Kartal ve kuzgun

​Bütünüyle İlahî san’at harikalarından ibaret olan, ama tabiîdir zannıyla “tabiat” dedikleri âlemde her varlık, kendine has özellikleri ve güzellikleriyle yaratılmıştır. Akıl ve fikir sahipleri için bu âlem ibret levhalarıyla doludur.

Burada, herkesçe bilinen ve tanınan iki kuşu direkt anlatmak gibi bir niyetimiz olamaz. Ama bizzat yaşadığımız ve şahit olduğumuz bir gerçeği, kartal ve kuzgunu vesile yaparak direkt nazara verebiliriz. Gerçeğimiz de; doğruları yazmayı şiar edinen gazetemizin 54 yıllık mazisi olsun.

Kartalla ilgili bazı atasözleri bile bizim gerçeğimize uygun düşüyor. İşte buyurun bir kaç tanesine beraber bakalım:

“Kartal için bir güvercini mağlup etmek bir şeref değildir.”

(İtalyan atasözü)

“Ormanda yere bir iğne düşse kartal onu görür, geyik onu duyar, ayı ise kokusunu alır.” (Kızılderili atasözü)

“Kartal gökte uçar, fakat yerde yuva yapar. “(Arnavut atasözü)

Millî kültürümüzde kartal; hürriyet, kuvvet ve zaferin sembolüdür. Ceddimiz, bu kuşa derin vasıflar yükleyerek, onu kültürel ifadelerimizin bir parçası haline getirmiştir.

Bir de; “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” deyimi vardır ki, şu mânaya kuvvet verir: Büyük bir zafer için her tehlike, hatta ölüm bile göze alınabilir. Sonunda büyük bir başarıya ulaşmak için yok olma tehlikesi bile göze alınabilir.

Bu deyimin en anlaşılır tatbikatını İspanya Fatihi Tarık Bin Ziyad göstermiştir. Kendi gemilerini yaktırarak, askerin geri dönüş düşüncesini ortadan kaldırmıştır. Çok etkili konuşmasındaki şu cümle her şeyi ifade etmeye yetmiştir:

“İşte önümüzde deniz gibi düşman, arkamızda düşman gibi deniz. Bir yol kalmıştır. O da; ya şehit olmak ya da Allah’ın izniyle muzaffer olmak!”

Kartala; “Yere düşmek gibi bir korkun yok mu?” diye sormuşlar.

O da gülmüş ve demiş ki: “Ben insan değilim ki, biraz yükseldiğim zaman kendimi beğenip havalara gireyim. Ben zirvedeyken gözlerim hep aşağıdadır.”

Kartalı gagalamaya cesaret eden tek kuş kuzgundur. Kartalın sırtına biner ve onunla beraber uçarken bir taraftan da gagalar..

Kartalın bu durumda yapabileceği pek bir şey yoktur. Kuzguna hiç karşılık vermez. Onunla savaşmaz. Kuzgun için enerji harcamaz. (Dikkat buyurunuz. Burada sanki Yeni Asya’nın duruşu hatıra geliyor.)

Sadece kanatlarını açar, gökyüzünde daha daha yüksekten uçmaya başlar. Uçuş çok yüksektir. Kuzgun için sonun başlangıcıdır bu durum. Çünkü kuzgun kartalın uçtuğu yükseklikte oksijensiz kalır ve nefes alamaz. Sonunda en yüksekten aşağıya yuvarlanır. (Samimi ihlâsı kıranın kulenin başından sukut etmesini hatıra getiriyor. Maazallah!)

“Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. (…) Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlâstır. Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz.”1

Kartalın kuzguna karşı tavrından alacağımız ders şu olsa gerek: Size hücum edenlere, haklı veya haksız eleştirmeye çalışanlara cevap verip, enerjinizi harcamanız gerekmez. Onlarla zaman harcamayı bir kenara bırakın. Siz, sizde var olan gücü kullanın yeter.

Dipnotlar:

1-Bkz. İhlâs Risalesi, Dördüncü Düstur

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*