, beyaz atın üstünde.
İman-ilim birleşmişti onun metin göğsünde.
Şimdi âlem şahid olsun, gelsin bunu görsün de,
Gencecik yaşta bir Fatih, bulunmaz böyle günde.

“Fatih!” unvanına lâyık oldu, Sultan Muhammed Han.
Şükretti. Her zaman hakkı istedi yüce Allah’tan.
“Konstantinopolis” ismini sildi, ”İslâmbol” yaptı.
“Serbest her insan!“ dedi. Herkes istediğine taptı.

Bir kilise vardı kocaman, ismi “Ayasofya”.
Cami yaptı orayı. Ne de olsa Fatih’ti ya.
Tarihler yazdı bu büyük Fethi, çizdi coğrafya.
Bir çağ değiştirdi. Hem bağlandı, Avrupa-Asya.

“Ya Rab!“ dedi Fatih. ”Sana mabed yaptım burasını,
Benden sonra gelen kim kaparsa, bulsun belâsını!”
Böyle dedin Fatih, bak şimdi Ayasofya ne halde?
Zincirini kıracak bir el arıyor. Söyle, o nerde?

Ne acaib bir iş, gülüyor âlem-i Nasara.
Onlar mesrur. Bizim kalbimizde açıldı yara.
Ayasofya! Sana vurdular zincir, düştün dara.
Fakat biter bu dert. Günlerin kalmaz kara.

Açılacaksın artık! Kırılacak o hain eller.
Matemin bitecek! Bir gün üstünde ezanlar inler.
Yakındır küfrün sonu. Bitecek senin hazin çilen.
Yayılıyor nur-u İslâm! Nesl-i âtîdir bu gelen.

Evet,Peygamber (asm) müjdesine mazhar olan, Sultan Fatih Muhammed Han Hazretlerine ve onun şanlı ordusuna Allah rahmet etsin. Onun gözbebeği, Fethin sembolü olan mahzun mabed Ayasofya’nın da açılması, hem de Sultanahmed camiinin içi dolmasa da açılması dileğiyle Fetih günümüz hayırlı olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*